Gökhan BACIK
2008 yılında Türkiye’nin komşu bir ülkede rejimi değiştirmek için askeri girişimlere prim vereceğine, başka ülkelerde neredeyse kalıcı biçimde savaşan askerler bulunduracağı ve kendi vatandaşı olmayan cihatçı bazı grupları kendi subayları ile birlikte sevk-i idare edeceğine kimse inanmazdı.
İzleyen yıllarda Türkiye, asimetrik savaş doktrinine evet dedi. Bu doktrine evet diyerek Türkiye artık başka bir ülke olmuştur.
Taftanaz’da Türk askerlerine yönelik saldırı ile ise artık yeni bir aşamadayız ve karşımızdaki soru artık bambaşka: Türkiye, konvansiyonel savaşa girer mi?
Yani, bildiğimiz anlamda içinde Rusya’nın da bazı roller oynayacağı bir Türk-Suriye savaşı mümkün mü?
Bu sorunun bugün için cevabı: Konvansiyonel savaş artık endişe edilmesi gereken bir olasılıktır.
Önce basit bazı noktaların altını çizelim:
Rusya için Suriye’nin geleceği Esad rejimi ile birlikte düşünülüyor. Suriye Devlet Başkanlığı koltuğunda başka biri oturabilir ancak bugünkü Suriye rejimi Rusya’nın kırmızı çizgisidir.
Dolayısıyla ile Suriye krizinin çözümü Rusya’ya göre Şam rejiminin ülkede bütün kontrolü ele almışı ile mümkündür. Hal böyle olunca, Rusya desteği ile Suriye ordusu İdlib’de olduğu gibi “burada Türk askeri var”, “filan yerde falan grup var” demeden ilerlemektedir.
Eğer Suriye ordusu zorlanırsa bu ilerleyişin önünü açmak için Rus güçleri havadan devreye girmekte ve ne var ne yok yıkmaktadır. Aralık ayından beri gelişmelere bakarsak Rusya artık Türkiye destekli gruplara hiçbir farklı muamele yapmadan saldırı gerçekleştiriyor.
Esasen bunun böyle olacağının yani Rusya’nın final senaryosunun Şam rejimi merkezli bir restorasyon olacağı bir iki yıldır belliydi. Ancak, Ankara son beş altı yıldır kafası duvara vurmadan bir türlü öncül alametleri görmüyor.
Yani, İdlib’teki son iki günde yaşananlar bir sürpriz değildir. Kamuoyu önünde söylenmeyen ama Astana süreci dahil pek çok görüşmede Rusya ile var olan anlaşmazlıkların ürettiği dinamiklerdir. Pek çok konuda Ankara ve Moskova’nın uzlaşamadığı bilindiği halde Türkiye bunlar hiç yokmuş gibi yoluna devam edebileceğini sandı.
Dahası işlerin kısa vadede hemen çözüleceği yanılsaması ile her türlü savrulmaya izin veriliyor: Örneğin, Suriye savaşının başına göre artık hiçbir ayırt gözetilmeksizin her türlü radikal grup işe yaradığı sürece destekleniyor. Ancak, takviye yolla, silah deposu kur, para ve malzeme bitince gönder mantığı ile bu grupların Rusya destekli Suriye karşısında bir şansı yok.
Ancak bu berbat stratejinin can ve para kayıplarının dışında iki büyük faturası var.
İlk olarak, neredeyse yüzyılı aşkın süredir inşa edilen barışçı ve sözü geçen devlet algısı yok edildi.
İkincisi, Türkiye’nin güçlü bir devlet olduğu algısı hasar aldı. Ankara, Ruslarla masada konuşurken Rusya destekli Suriye ordusu Türkiye’ye saldırmaktadır. Üzücü olmakla birlikte Suriye ordusunu bu tavırlarının Türkiye’yi küçük düşürdüğünü görmek gerekiyor.
Belli ki Şam rejimi Ankara’ya açık rest çekiyor. Rusya hiç umursamadan tek taraflı davranıyor. Sahada “aman Türkiye ne yapar?” diye çekinen bir aktör yok.
Kötüsü Türkiye’de durumu vaziyet edenler hakikatten endişe verici bir düşünce balonunun içindeler.
Örneğin, iktidarın fiili ortağı Devlet Bahçeli “Türk milleti gerekirse, başka da seçenek görülmezse, Şam’a girmeyi şimdiden planlamalıdır” diyor. Halbuki aynı saatlerde İdlib’in yakınlarında Suriye kontrolü içinde kalmış Türk askerlerine hava yardımı Rusya engeli nedeniyle yapılamıyor.
Aynı biçimde İdlib’teki son dönem askeri hareketlilik konusunda Türk subay kadrosunun da kendini biraz sorgulaması gerekiyor. Bir Türk gözetleme biriminin düşman güçlerle çevrili alanda kalması nasıl bir kurmay stratejik hatadır ve öngörüsüzlüktür? Etrafları Suriye ordusu ile çevrilmiş bu gözlem noktalarında kalan askerler şu an ne gözlüyorlar?
Kurmay heyetin “misliyle karşılık verildi” ifadesi, eğer bunu bir PR malzemesi olarak piyasaya sürmüyorlarsa, cidden endişe vericidir. O zaman, bu tip ifadeler kurmayların durumu anlamakta cidden sıkıntılı bir pozisyonda olduklarına yönelik ipucu olarak okunur.
Peki, gerçekten Ankara Suriye ile konvansiyonel bir savaş düşünür mü?
İlk olarak, 2011 yılından itibaren dış politikayı yönetenlerin performansına ve düşünce yapısına bakarsak bunun şaşırtıcı olmayacağı iddia edilebilir. Zaten şu an Suriye’deki kriz kendi doğal evriminde Türkiye ve Suriye arasında doğrudan çatışma aşamasına çoktan geçmiş durumda.
Yine, hükümet yanlısı yazar çizerler arasında alenen Suriye ile savaşın genişletilerek devam ettirilmesini savun kalabalık bir grup var.
İkinci kritik nokta ise şudur: Rusya, Şam rejimi lehine bazı kırmızı çizgileri Türkiye’nin önüne koyarsa ne yapılacaktır?
Bu sorunun üzerine düşünürken Türkiye destekli bazı cihatçı grupların Rus, Suriyeli ayırmadan hedeflere saldırdığını da hesaba katmak gerekiyor.
Basit bir noktayı tekrar hatırlatmak gerekirse: Rusya’nın temel Suriye siyaseti çözümün Şam rejiminin ülkede tekrar kontrolü almasıdır. Dolayısıyla bir noktadan sonra Şam rejimine saldırmak Rusya’nın ana oyun planına karşıdan saldırmak olacaktır.
Kök sorun ise şudur: Belli ki Türkiye, Kürt sorunu dahil olmak üzere Suriye meselesini bu ülkede uzun süreli askeri unsurlarla kalarak çözeceğini kafasına koymuş durumda. Hatta bu uzun süreli kalış stratejisinin içinde Suriye’de belirli yerlerde siyasi ve sivil idare kurmak da var.
Bu planlama hem yanlış hem de uzun vadede başarılma şansı olmayan ve uluslararası hukuk düzeyinde Türkiye’nin başını ağrıtacak bir stratejidir.
O nedenle Suriye krizinin katlanarak ve daha karmaşık hale getirerek Türkiye’ye sorunlar üretmesini izlemeye devam edeceğiz.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
21.12.2025
7.12.2025
16.11.2025
8.11.2025
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025