Fehmi KORU

Bir kez daha uyarıyorum: İlhad İslâm Dünyası’nın kapısında
23.06.2016
1673

 Geçen haftaya hayli ilgi çeken bir yazıyla başlamıştım; fehmikoru.com adresli sitemin de ilk yazısıydı‘İslâm diye diye, İslâm elden gidiyor’ yazısı…

O yazıyla, Batı basınında (İngiliz Guardian ve Amerikan Washington Post’ gazetelerinde) çıkan iki değerlendirmeden hareketle… Bizim coğrafyamızın tarihinde daha önce pek görülmemiş bir gidişe dikkat çekmeye çalışıyordum.

‘İlhad’a…

Arapça bir sözcük olan ‘ilhad’ tam anlamıyla ‘dinden çıkmak’ demek…

Gazeteler, bölgedeki savaşların kapıya dayadığı ‘mülteci’ krizinin hiç beklenmeyen bir sonuç da doğurduğu iddiasındaydılar: Mültecilerin bir bölümü yalnızca ne olursa olsun bir Batı ülkesine kapağı atmaya çabalamakla kalmıyor, gittikleri yerlerdeki kiliselere başvurup ‘Hıristiyan’ olma arzularını da beyan ediyorlardı.

Sözgelimi, Berlin’deki bir kilise, 150’den 700’e fırlayan cemaatine yeni katılanlar için vaftiz törenini belediyenin yüzme havuzunda gerçekleştirmişti.

Okuduklarıma bakıp ”İslâm’ın toplum gündeminde hiç bu kadar yer etmediği günümüzde içimizden bazılarının İslâm’dan çıkmak istemesi bizleri uyarmalı” mesajını vermeye çalışmıştım.

İlgi gördü. Okundu. Başka internet siteleri tarafından iktibas edildi. Ertuğrul Özkök bir yazısına konu etti. Mülâkatlara da taşındı.

Daha ne ister bir yazar?

 

Keşke başka bir şey isteseymişim…

Hiç beklemediğim bir gelişmeyi istemeliymişim; o da oldu: Türkiye’deki en üst dini otoriteye yakın bir dostum, ele aldığım konudan devletin farkında olduğunu bana duyurdu. Yalnızca sıcak savaş bölgelerinden değil, savaş yüzü görmemiş yerlerden bile kalkıp Batı ülkelerine doğru yola çıkan birileri gerçekten kiliselere başvuruyormuş…

Devletteki bilgi, çoğu çocuk ve genç olmak üzere İslâm Dünyası’ndan 48 bin kadar kişinin Hıristiyan kiliselerinin ilgi alanına girdiği yolundaymış…

Bilgiyi veren dostum sözcüklerini kuyumcu titizliğiyle seçiyordu; ama anlaşılan ‘ilhad’ benim ilk yazımda verdiğim 100’lerle ifade edilen rakamların çok ötesindeydi ve mültecilerin tek taraflı başvurusuyla da sınırlı değildi.

”Katolik Kilisesi bu gelişmeden olağanüstü heyecan duymuşa benziyor” dedi dostum.

 

Papa da ilgili…

Aldığım bu ham bilgi üzerine araştırmaya başlayınca, Vatikan’ın, yeni gelişmeye daha geniş bir açıdan bakarak, ‘kardeş’ saymaya başladığı Katolik-olmayan Hıristiyan kiliseleriyle ortak bir çalışma arayışına girdiğini öğrendim.

Yakın zamanda çıktığı gezinin bizim coğrafyamıza yakın bir durağında, konumu ve ismi önemli farklı bir din lideriyle de buluşmuş Papa Franciscus.

Almanya’da ülkeye gelip Hıristiyanlığa ilgi duyan veya duyması arzulanan kişilerle ilgilenme görevi ise Vatikan tarafından Münih ve Freising Kardinali Reinhard Marx’a verilmiş…

Reinhard Marx, kardinal sıfatıyla yaptığı bir konuşmada, ”Asırlar boyu hep biz onların ayağına gittik; şimdilerde ise artık onlar bizim ayağımıza geliyor” cümlesini sarf etmiş…

Cemaati, bu cümleden sonra ‘Halleluyah’ çekmişse şaşırmam.

‘Onlar’ ile kast ettiğinin kimler olduğunu ayrıca belirtmeme gerek yok sanırım.

 

Ne yapmalıyız?

Bence ilk yapmamız gereken, yüzyıllar boyunca emsali pek görülmemiş bu gelişmeyi ciddiye almak ve bunu Salib’in (Haçlıların) yeni bir saldırısı gibi görmek yerine ”Bizler nerede hata yaptık, yapıyoruz?”sorusuna cevap aramaktır…

Çevremizdeki savaşların mağduru olan insanlar, yanan-yıkılan hanelerine bakıp farklı sonuçlar mı çıkarıyor? Savaştan o kadar da etkilenmemiş olan ülkelerde yaşayanlara da sirayet eder mi dinden kaçış? Dini yerli yersiz dile dolayıp değerini mi düşürüyoruz? Yoksa ‘dindar’ bilinen insanların hal ve hareketleri ile inançları arasında uçurum var da, bu durum mu başkalarını dinden soğutma sonucu doğuruyor?

Size bir dizi soru.

Galiba bu noktada bir tespitimi de sizlerle paylaşmam gerekiyor: Konuya ilişkin yazıma bu konularda hassas olması beklenecek kişiler ve medya çevresinden gelen tepkiler, bu hayati konunun da güncel siyasete bulandırılarak değerlendirildiğini düşündürdü bana. Paylaştığım bilgiler ve onlarla ilgili tespitlerimin aklımdan bile geçmeyen noktalara çekilmesi şaşırtıcıydı.

 

Merak etmeyin, konudan sapmayacağım

Hafta sonunda ‘İslamofobia’ konusunda Saraybosna’da bir toplantı yapılacağını ve sonunda ‘İstanbul deklarasyonu’ adıyla bir de bildiri yayımlanacağını öğrendim.

‘Fobia’ bildiğiniz gibi ‘korku’ demek; ‘İslamofobia’ da bazı çevrelerce toplumlara pompalanan ‘İslâm’dan korkma’ duygusuna verilen ad.

Toplantının yapılacağı haberiyle yalnızca tek bir yabancı gazetede karşılaştım: Jerusalem Post’ta.

İsrail gazetesi, haberinin büyük bölümünde, toplantıyı düzenleyenlerin verdiği bilgileri dürüstçeaktarmış. Toplantının danışmanı Salzburg Üniversitesi’nden Dr. Farid Hafez ”İslamofobia Avrupa demokrasisine, özgürlüklere, hoşgörü ve çoğulculuk değerlerine tam bir meydan okuma anlamına geliyor” demiş meselâ…

Tabii Müslümanları ülkesine sokmama sözü veren Donald Trump’ın ABD’de yükselişini, Macaristan ve Slovak başbakanlarının ”Bizim ülkemizde İslâm’a yer yok” açıklamalarını da ekleyerek…

Fakat gazete burada durmamış, derhal İsrailli bir ‘uzmana’ uzatmış mikrofonu ve yarbay rütbesi de bulunan Dr. Mordechai Kedar’ın şu sözleriyle bitirmiş haberini: ”Korku tehditlere karşı doğal ve sağlıklı bir duygudur, ‘fobia’ ise mantıksız ve tahayyül edilen bir korku demek; oysa İslâm’dan duyulan korku, teröre ve başka şeylere dayalı gerçek bir korkudur.”

İşimiz zor arkadaşlar, uyarımı lütfen hafife almayın.

http://fehmikoru.com/bir-kez-daha-uyariyorum-ilhad-islam-dunyasinin-kapisinda/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar