Gülay GÖKTÜRK
Aforoz edilmiş bir Kemalist
21.01.2013
3737
Toktamış Hoca’nın gözlerine yakından baktınız mı hiç? Onlar nasıl gözlerdi öyle...
Ben bu kadar güzel bakan; iyimserliği, yalansızlığı, tevazuu ve insanı olduğu gibi sevme yeteneğini bu kadar güzel dışa vuran göz az gördüm.
Hoşgörü Ödülü’nü o gözlerin sahibi almayacaktı da kim alacaktı! O gözler artık kapandı. Daha yumuşatacağı çok yürek varken kapandı o güzelim gözler...
Bu ülkenin ikliminin daha ılıman, insanlarının daha dost, kavgalarının daha az, muhabbetlerinin daha bol olmasını isteyen herkesin başı sağ olsun. Kutuplaşmayı bozan adam O bir Kemalistti.
Ama böyle Kemaliste can kurban! O, aklını devre dışı bırakıp ruhunu bir ideolojinin emrine vermiş bir insan değildi.
Onun hakkaniyet duygusu ve hoşgörüsü hiçbir ideolojik hegemonyaya boyun eğmeyecek kadar baskın oldu hep. İşte bu ruhla, 90’ların ikinci yarısında olmayacak bir işe soyundu.
Laik-Kemalist-solcu çevrelerin gözünde “yobazlığın, gericiliğin, şeriatçılığın simgesi“ olan bir isimle, Abdurrahman Dilipak’la birlikte, -suçlananın hangi mahalleden olduğunu ayırmaksızın- her türlü düşünce suçuna karşı savaş açtı.
Bununla da kalmadı, 90’lı yılların en korkunç “öcü“süne, Fethullah Gülen’e elini uzattı, bütün Türkiye’nin gözünün önünde onun elini sevgiyle avcunun içine aldı.
Bu el tutuşma, Türkiye’nin aydın kamuoyunda belki de İttihat Terakki’den beri süren kahrolası bir saflaşmaya karşı bir meydan okumaydı.
Bu insani jest, Türkiye’nin en güçlü tabularından birinin kırılışının ilanıydı. Bunun ne kadar büyük bir cesaret istediğini o yılların cadı kazanlarına düşmemiş olanlar asla bilemez.
Toktamış Ateş, Dilipak’la fikir özgürlüğü için ittifak kurarken; Gülen’in elini tutarken başına gelecekleri elbette biliyordu. Ama ödeyeceği şahsi bedelin, sağlanacak toplumsal kazanç yanında solda sıfır olacağını da...
O, on yıllardır fikir dünyasında yaşanan “sağ-sol“ ya da “dincilaik“ bölünmesinin yapaylığının, sakatlığının farkında olan bir aydın olarak bu bölünmüşlüğün gelecek kuşaklara da aktarılmasını istemiyordu.
İki taraf arasındaki iletişimsizlikten, birbirini tanımak için en ufak bir gayret göstermeden önyargılarla hareket etmekten kaynaklanan bu bölünmüşlük giderilirse, daha demokratik bir Türkiye için toplumun bütün potansiyeli harekete geçirilebilirdi.
Birbirini düşman belleyen iki farklı kampa bölünmüş olan bu potansiyel bir araya gelmeden demokrasinin önüne dikilen güçlü barikatları yıkmak mümkün olamazdı.
Bedelini ağır ödedi 90’lı yıllar, Toktamış Ateş ve onun gibi bazı aydınların cesareti sayesinde, fikir hayatımıza damgasını vuran şablonun büyük hasara uğradığı yıllar oldu.
Muhafazakâr-dindar kesimin tanımı gereği gerici, totaliter, yenilik ve demokrasi karşıtı olduğu; solcu-laik kesimin ise, yine tanımı gereği özgürlükçü, demokrat ve yenilikçi olduğu hurafesi büyük yara aldı.
Ve elbette bu durum, fikir dünyamızdaki gücünü bu şablonun sürmesine borçlu olan Kemalist kesim için affedilmez bir ihanetti. Eski “mahallesi“ onun bu “ihanetini“ asla affetmedi. Uzun yıllar yazı yazdığı Cumhuriyet Gazetesi’nden ayrılmak zorunda kaldı.
“Dönek“ ilan edildi, kırk yıllık dostlarını kaybetti, aforoz edildi. Yeni bir mahalleye göç etmek zorunda kaldı. Orada yeni dostlar edindi, sevenleri orada da çok oldu. Ama eminim, eski mahallesinden dışlanışının acısı hiçbir zaman dinmedi.
Hoşgörü Ödülü’nü o gözlerin sahibi almayacaktı da kim alacaktı! O gözler artık kapandı. Daha yumuşatacağı çok yürek varken kapandı o güzelim gözler...
Bu ülkenin ikliminin daha ılıman, insanlarının daha dost, kavgalarının daha az, muhabbetlerinin daha bol olmasını isteyen herkesin başı sağ olsun. Kutuplaşmayı bozan adam O bir Kemalistti.
Ama böyle Kemaliste can kurban! O, aklını devre dışı bırakıp ruhunu bir ideolojinin emrine vermiş bir insan değildi.
Onun hakkaniyet duygusu ve hoşgörüsü hiçbir ideolojik hegemonyaya boyun eğmeyecek kadar baskın oldu hep. İşte bu ruhla, 90’ların ikinci yarısında olmayacak bir işe soyundu.
Laik-Kemalist-solcu çevrelerin gözünde “yobazlığın, gericiliğin, şeriatçılığın simgesi“ olan bir isimle, Abdurrahman Dilipak’la birlikte, -suçlananın hangi mahalleden olduğunu ayırmaksızın- her türlü düşünce suçuna karşı savaş açtı.
Bununla da kalmadı, 90’lı yılların en korkunç “öcü“süne, Fethullah Gülen’e elini uzattı, bütün Türkiye’nin gözünün önünde onun elini sevgiyle avcunun içine aldı.
Bu el tutuşma, Türkiye’nin aydın kamuoyunda belki de İttihat Terakki’den beri süren kahrolası bir saflaşmaya karşı bir meydan okumaydı.
Bu insani jest, Türkiye’nin en güçlü tabularından birinin kırılışının ilanıydı. Bunun ne kadar büyük bir cesaret istediğini o yılların cadı kazanlarına düşmemiş olanlar asla bilemez.
Toktamış Ateş, Dilipak’la fikir özgürlüğü için ittifak kurarken; Gülen’in elini tutarken başına gelecekleri elbette biliyordu. Ama ödeyeceği şahsi bedelin, sağlanacak toplumsal kazanç yanında solda sıfır olacağını da...
O, on yıllardır fikir dünyasında yaşanan “sağ-sol“ ya da “dincilaik“ bölünmesinin yapaylığının, sakatlığının farkında olan bir aydın olarak bu bölünmüşlüğün gelecek kuşaklara da aktarılmasını istemiyordu.
İki taraf arasındaki iletişimsizlikten, birbirini tanımak için en ufak bir gayret göstermeden önyargılarla hareket etmekten kaynaklanan bu bölünmüşlük giderilirse, daha demokratik bir Türkiye için toplumun bütün potansiyeli harekete geçirilebilirdi.
Birbirini düşman belleyen iki farklı kampa bölünmüş olan bu potansiyel bir araya gelmeden demokrasinin önüne dikilen güçlü barikatları yıkmak mümkün olamazdı.
Bedelini ağır ödedi 90’lı yıllar, Toktamış Ateş ve onun gibi bazı aydınların cesareti sayesinde, fikir hayatımıza damgasını vuran şablonun büyük hasara uğradığı yıllar oldu.
Muhafazakâr-dindar kesimin tanımı gereği gerici, totaliter, yenilik ve demokrasi karşıtı olduğu; solcu-laik kesimin ise, yine tanımı gereği özgürlükçü, demokrat ve yenilikçi olduğu hurafesi büyük yara aldı.
Ve elbette bu durum, fikir dünyamızdaki gücünü bu şablonun sürmesine borçlu olan Kemalist kesim için affedilmez bir ihanetti. Eski “mahallesi“ onun bu “ihanetini“ asla affetmedi. Uzun yıllar yazı yazdığı Cumhuriyet Gazetesi’nden ayrılmak zorunda kaldı.
“Dönek“ ilan edildi, kırk yıllık dostlarını kaybetti, aforoz edildi. Yeni bir mahalleye göç etmek zorunda kaldı. Orada yeni dostlar edindi, sevenleri orada da çok oldu. Ama eminim, eski mahallesinden dışlanışının acısı hiçbir zaman dinmedi.
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015