Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Çözümün zemini
2.12.2012
4234

 Çatışmaların çözümlerini ararken başka ülkelerin ve toplumların deneyiminden öğrenmek, son dönemde epeyce popüler...

Çünkü çözülemeyen çatışmaların toplumsal maliyetinin son derece ağır olmasının yanında, bu tür durumlar bir çaresizliğe de işaret ediyor. Uzun süreli çatışma hali, o toplumda siyasetin sorun çözme kapasitesinin eksikliğini, toplumun barışçı bir alternatif gelişmesi için baskı imkânlarının azlığını veya farklılıkları normalleştiren bir zihniyetten uzak olunduğunu gösteriyor. Çoğunlukla ise bu üç unsur bir arada bulunuyor ve ülke bir tıkanma noktasında takılıp kalıyor.

Kürt meselesi bu durumun tipik örneklerinden biri… Bir yanda İttihatçılığın mirasını tümüyle devralmış olan Cumhuriyet'in Türk kimliğine dayanan milliyetçiliği ve toplumu ikincil kılan devletçiliği var. Toplumun ataerkil zihniyeti, yüzyıllardır siyasî alanın dışında kalmışlığı ve bu otoriter devlete şükran borçlu olması, devleti daha da güçlü ve belirleyici kılıyor. Cumhuriyet Türk kimliğini tanımlayan ve topluma sunan bir yüksek otorite olarak konumlanıyor. Dolayısıyla devletle Türk kimliği arasında organik bir bağ oluşmuş durumda. Bu nedenle de devlete tehdit oluşturan her şey Türk kimliğine de tehdit oluşturuyor ve ‘Türkler' için kendi kimliklerine sahip çıkmak devlete sahip çıkmak anlamına gelebiliyor. Bunun karşısında ise aynı ataerkil zihniyeti paylaşan, toplumsal talepler doğrultusunda siyasal alana müdahale etme geleneği olmayan, haklarını aşiretlerin siyasî gücünün ürettiği pazarlık yeteneği sayesinde elde etmeye alışkın ‘Kürtler' var… Devletin baskı ve zulmü karşısında kendi içlerindeki çoğulculuğu bastıran, merkeziyetçiliği olumlu bir özellik olarak öne çıkaran, içlerindeki adaletsizlikleri görmezden gelerek yüzlerini ‘dışarıdaki' düşmana çeviren bir kitle. Burada da kimlikle siyasî kurumsallaşma arasında doğrudan bağ oluşmuş durumda. Kürtlerin çoğu kendi kimliklerinin tescili açısından PKK'ya şükran borçlu olduklarını düşünüyor. Önemli bir bölümü de PKK'ya yönelik tehditleri bizzat Kürt kimliğine yönelik olarak algılıyor.

Böylece Kürt meselesi, güçlü temsil yetenekleri olan iki otoriter aktörün karşılaşmasına dönüşüyor ve buradan çatışmadan başka bir sonucun çıkması pek mümkün değil. Çözüm için ya bu iki aktörün bir zihniyet değişimi geçirmesi, ya da nispeten farklı bir zihniyetin söz konusu siyasetler üzerinde etkili olması lazım. PKK'nın dışarıdan etkilenmesini beklemek hayal olur ama uygun bir konjonktürde içeriden değişme ihtimali mümkün. Nitekim son dönemde iç ayrışmaların yaşandığına, savaş taraftarlarıyla müzakere isteyenler arasında gerilimlerin olduğuna dair çeşitli belirtiler var. Ancak burada bir gelişmenin yaşanması devletin olumlu adımına muhtaç kalabilir.

Devlet ise değişim potansiyeli açısından tam aksi durumda: İçeriden bir değişim mümkün değil, çünkü bu Cumhuriyet'in de değişmesini ifade ediyor. Oysa devletin sahibi olduğunu düşünen asker ve yargı bürokrasisi ile her alandaki klasik yönetici elitler, bu cumhuriyet anlayışı sayesinde imtiyazlı konumda olduklarının bilincindeler. Buna karşılık nispeten farklı bir zihniyetin devlete nüfuz etmesi gayet mümkün, çünkü nihayette Türkiye formel açıdan bir demokrasi. Yani rejimin kamusal alanın dışına itmiş olduğu çoğunluğun uygun bir siyasî momentte devleti yönetme şansı elde etmesi beklenebilir.

AKP tam da bu ve Kürt meselesinin barışçı çözümü açısından büyük bir tarihsel fırsat oluşturuyor. Çünkü devlete o denli mahkûm olmayan bir kimliğin, İslamî duyarlılığın taşıyıcısı. AKP Türk-İslam sentezini kıran, Müslümanları devletten özgürleştiren, onları küresel dünyanın parçası kılan bir siyasî arayışın temsilcisi… Üstelik bunu bir savunmacı psikoloji içinde değil, kendi kimliğini ‘kurucu' ve ‘inşa edici' özelliklerle süsleyerek yapıyor ve üretilen özgüven Kemalist devlete daha da mesafeli olunabilmesini sağlıyor. Ancak gerçekliğin tümü bu değil: AKP devleti yönettiği oranda onun sorumluluğunu da taşıyor ve bu da devralınan devletin sahiplenilmesine yol açıyor. Diğer bir deyişle AKP hükümeti radikal bir demokratikleşmenin değil, tedrici ve süreklilik içinde bir devlet dönüşümünün aktörü. Ama bu durum Kürt meselesi açısından elimizdeki tek anlamlı değişim dinamiğinin de zeminini oluşturmakta. Çözüm, çözüm isteyenlerin doğru siyaset üretmeleriyle doğrudan bağlantılı. Bu da AKP'yi yeniden devletçiliğe iterek değil, Kemalist devlete mesafe alma niteliğini teşvik ederek olabilir ancak. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Ahmet

    Ahmet

    9.10.2012 01:28

    Sayın Alper Görmüş, Taraf Gazetesini ilk çıktığı günden beri alıyorum,okuyorum ve okutuyorum. Taraf Yazı İşleri eleştirinizin tamamına katılıyorum. Dönem dönem zorlama manşetlerle haber yapılması, olmayan bir şeyi abartılı bir biçimde oluyormuş gibi servis edilmesi benim de canımı sıkıyor. Umarım yazı işleri ne yaptığının farkındadır... Selamlar sevgiler. Ahmet Biriktir

Yazarlar