Etyen MAHÇUPYAN
Seçimler genelde bir siyasi partiler yarışı olarak görülür. Sanki seçmen pazara çıkmış biridir ve hangi tezgâhtaki ürünün daha iyi olduğuna karar verecektir.
Tabii belirli bir alışkanlıkla hep aynı esnaftanmal alan, ayağı hep aynı tezgâha giden, dilinden anladığı satıcıya muhatap olmaktan hoşlanan bir müşteri tipi de vardır. Bunları daha ideolojik veya kimliksel karar alan seçmene benzetebiliriz. Ancak modern demokratik ortama hakim olan liberal bakış bu noktada hafif bir oportünist kayma gösterir. Satıcıların müşteriye göre hareket edeceğini ve onların istediği ürünü tezgâhına koyacağını öngörür. Böylece tezgâhlar arasındaki farklılık da zaman içinde törpülenir ve ‘serbest rekabet’ hükmünü icra eder. Benzer şekilde siyasette ‘rasyonel’ olan da partilerin seçmene göre tavır alması, toplumsal kesimlerin çoğulcu yapısını olabildiğince kucaklamasıdır. Aksi halde büyüyemez ve siyaseti belirleme açısından etkili olamazlar.
Ne var ki nasıl liberal iktisat teorisi gerçekliği olmayan, fiktif birideal yapıya oturmaktaysa, bu siyaset beklentisi de aynı dertten mustariptir. Çünkü genelde siyaset bir çatışma ve bölüşme alanına karşılık gelir. Özellikle tarihsel gerilimleri bitirmemiş, üstünü örtmüş, bu gerilimleri baskı yoluyla ortadan kaldırmaya kalkmış ülkelerde, toplumun farklı kesimlerinin kendi içinde ve onlarla devlet arasında bir yabancılaşma, bir tür kopuş ortaya çıkabilir. Bu ise farklı kesimlerin kendi kültürel kimliklerinden hareketle sadece belirli siyasi partilere doğru akması, buna koşut olarak her siyasi partinin de kendi tabanını partinin ideolojik kimliği etrafında konsolide etme eğilimini ortaya çıkarır. Sonuç siyasi partiler arasında bir ortak zeminin yaratılmasının giderek güç hale gelmesi ve bütün kavganın ‘kim yönetecek’ noktasına tıkanmasıdır.
Bu tür büyük kırılmalarda çoğunluk hemen hemen daima demokrasiden yana olur. Çünkü demokrasiler en basit haliyle ve asgari koşulla çoğunluğun yönetmesi gerektiğini ima eder. İktidarın ‘doğal’ olarak kendilerine ait olması beklentisi içinde olanlar ise ‘kim yönetmeli’ sorusunu gündemde tutmayı tercih ederler. Çoğunluğun niteliklerinin bu işi ‘doğru’ yapmak açısından yetersiz olduğunu düşünebilir ve çoğunluğu temsil eden siyasi partinin yanlışlarının iktidarın devrilmesi için yeterli olacağını sanabilirler. ‘Kim yönetmeli’ sorusunun cevabı genelde ‘evrensel’ olarak kabul gördüğü düşünülen özellikler üzerinden tanımlanır. Böylece demokrasi bu cenahta giderek anlamını kaybeder… Hele çoğunluğu teşkil eden tabana hitap edilemiyorsa ve hele bu taban sosyolojik olarak genişleme eğilimi gösteriyorsa, kendisini üstün gören kültürel azınlık daha da çaresiz kalır. Bu durum zaten var olan gerilimi iyice derinleştirir ve siyaset bir beka meselesi haline gelir. Söz konusu muhalefet açısından bakıldığında demokrasi giderek insanların nasıl yaşamak istediği değil, kendilerinin ‘demokratik bir yönetimden ne anladığı’ ile sınırlanır, yeniden tanımlanır ve anlamsızlaşır.
Bu salt siyasi bir tablo değildir… Hatta esas olarak siyasetle ilgisiz bir durumdur. Nitekim kendi kültürüne ve ideolojisine tıkanmış, toplumun geri kalanı ile bağı kesilmeye yüz tutmuş olan siyasi parti, çoğu zaman bu durumu değiştirmek için bir istek duyabilir, ortaya bir irade koymaya da niyetlenebilir. Ama bu değişen tutumunu tabanına kabul ettirmesi çok zor olacaktır. Çünkü taban psikolojik bir sorun yaşamaktadır ve bu tür sorunların siyasetle aşılması pek mümkün olmaz. Partinin liderliği tabanı atılan adımın sadece taktiksel olduğuna ikna edebilir ve onların onayını alabilir. Ne yazık ki bu hamleyi kaçınılmaz olarak çoğunluk da görür ve bu dönüşüm geçiren ‘satıcının’ samimi olmadığını kolaylıkla anlar.
Aslında yıkıcı evre de çoğu zaman budur… Çünkü demokrasiler eğiticidir ve hemen her zaman çoğunluğun kendi içinde çoğullaşmasına yol açar. Bu ise çoğunluğun azınlıklara yönelik daha esnek bir yaklaşım geliştirmeleri ile sonuçlanır. Yeter ki bu azınlıklar samimi olsun. Kendilerini bir bütünün parçası olarak görmeyi, kendi kültürel kodlarını bütünün içinde yeniden tanımlamayı becerebilsinler.
Eğer bunu yapamıyor, tezgâha yeni ürün koyamıyor, çoğunluk müşteriyi kendi tezgâhına çekemiyor, üstelik herkesin kendisinden mal almasını bekliyor ve de bütün bunlar olmayınca pazarın kapatılması önerisine destek vermeye kalkıyorlarsa, onlara denecek tek şey ‘geçmiş olsun’ olabilir. Eğer bu tutumda ısrar etmeye kalkarlarsa da, maalesef ‘Allah selamet versin’ demekten başka çare kalmaz. [email protected]
Not: Bana ait tek Twitter hesabı ‘mahcupyanlink’ olup sadece yazı ve TV programı linkleri vermektedir.
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023