Demir Küçükaydın
Sözlü meddah kültürünün yazılı bir biçimde zamana uyarak devam etmesinden başka bir şey olmayan “köşe yazarlığı”nın bir özelliği de hafta sonlarında genellikle politika dışı alanlarda yazı yazılması.
Bunlar içinde de biraz doğu bilimlerine falan meraklı olanlar, bunu doğa bilimlerindeki veya teknikteki kimi yeni gelişme ve keşifleri anlatmak için kullanırlar.
Neredeyse her gün #HAYIR cephesi ve sorunları hakkında yazıyoruz. Hani ne demişler “Her zaman politikayla yaşanmaz”.
Biraz çeşni değiştirmek ve bu hafta sonunda gazete meddahlarının geleneğine uymak taktik olarak yararlı olabilir.
Bu hafta da doğadaki temel kuvvetler ve Yıldızların oluşumu konusuna girelim. Buradan hareketle #Hayır cephesinin kimi temel sorunlarını ele almaya ve çözüm önerilerimizi sunmaya devam edelim.
Ama yanlış anlamalara karşı başta bir uyarıyı öncelikle yapalım. Bu satırların yazarı, doğa yasalarından veya kimi paralelliklerden hareketle toplumun hareket yasalarının anlaşılabileceği ve toplumsal sorunlara çare bulunacağı gibi bir anlayışı asla benimsemiyor.
Bu yazıda kuracağımız analoji sadece didaktik amaçlı olup, doğadaki bazı süreçlerin imgesinden hareketle toplumsal süreçlerin anlaşılması için bir kolaylık sağlamaya yöneliktir. Örneğin yağmur yağarken “gökyüzü ağlıyordu” diye bir metafor kullanan bununla gökyüzünün ağladığını söylemiş olmaz. Aşağıdaki paralellik de böyle anlaşılmalıdır.
*
#Hayır diyenlerin çok temel bir sorunu var. Bir yandan bu cepheyi bir arada tutmaya yönelik güçlerin (kuvvetler) etkisi var. Herkes farklı gerekçelerle ve nedenlerle de olsa “#Hayır” diyor. Ama aynı zamanda bu gerekçeler öylesine birbirine zıt ki, bir arada bulunmayı engelleyici, dağıtıcı güçlerin de muazzam bir etkisi var.
Örneğin ulusalcılar ve ırkçı Türk milliyetçileri Kürtlere ve Kürt hareketine de kesin karşılar ama Erdoğan’a da karşılar. Bir yandan Erdoğan’ın yenilmesi için Kürtlerin ve Kürt hareketinin de #Hayır’ına ihtiyaçları var. Ama öte bandan bu hareketi bir düşman olarak görüyorlar. Hatta onu daha iyi tepeleyebilmek için #Hayır diyorlar bir kısmı. Aynı durum Kürtler açısından da söz konusu. Benzeri bir durum, “laikler” ve Aleviler ile inanmış Müslümanlar ve politik İslam’ın bir kesimi arasında da var.
Anayasa referandumunun sonucunu bir bakıma birleştirici kuvvetlerin mi, dağıtıcı kuvvetlerin mi üstün geleceği belirleyecek.
Ve elbette Erdoğan ve diktasını destekleyenler, karşı cepheyi dağıtmak için, bu ayırıcı kuvvetleri güçlendirecek manevralar yapacaklardır.
#Hayır cephesindeki herkes de aşağı yukarı bunun bilincinde. Hepsi de bir yığın strateji ve taktik öneriyor. Hepsinin özü şöyle: aman netameli konulara girmeden, arkadan dolanarak tarafsızları veya kararsızları etkileyelim. Yani hepsi aslında ve özünde sorunu propaganda ve etkileme (psikolojik savaş) taktiklerine bağlı bir sorun olarak görüyor.
Hatta kimileri bu dâhiyane taktiklerinin gizli gizli elden ele yayılması için çaba bile gösteriyorlar.
Hâlbuki en dâhiyane gibi görünen “gizli planlar” bile azıcık akıl yürütmeyle, hatta son dönemde çok kullanılan kavramla, birazcık “empati” göstererek, yani kendini düşmanın yerine koyarak ve onun açısından düşünerek, bulunacak şeylerdir.
Bir örnek verelim.
Bir iki gün önce “WhatsApp” ile paylaşım geldi, WhatsApp’dan paylaşılıyormuş, “bu Barolar Birliği Başkanı Fayzioğlu’nun bir WhatsApp grubu paylaşımıymış ve aynı şekilde başka gruplarda paylaşılmalıymış” notuyla.
Feyzioğlu’nun olup olmadığını bilmiyoruz. Önemli de değil. Ama her faninin biraz düşününce aklına gelecek şeyler. Paylaşım şöyle:
“Çok değerli grup arkadaşlarımız,
Sizlerle çok önemli bazı hususları paylaşmak istiyoruz. Bu paylaştıklarımız, bu grup içi bilgilendirme notudur. Dikkatlice okumanızı önemsiyoruz.
Sizden ricamız, her birinizin, bu grubun dışında ayrı gruplar kurarak iletişim ağını genişletmenizdir. Kuracağınız diğer grupların da amacı, grup içi tartışma değildir. Buradaki ana grupta verilen mesajın daha büyük sayılara ulaşması içindir.
İstisnasız her birimizin omuzlarında, Türkiye Cumhuriyetini yaşatmanın sorumluluğu vardır.
Madde 1 - Amaç,
a - Kararsızları ve katı olmayan evet’çileri etkilemek
(Katı evet’çilerle uzun ve/veya sert münakaşa vakit kaybıdır ve izleyen kararsızlara olumsuz etki yapar. Asla sertleşmemek lazımdır.)
b- Hayır diyeceklere, nasıl ikna edici olabileceklerini kısa ve öz anlatmak.
Madde 2 - Kararsızları ve katı olmayan evet’çileri, peşinen iletişime kapatmamak için profillere "hayır" amblemi koymamak lazım. Ayrıca, siyasette kırmızı renk otoriterliği ve baskıyı sembolize ediyor. Kırmızıdan kaçınmak gerekiyor. Takdir sizin.
Madde 3 - Kararsızları ve katı olmayan evet’çileri bulmak ve etkilemek için sürekli farklı sayfa ve profilleri ziyaret etmek; paylaşımlara, itici olmayan insanları düşünmeye sevkeden yorumlar yapmak gerekiyor.
Türk Milleti’nin sağduyusuna güvenelim. Bunun için bütün gücümüzle önce anlamaya sonra anlatmaya çalışalım.
Madde 4 - Sizlerden ricamız, whatsapp grubumuzda birbirimize sürekli yazmak yerine sosyal medyayı sosyal bir alan olarak kullanmanız. Zaman az ve çok değerli. En kısa zamanda yüzyüze görüştüğümüzde, çok daha rahat ve ayrıntılı bir şekilde düşüncelerimizi paylaşabiliriz.
Madde 5 - Tıpkı sokakta, otobüs durağında, komşu ziyaretinde nasıl davamızı anlatmamız gerekiyorsa, sosyal medyada da bunu haber sitelerine yorumlar yazarak, başkalarının profil ve sayfalarında açıklamalar yaparak niçin hayır denilmesi gerektiğini anlatmalıyız.
Madde 6 - Tekrar ediyoruz, asla hiç kimseye, karşımızdakine, siyasi partilere, siyasi parti temsilcilerine ve Cumhurbaşkanı’na karşı kırıcı tek cümle etmemeliyiz. Bu, hem doğru bir iletişim değil, hem de evet kampanyası yürütenlerin tam da istediği şey. Unutmayalım, zaten kesin hayır oyu verecekleri ikna etmeye çalışmıyoruz. Hayır oyu vermeye yatkın olanları kalıcı kılmaya, kararsızları ve tereddütlü evet’çileri kazanmaya çalışıyoruz.
İletişim çağındayız, her birey artık eskisinden çok daha etkili olabiliyor. Yazacağınız her yorum davanın kazanılmasına katkıda bulunacaktır veya sebeplerinden biri olacaktır.
Madde 7 - Partileri kurumsal olarak asla suçlamamak ve asla bir parti adına konuşmamak şart. Çünkü, hayır sonucu ancak ve ancak her parti seçmeninden destek alınarak sağlanabilir.
Madde 8
Hiçbir dava, davaya inanmayanlarca kazanılamaz. Davaya inanmayanlar hem diğerlerinin enerjisini tüketir hem de karşı tarafa moral verir. Umutsuzluk iması içeren her kelimeden kaçınılmalıdır. Bunu yapamayanlara lütfen yutkunup susmasını tavsiye ediniz.
Madde 9 - Herkes her gün, "bugün iki kişiyi kazanacağım" diye umutla ve gülümseyerek güne başlamalıdır.
Madde 10 - Sürekli olarak hayır kelimesini olumlu algılatacak paylaşımlar yapılmasında fayda vardır. Size gün içerisinde paylaşmanız için twitter ve facebook mesajı göndereceğiz. Takdir sizin.
Madde 11 - Seçimde hile yapılacağı kuşkusunu dillendirmenin kimseye faydası yoktur. Bu, hayır diyenlerin şevkini kırıyor, sandığa gitme oranını düşürmek için de özellikle pompalanmaktadır. Hangi seçim olursa olsun, denetlenmezse usulsüzlük olur. Şunu söyleyecek ve yapacağız: Sandıkları denetleyeceğiz, tutanakları toplayacağız, hileye izin vermeyeceğiz.
BAŞLANGIÇ İTİBARİYLE HAYIR'LAR BİLGİYE DAYANARAK SÖYLÜYORUM, EVET'LERİN ÖNÜNDEDİR.
DAVAYA İNANIRSAK VE DOĞRU SAVUNURSAK KİMSENİN KUŞKUSU OLMASIN KAZANACAĞIZ”
Baro Başkanı’nın olduğu söylenen ulusalcı ve ırkçı bir Türk milliyetçisi olduğu yazdıklarından anlaşılan kişinin referandumdan #Hayır” çıkarmak için önerdiği başlıca yollar ve taktikler bunlar.
Doğru ya da yanlışlıkları bir yana önerilenler aslında propaganda ya da algı ya da psikolojik savaş taktik ve tekniklerinden başka bir şey değildir.
Bu şu varsayıma dayanıldığı anlamına gelir: Güçlerin birleştirilmesi ve yeni güçler kazanılması psikolojik savaş taktik veya tekniklerinin başarılı kullanılması sorunudur.
Yanlış olan ise, tam da bu temel ön kabuldür.
Bir strateji sorununu, bir psikolojik savaş taktiği sorunu olarak ele almak; toplumdaki temel güçlerin konum, çıkar ve ilişkileri sorununa girmeden, sadece psikolojik savaş teknikleriyle başarılı olunacağını sanmak. Temel sorun bu yaklaşımın kendisindedir.
Bu aralar neredeyse herkes böyle psikolojik savaş ya da propaganda uzmanı olmuş bulunuyor. Bunlar elbet bir anlama sahip olabilir. Ama burada yine sıradan, taktik bir sorunun temel ve stratejik bir sonunun önüne getirilmesi; onun yerine koyulması ve son duruşmada temel ve stratejik sorunlardan kaçılması gibi çok temel bir hata yapılmış bulunuyor.
Feyzioğlu’nun benzeri yaklaşımın bir başka örneğini, Alper Taş’ta görelim. O da yine #HAYIR nasıl kazanılır diye şu yolları öneriyor:
“AKP'nin bir referandum stratejisi olarak, ‘Hayır' diyenleri tek bir blok olarak gösterme algısı içinde olduğuna dikkat çeken Taş 'AKP sağ muhafazakâr ve milliyetçi seçmenin bütününü konsolide etmek için ‘Evet' diyenlerin de bir cephe olduğu algısı yaratmak istiyor. HDP, CHP, FETÖ, Komünistler, Sosyalistler hepsi 'Hayır' cephesinde tek ses izlenimi vermek istiyor. Oysa 'Hayır' diyenler çeşitlilik ve çoğulculuk arz ediyor. Herkes kendi hayrına hayır diyor. Ve bu böyle devam etmeli.
Öbür türlü bir hayır cephesi oluşturmak ve bu konuda ortaklaşmak AKP'nin tam da istediği kamplaşmaya hizmet eder ve hedef kitlesini istediği gibi konsolide etmesini sağlar' dedi” (Birgün)
Görüldüğü gibi Alper Taş da sorunu bir “algı yaratma” sorunu olarak, yani bir propaganda ve psikolojik savaş sonunu ve taktikleri sorunu olarak ele alıp tartışıyor.
Ama burada atlanan çok temel bir problem var: Psikolojik savaş veya propagandanın gücü, #Hayır cephesindeki çok daha güçlü itici ve parçalayıcı kuvvetlerin üstesinden gelmeye yetmez.
Sorun bu cephenin bir arada bulunmasını ve davranmasını sağlayacak çok daha büyük bir gücün varlığına duyulan ihtiyaçtır. Bu nereden ve nasıl bulunabilir? Sorunu bu düzeyde tartışmak gerekir.
Biz bu sorunu ve önerimizi açıklamak için bir analoji veya metafor olarak evrendeki temel kuvvetleri ve Yıldızların oluşumunu ele alalım.
*
Bilindiği gibi evrende dört temel güç (Kuvvet) vardır. Çekim Kuvveti, Elektromanyetik Kuvvet, Güçlü Kuvvet, Zayıf Kuvvet.
Fakat bu güçlerin her biri farklı ve hatta birbiriyle çelişen bir karakterdir. Zaten modern fiziğin en büyük problemi de, bu farklı kuvvetleri bir tek açıklama ilkesiyle açıklamak; bir tek ortak formül altında toplayabilmektir. Bu henüz bulunmamış teoriye, “Evren Formülü” veya “Her şeyin Teorisi” denmektedir.
Bu kuvvetlerden “Zayıf kuvvet” nükleer bozunmalardan sorumlu kuvvettir. Bunu örneğimizle pek ilişkili olmadığından bir yana bırakıp diğer üç kuvveti ele alalım.
Bunlardan Çekim Gücü (Gravitasyon) en zayıf ama aynı ölçüde de sınırsız olanıdır. O kadar zayıftır ki bunu kendiniz bile basit bir gözlemle veya deneyle anlayabilirsiniz. Mıknatıslı tornavidanızın ucunu bir jilete değdirip onu havaya kaldırabilirsiniz. Bu şu demektir: Tornavidanızın ucundaki küçücük elektromanyetik kuvvetin çekim gücü, koskoca yeryüzünün çekim gücünden fazladır, onu yenmektedir. Koskoca yeryüzünün çekim gücü bir tornavida ucunun manyetik gücü kadar bile etmemektedir.
Ancak, bu manyetik çekim gücünün etki mesafesi kısadır. Bu nedenle evrenin kaderini, manyetik güç değil, çekim gücü belirler. Yıldızları, galaksileri, bunların devinimini falan hep bu çok zayıf çekim gücü yaratır.
Yani çekim gücü teori gibidir. Teorinin en genel ve temel sorunları gibidir. Çok güçsüz gibi görünür ama son duruşmada kaderi belirleyen odur. Veya toplumda maddi üretim hayatının belirleyiciliği gibidir. Son duruşmada belirleyici olan odur.
Ancak atom altı alana girdiğinizde, orada da, “güçlü kuvevet”in etkisi, elektromanyetik kuvvetten fazladır. Çünkü elektromanyetik kuvvetler alanında aynı yüklü parçacıklar birbirini iterler. Eh atomun çekirdeğinde protonların pozitif yükleri var. Bunların bir arada olmaması gerekir. Birbirilerini bizim hayır cephesindeki farklı çıkar ve eğilimleri olan güçler gibi itmesi gerekir. Dolayısıyla farklı elementlerin olmaması gerekir. Tüm evrenin sadece tek protonlardan olması gerekir. Aslında ilk önce aşağı yukarı da böyle olmuştur. Evrende aslında esas olarak Hidrojen ve helyum vardır.
Ancak diğer elementler de var. Bir Karbon atomunda bir sürü pozitif yüklü proton bir aradadır. Bunlar nasıl oluyor da bir arada bulunuyorlar? Elektromanyetik kuvvete bağlı olarak aynı yüklü parçacıkların birbirini itmesi gerekir.
İşte burada güçlü kuvvet ortaya çıkar. O kadar güçlüdür ki, elektromanyetik kuvvete bağlı olarak bir arada bulunamayacak aynı yüklü parçacıkları bile atomun çekirdeğinde bir arada tutar.
Ancak onun da bir sorunu vardır, atom çekirdeğinde, yani o küçük mesafelerde bu kadar güçlü olan bu gücün sınırı o kadar kısa mesafelerdedir. Atom çekirdeğin dışına çıkıldığında bu kuvvetin esamisi bile okunmaz olur.
İşte yıldızlar da hep bu güçlerin bir mücadelesinde son duruşmada bizim o zayıf, kısa mesafelerde esamisi okunmayan gravitasyonun diğer güçleri yenmesi ile olur.
Örneğin Yıldızlarda o kadar çok büyük bir gaz yığışması olur, kendi çekim gücüyle yıldızın merkezinde o kadar büyük bir basınç, dolayısıyla sıcaklık oluşur ki, farklı atomların çekirdekleri bu basınç altında kaynaşmaya, birleşmeye, bu sırada da enerji yaymaya başlar. Böylece yepyeni ve daha karmaşık elementler sentezlenmiş olur.
Bizler de varlığımızı bu sürece borçluyuz. Yıldızlar maddeyi Karbon ve Demire kadar dönüştürürler, yakıtları tükendiğinde de patlarken diğer elementleri yaratırlar. Bunlar evrendeki yıldızlar arası maddeye karışır ve böylece bir bakıma dünya gibi katı gezegenlerin ve hayatın ortaya çıkması için bir tür “humuslu toprak” haline gelir evren giderek. Bizler bir bakıma phöenix gibi yıldızların küllerinden gelmişizdir ve yine yıldızlara kavuşacağızdır bir gün.
*
İşte bizim #hayır diyenlerin sorunu biraz bu atom çekirdeği gibi.
#Hayır diyenlerde de Elektromanyetik kuvvet gibi kuvvetler var ki bunlar tıpkı aynı yüklü parçacıkların bir arada bulunamaması gibi dağıtıcı bir işleve sahipler. Aleviler ve Laikler ile Sünniler, ırkçı Türk milliyetçileri ve ulusalcılar ile Kürtler gibi. Bunlar birbirine karşı itici bir kuvvet etkisi yapıyor. İtici kuvveler çok baskın.
Ancak Erdoğan’ın diktatörlük hedefi ve bunun aynı zamanda bir İslam devleti ve ulusçuluğuna dayanması planı, ister istemez bu itici kuvvetlere karşı bir baskı yaratıp, “atom çekirdeğindeki “güçlü kuvvet” gibi onları bir #Hayır cephesinde bir araya gelmeye zorluyor.
Ama bu bir arada olmaktan güçlü bir enerji çıkmaz, hatta zamanla radyoaktif bozunma gibi bozunma ve dağılma tehlikesi sürekli varlığını sürdürür.
Burada başka bir kuvvetin devreye girmesi gerekir ki, sadece onları bir arada tutmasın, ama aynı zamanda onları yepyeni bir bileşimde birleştirsin ve bu birleşimden muazzam bir enerji ortaya çıksın. Yıldızların oluşumunda nasıl bu işlevi gravitasyon yapıyorsa, benzerine Toplumsal mücadelede de ihtiyaç var.
İşte biz bu gravitasyon gibi kuvveti, ancak, kitlesel bir eylemin ortaya çıkarabileceğini söylüyoruz.
Bu durumda sadece dağılma engellenmiş olmaz, aynı zamanda farklı çekirdeklerin kaynaşmasıyla yepyeni sentezlere geçilip, muazzam bir enerji de harekete geçirilebilir, yani yıldızlardaki nükleer süreçlerin başlaması ve çevrelerine ışık yaymaları gibi bir süreç de harekete geçirilebilir.
Bundan hareketle sadece #Hayır’ın zaferi sağlanmaz, elde edilen o enerjiyle, Erdoğan’dan da kurtulunur; bu merkezi ve bürokratik devletten de kurtulunur ve bu topraklarda yaşayan insanların gerçek bir biçimsel eşitliği sağlanabilir; oradan hareketle bu Ortadoğu’nun “makûs talihi” yenilebilir diyoruz.
Burada sosyal mücadeleler tarihinin sonuçlarına ve derslerine bakıyoruz.
Bu temel ders şunu der: Milyonlarca insan propagandayla, psikolojik savaş teknikleriyle veya akli argümanlarla fikrini ve kendini değiştirmez ve değiştiremez. Milyonlarca insan değişmedern de toplumun yapısı değiştirilemez. Milyonlarca insan ise ancak eylem içinde, bir şeyleri dönüştürme çabası içinde kendini de değiştirip dönüştürebilir; yani Kürtler Türkler, Aleviler, Sünniler, “Laikler”, Müslümanlar, mütedeyyinler vs. birer demokrata dönüşebilirler ve demokratlar olarak birleşebilirler.
Bunun için de, Erdoğan’ın diktatörlük hayallerinin korkunç bir tehlike ve risk olduğu kadar da büyük bir olanak sunduğunu; devrimci bir dönüşüm için, bir araya gelmeyecek güçleri bir araya getirdiğini ve bunun muazzam bir birikimin koşullarını yarattığını söylüyoruz.
Yıldızların oluşumu için bir ön koşul vardır. Yıldızlararası evrendeki gazlar çok soğuk olmalıdır. Gazlar sıcaksa zaten bir ayara gelmezler. Soğuk ise, bir araya gelip yoğunlaşabilirler ve o zaman ancak büyük çekim güçleri ortaya çıkıp yıldızın merkezinde büyük sıcaklıklar ortaya çıkıp nükleer reaksiyonlar başlayabilir.
Ve bu olanağı bizzat bizlere veren ve bunu kullanmaya zorlayan da Erdoğan’dır.
Bizim #Hayır cephesinde ise bu “soğuk gazların toplaşması” şöyle sağlanabilir:
Bugün en küçük bir politik gösteri, derhal polis şiddetiyle bastırılmakta, bu da geniş kesimlerin ve kitlelerin sokağa çıkmasının önünde en büyük engellerden biri olmaktadır.
Öte yandan, Erdoğan’ın polis devletinin baskısı olmasa, bu sefer sol hareketler hiç bir somut ve acil görev içermeyen, rozet karakterli bayrakları, pankartları, sloganları ile gelirler. Bunların her biri hem somut değildir ve her biri diğerini de itici olur. Bir Kemalist'in Atatürk, bir kürdün sarı yeşil kırmızı ile veya Öcalan posteriyle geldiği ve buna uygun sloganlar attığı bir miting dağılmaya, hatta birbiriyle kavga etmeye mahkûmdur.
Ancak işte Erdoğan bizlere fiilen politik mitingleri yasaklayarak, bizleri en temel sıradan yurttaşlık hakları ile direnmeye, sokağa çıkmaya zorlayarak, aslında bizlerin kendi irademizle başaramayacağımız bir olanağı bizlere sunmaktadır. Hiçbir pankart, flama, slogan, müzik olmadan her gün aynı yer ve saatlerde sadece bir tek #HAYIR rozeti, sembolü ile orada bulunmak.
(Bu ortak eylem dışında, başka zamanlarda ve yerlerde herkes kendi propagandasını, gerekçesini, rengini vs. kullanacaksa kullanır. Bu da yasaklanamaz ve yasaklanmamalı.)
Böyle bir eylem kısa sürede milyonlarca insanın harekete geçmesini sağlar. Bir iki ay boyunca sürdürülecek böyle bir direniş, insanlarda muazzam bir dönüşüm ve kaynaşma sağlayıp onların ön yargılarının yıkılmasının, birer demokrata dönüşmesinin ve demokratlar olarak birleşmesinin yolunu açabilir.
Bu ise öyle bir enerjiyi ortaya çıkarır ki, sadece Erdoğan değil, Türkiye’deki bu merkezi ve bürokratik devlet de, eşitsiz ve keyfi sistem de yok edilebilir.
Tıpkı bir uzun atlamacının geri çekilmesi gibi; tıpkı bir oku atmak için yayın geriye doğru gerilmesi gibi. Toplanan enerji ne kadar büyük ise, o kadar ileriye sıçrama veya oku uzağa atma imkânı doğar.
Bu nedenle, olabildiğince geri bir noktadan başlamalı. Hiç bir slogan, bayrak, pankart olmadan, sessizce ısrarla her gün aynı saatlerde aynı yerlerde bulunmak…
Bu toplumun en derin, en yoksul kesimlerini harekete geçirecektir.
Hele bir, büyük şehirlerin merkezlerinde böyle bir hareket başlasın, bir süre sonra esas kenar semtlerin bu harekete katılıp damgasını vurduğu görülecektir.
Ezilenler binlerce yıllık deneyleriyle parlayan şeylerin peşinden gitmezler. Sessiz sabırlı vakur ve kitlesel ve somut hedefleri olan eylemler onları her zaman çeker.
Ancak böyle bir hareket, o devin dizleri üzerinde, ellerini toprağa dayayarak ayağa kalkışını sağlayabilir.
Yani çok devrimci gerekçelerle, önerdiğimiz gibi bir pasif harekete itiraz edenler veya görmeyenlerin anlamadığı, hayatın bu diyalektiğidir.
Bizlerin gerçekten devrimci bir dönüşüm için şimdi hiç de “devrimci” olmayan “pasif”; bağırtısı, çağırtısı, renkleri olmayan ama kitlesel bir harekete ihtiyacımız var.
Kitlesellik ve pasiflik birbirine bağlı. Tıpkı yıldızların oluşumunda büyük bir kitlenin bir noktada oluşması için gazların soğuk olması gerektiği gibi.
Erdoğan’ın diktatörlüğüne son vermek için de ve bunu başarınca daha ilerilere gidebilmek için de ihtiyacımız olan budur.
Aksi takdirde konuyu bir propaganda veya psikolojik savaş sorunu veya akli argümanlar getirerek karşı tarafı ikna sorunu olarak ele almak, yenilgiyi baştan kabullenmek demektir.
29 Ocak 2017 Pazar
Demir Küçükaydın
@demiraltona
https://demirden-kapilar.blogspot.de/
https://www.youtube.com/user/demiraltona
https://drive.google.com/open?id=0BxCB_Gtx8VYAcDREeTJVLW93MjA
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020