Gülay GÖKTÜRK
Aforoz edilmiş bir Kemalist
21.01.2013
3744
Toktamış Hoca’nın gözlerine yakından baktınız mı hiç? Onlar nasıl gözlerdi öyle...
Ben bu kadar güzel bakan; iyimserliği, yalansızlığı, tevazuu ve insanı olduğu gibi sevme yeteneğini bu kadar güzel dışa vuran göz az gördüm.
Hoşgörü Ödülü’nü o gözlerin sahibi almayacaktı da kim alacaktı! O gözler artık kapandı. Daha yumuşatacağı çok yürek varken kapandı o güzelim gözler...
Bu ülkenin ikliminin daha ılıman, insanlarının daha dost, kavgalarının daha az, muhabbetlerinin daha bol olmasını isteyen herkesin başı sağ olsun. Kutuplaşmayı bozan adam O bir Kemalistti.
Ama böyle Kemaliste can kurban! O, aklını devre dışı bırakıp ruhunu bir ideolojinin emrine vermiş bir insan değildi.
Onun hakkaniyet duygusu ve hoşgörüsü hiçbir ideolojik hegemonyaya boyun eğmeyecek kadar baskın oldu hep. İşte bu ruhla, 90’ların ikinci yarısında olmayacak bir işe soyundu.
Laik-Kemalist-solcu çevrelerin gözünde “yobazlığın, gericiliğin, şeriatçılığın simgesi“ olan bir isimle, Abdurrahman Dilipak’la birlikte, -suçlananın hangi mahalleden olduğunu ayırmaksızın- her türlü düşünce suçuna karşı savaş açtı.
Bununla da kalmadı, 90’lı yılların en korkunç “öcü“süne, Fethullah Gülen’e elini uzattı, bütün Türkiye’nin gözünün önünde onun elini sevgiyle avcunun içine aldı.
Bu el tutuşma, Türkiye’nin aydın kamuoyunda belki de İttihat Terakki’den beri süren kahrolası bir saflaşmaya karşı bir meydan okumaydı.
Bu insani jest, Türkiye’nin en güçlü tabularından birinin kırılışının ilanıydı. Bunun ne kadar büyük bir cesaret istediğini o yılların cadı kazanlarına düşmemiş olanlar asla bilemez.
Toktamış Ateş, Dilipak’la fikir özgürlüğü için ittifak kurarken; Gülen’in elini tutarken başına gelecekleri elbette biliyordu. Ama ödeyeceği şahsi bedelin, sağlanacak toplumsal kazanç yanında solda sıfır olacağını da...
O, on yıllardır fikir dünyasında yaşanan “sağ-sol“ ya da “dincilaik“ bölünmesinin yapaylığının, sakatlığının farkında olan bir aydın olarak bu bölünmüşlüğün gelecek kuşaklara da aktarılmasını istemiyordu.
İki taraf arasındaki iletişimsizlikten, birbirini tanımak için en ufak bir gayret göstermeden önyargılarla hareket etmekten kaynaklanan bu bölünmüşlük giderilirse, daha demokratik bir Türkiye için toplumun bütün potansiyeli harekete geçirilebilirdi.
Birbirini düşman belleyen iki farklı kampa bölünmüş olan bu potansiyel bir araya gelmeden demokrasinin önüne dikilen güçlü barikatları yıkmak mümkün olamazdı.
Bedelini ağır ödedi 90’lı yıllar, Toktamış Ateş ve onun gibi bazı aydınların cesareti sayesinde, fikir hayatımıza damgasını vuran şablonun büyük hasara uğradığı yıllar oldu.
Muhafazakâr-dindar kesimin tanımı gereği gerici, totaliter, yenilik ve demokrasi karşıtı olduğu; solcu-laik kesimin ise, yine tanımı gereği özgürlükçü, demokrat ve yenilikçi olduğu hurafesi büyük yara aldı.
Ve elbette bu durum, fikir dünyamızdaki gücünü bu şablonun sürmesine borçlu olan Kemalist kesim için affedilmez bir ihanetti. Eski “mahallesi“ onun bu “ihanetini“ asla affetmedi. Uzun yıllar yazı yazdığı Cumhuriyet Gazetesi’nden ayrılmak zorunda kaldı.
“Dönek“ ilan edildi, kırk yıllık dostlarını kaybetti, aforoz edildi. Yeni bir mahalleye göç etmek zorunda kaldı. Orada yeni dostlar edindi, sevenleri orada da çok oldu. Ama eminim, eski mahallesinden dışlanışının acısı hiçbir zaman dinmedi.
Hoşgörü Ödülü’nü o gözlerin sahibi almayacaktı da kim alacaktı! O gözler artık kapandı. Daha yumuşatacağı çok yürek varken kapandı o güzelim gözler...
Bu ülkenin ikliminin daha ılıman, insanlarının daha dost, kavgalarının daha az, muhabbetlerinin daha bol olmasını isteyen herkesin başı sağ olsun. Kutuplaşmayı bozan adam O bir Kemalistti.
Ama böyle Kemaliste can kurban! O, aklını devre dışı bırakıp ruhunu bir ideolojinin emrine vermiş bir insan değildi.
Onun hakkaniyet duygusu ve hoşgörüsü hiçbir ideolojik hegemonyaya boyun eğmeyecek kadar baskın oldu hep. İşte bu ruhla, 90’ların ikinci yarısında olmayacak bir işe soyundu.
Laik-Kemalist-solcu çevrelerin gözünde “yobazlığın, gericiliğin, şeriatçılığın simgesi“ olan bir isimle, Abdurrahman Dilipak’la birlikte, -suçlananın hangi mahalleden olduğunu ayırmaksızın- her türlü düşünce suçuna karşı savaş açtı.
Bununla da kalmadı, 90’lı yılların en korkunç “öcü“süne, Fethullah Gülen’e elini uzattı, bütün Türkiye’nin gözünün önünde onun elini sevgiyle avcunun içine aldı.
Bu el tutuşma, Türkiye’nin aydın kamuoyunda belki de İttihat Terakki’den beri süren kahrolası bir saflaşmaya karşı bir meydan okumaydı.
Bu insani jest, Türkiye’nin en güçlü tabularından birinin kırılışının ilanıydı. Bunun ne kadar büyük bir cesaret istediğini o yılların cadı kazanlarına düşmemiş olanlar asla bilemez.
Toktamış Ateş, Dilipak’la fikir özgürlüğü için ittifak kurarken; Gülen’in elini tutarken başına gelecekleri elbette biliyordu. Ama ödeyeceği şahsi bedelin, sağlanacak toplumsal kazanç yanında solda sıfır olacağını da...
O, on yıllardır fikir dünyasında yaşanan “sağ-sol“ ya da “dincilaik“ bölünmesinin yapaylığının, sakatlığının farkında olan bir aydın olarak bu bölünmüşlüğün gelecek kuşaklara da aktarılmasını istemiyordu.
İki taraf arasındaki iletişimsizlikten, birbirini tanımak için en ufak bir gayret göstermeden önyargılarla hareket etmekten kaynaklanan bu bölünmüşlük giderilirse, daha demokratik bir Türkiye için toplumun bütün potansiyeli harekete geçirilebilirdi.
Birbirini düşman belleyen iki farklı kampa bölünmüş olan bu potansiyel bir araya gelmeden demokrasinin önüne dikilen güçlü barikatları yıkmak mümkün olamazdı.
Bedelini ağır ödedi 90’lı yıllar, Toktamış Ateş ve onun gibi bazı aydınların cesareti sayesinde, fikir hayatımıza damgasını vuran şablonun büyük hasara uğradığı yıllar oldu.
Muhafazakâr-dindar kesimin tanımı gereği gerici, totaliter, yenilik ve demokrasi karşıtı olduğu; solcu-laik kesimin ise, yine tanımı gereği özgürlükçü, demokrat ve yenilikçi olduğu hurafesi büyük yara aldı.
Ve elbette bu durum, fikir dünyamızdaki gücünü bu şablonun sürmesine borçlu olan Kemalist kesim için affedilmez bir ihanetti. Eski “mahallesi“ onun bu “ihanetini“ asla affetmedi. Uzun yıllar yazı yazdığı Cumhuriyet Gazetesi’nden ayrılmak zorunda kaldı.
“Dönek“ ilan edildi, kırk yıllık dostlarını kaybetti, aforoz edildi. Yeni bir mahalleye göç etmek zorunda kaldı. Orada yeni dostlar edindi, sevenleri orada da çok oldu. Ama eminim, eski mahallesinden dışlanışının acısı hiçbir zaman dinmedi.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015