Elif ÇAKIR
Önceki gün “her ne kadar bugüne kadar şiddete başvurmadılar ve silahları yok ise de gelecekte şiddete başvurma ve silah edinme ihtimalleri var” örgütünün iki üyesi Ali Yıldırım ve Adem Yıldırım “silahsız terör örgütüne üyelik” suçlamasıyla tutuklandı.
Yüksek yargı kurumumuzun silahsız terör örgütü dediği Hizb’ut Tahrir. Yani İslami Kurtuluş Partisi. ABD’den Almanya’ya, İngiltere’den Japonya’ya, Avusturalya’dan Rusya’ya, Tunus’tan Suriye’ye kadar faaliyet gösteren, 1953 yılında Filistin’de kurulan uluslararası bir siyasi parti... Partinin amacı, Hilafeti geri getirmek. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanları İslam Devleti çatısı altında toplamak. Şiddet kullanmayı kesin bir şekilde reddediyorlar.
Enteresan bir şekilde, faaliyette bulundukları hiçbir ülkede seçimlere girmiyorlar. Oy kullanmıyorlar.
Hatta en uç örnek Suriye’de bile kayıtlara giren bir şiddet eylemleri yok.
Hal böyle iken bizim yüksek yargı kurumumuz, kanunlara, içtihatlara ve evrensel hukuk ilkelerine göre değil, (Azınlık Raporu filminin senaristinin kulaklarını çınlatalım) önlerindeki küreye bakarak mucizevi kehanet yeteneklerine göre karar verdikleri için Hizb’ut Tahrir’in terör örgütü olduğuna karar verebiliyor.
Şaka değil gerçek... Çünkü burası gerçekten bizim ülkemiz...
Bakınız ve dikkatle okuyunuz... Dünyanın hiçbir ülkesinin yargı kurumu “Hizb’ut Tahrir, bugüne kadar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış ve amacında şiddet öngörmediği belirlenmiş ise de, amacı zaten kendi içerisinde şiddeti öngörmektedir. Rejimin demokratik yollarla halkın desteği ve sempatisini kazanarak yıkılması mümkün olmadığından mutlaka şiddete başvurması gerekir. Bu nedenle Hizb’ut Tahrir bir terör örgütü olarak kabul edilmiştir” kararı vermez. (Yargıtay 9. Daire)
Elbette ki yüksek yargı kurumumuzun bu hukuk dışı sözlerini yadırgamadığınızı, sizi dehşete düşürmediğini ve şaşırtmadığını biliyorum.
Yargıçlarımız, bırakın Türkiye’yi kurulduğu, kendilerini siyasi bir parti olarak tanımlayan Hizb’ut Tahrir hakkında karar verirken, kehanete soyunmak yerine, TMK’nın 1. maddesine bakarak karar vermiş olsalardı, elbette ülkemiz, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde (Rule of Law) 113 ülke arasında Tunus’tan, Urugay’dan, Dominik Cumhuriyeti’nin gerisinde 101’inci sırada yer almazdı.
Seçimlere girmeyen, oy kullanmayan, ama Hilafet’i getirmeyi amaç edinen Hizb’ut Tahrir hakkında, Yargıtay ‘hayal dünyasında yaşayan, romantik bir siyasi parti’ kararı verse daha gerçekçi olabilirdi.
Hukuk tarihimizin garabetlerle dolu olduğunu söylemek abartı olmasa gerek. Adalete güvensizliğin yollarına taş döşeyen meteoroloji kurumun çalışanları olmasa gerek. Bu ülkenin seçilmiş bir başbakanını idam sehpasına götüren kararın altında bu ülkenin doktorların imzası yoktu.
İdeolojilerine uymuyor diye okuduğu bir şiiri bahane ederek bir siyasetçinin politik hayatını bitiren karara “rekabet” kurumun personeli imza atmadı.
Dün Ergenekon, Balyoz davalarında toptancılık anlayışı içerisinde “terörist” kararı verenler, bugün yine aynı toptancı anlayış içerisinde “Ergenekon, Balyoz” yokmuş kararını “devlet arşivleri” genel müdürlüğünün çalışanları vermedi.
Bu ülkenin insanları “ellerini semaya açıp adalet adalet” diye feryat ediyorsa, bunun birinci derecede sorumluları, bulundukları kutsal yere ihanet eden hakimlerdir savcılardır.
Yeri geldiğinde “bayram tebrik”i göndermenin dahi suç teşkil edebileceği bir ülkede yaşıyoruz.
Yılmaz Çelik. Kamuoyu kendisini ilk kez Eylül 2005’te İstanbul Fatih Camii’nin avlusunda, faaliyette bulundukları bütün ülkeler ile eş zamanlı olarak yaptıkları basın açıklamasıyla tanıdı.
“Alarm... Alarm... Gidişat iyi değil. Fatih Camii avlusunda hazırlık yapıp mikrofon önünde pankart açıp hilafet istiyorlar ve kimse dokunmuyor. Emniyet nerede?” (4 Eylül 2005, Hürriyet)
Yılmaz Çelik 30 Eylül 2005’te Adana’da gözaltına alındı. O gün bugündür “silahsız terör örgütü”nün kuruculuğundan, üyeliğinden, liderliğinden dönüşümlü olarak gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, tahliye ediliyor, sonra tekrar tutuklanıyor.
Yılmaz kendi ifadesiyle “8 ayrı suç dosyasından, 10-11 kez cezaevine” girip çıktı.
En tuhafı ise ATO Başkanı Sinan Aygün’e gönderdiği bayram tebriği nedeniyle, bayrama iki gün, oğlunun düğününe bir hafta kala, 24 Haziran akşamı iftar sofrasında gözaltına alınıp tutuklanması.
Yargının hukuku, kanunları hiçe sayarak “silahsız terör örgütü” sopasını attığı tek isim elbette Yılmaz Çelik değil.
Onlarca isim içeride suçsuz bir şekilde tutuklu. Dışarıda bu hukuksuz davadan sanık sandalyesine oturtulan kişiler var.
Hizb’ut Tahrir’i ısrarla ‘terör örgütü’ kategorisine koymaya ve Ergenekon’a yapıştırmaya çalışan, dünden bugüne Hizb’ut Tahrir hakkında hukuksuz kararlara imza atan hakim ve savcıların FETÖ ile bağlantısı ortaya çıktığı ve çoğu içeride tutuklu olduğu halde, Hizb’ut Tahrir üyeliğinden tutuklamaların yapılıyor olması vahim.
Kaldı ki, 18 yıldır yargının gadrine uğrayan Yılmaz Çelik hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 4 yıl sonra bile olsa işleme alarak vermiş olduğu hukuki karar ortada iken...
Ee tabi, çok haklı olarak yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları uygulamıyor ki, diyebilirsiniz...
Olsun derim ben de... Anayasa Mahkemesi’nin hukukun üstünlüğünü baz alarak, tarafsız bir şekilde, toplumda isminden dolayı bile olsa tedirginlik algısı oluşan, Hizb’ut Tahrir hakkında karar verebiliyorsa, bu ülkemiz açısından umut sayılır.
Umalım ki, Yılmaz Çelik’in davasına bakan mahkeme AYM’nin verdiği karar doğrultusunda bu kez adil bir şekilde yargılama yapsın.
Türkiye’de hukukun üstünlüğü hakim olacaksa, Türkiye hukuk devleti kimliğine kavuşacaksa, bu hakimlerimiz ve savcılarımızın verdikleri kararlar neticesinde mümkün olacaktır.
Süper devlet ABD bugün güçlü bir devlet ise yargıçlarının bağımsız bir şekilde, kanunları uygulayabildikleri içindir. Kanunların varlığından daha önemlisi kanunların uygulanabiliyor olmasıdır.
Yargıya güven duymamız için devletin atması gereken çok adım var. Önce geçmiş dönemin hukuksuzluklarını, ‘o bu, şu, o, bizim mahalle, öteki mahalle’ demeden tamir etmesi, bugün ise hukuk tarihimize kara bir leke oluşturacak hukuksuzlukların önüne geçmesi gerekiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.05.2025
30.04.2025
22.04.2025
28.03.2025
28.02.2025
21.01.2025
8.01.2025
1.01.2025
18.12.2024
19.11.2024