Gülay GÖKTÜRK
Tarihte ilk defa, Kürt sorununu da terör sorununu da dış güçleri işin içine karıştırmadan, bölgedeki Kürt ve Türklerin el ele vermeleriyle, “yerli malı” bir projeyle çözme imkânı vardı önümüzde.
Devlet; ordusuyla, MİT’iyle ve hükümetiyle, Takrir-i Sükun’dan bu yana izlediği politikanın sonuç vermediğini ve ne kadar savaşılırsa savaşılsın sonuç vermeyeceğini nihayet anlamıştı.
İnkâr politikası aşıldı ve reformlara girişildi.
Bu kadar da değil...
Ülkeyi yönetenler, Türkiye’deki Kürt sorununun Kürt coğrafyasının bütününe ilişkin bir perspektif değişikliği yapılmadan çözülemeyeceğinin de bilincindeydiler. “Kürt Havzası” kavramı bu yeni perspektifin sonucu ortaya çıkan bir kavramdı. Sınırların geçişken hale geldiği, ekonomik, kültürel ve toplumsal anlamda bir Kürt havzası oluştuğu, Türkiye’deki Kürtlerin diğer bölgelerdeki Kürtlerle her anlamda iç içe yaşadığı bir tablo ortaya çıkabilir ve bu siyasi sınırlar değişmeden mümkün olabilirdi. Türkiye, güneyinde oluşan Kürdistan için hem güvenilir bir dost, hem sırtını dayayabileceği askeri olarak güçlü bir müttefik hem de yeniden inşasına katkıda bulunabilecek güçlü bir ekonomik partner haline gelebilirdi.
Bu bakış açısının ilk sonuçlarından biri Irak Kürdistan’ıyla aramızdaki kırmızı çizgilerin kaldırılması ve dostluk politikasına geçilmesi oldu.
Ama aynı şeyi Suriye’de yapamadık.
Suriye’deki Kürt kantonlarının, ülkedeki iç savaş sürecinde ve Esad’ın Türkiye’yi Kürt kartıyla sıkıştırma hesabının bir sonucu olarak ortaya çıkması, bu oluşumun iktidar tarafından “tehdit” olarak algılanmasına yol açtı ve politikalar bu tehdit algısına göre şekillendi.
2012 yılında Suriye’de özerk Kürt bölgesi oluşumunun hız kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin tepkisi “sınırımızda böyle bir emrivakiye izin vermeyiz” oldu ve o zamandan bu zamana, Suriye Kürdistan’ını tehdit olarak gören anlayış değişmedi.
Oysa, Esad’ın kurduğu tuzak tersine çevrilebilir; güney sınırımızdaki Kürt oluşumunu Esad’ın niyetinin aksine “düşman bir oluşum” olmaktan çıkarıp “dost bir oluşum”a dönüştürmek üzere farklı bir dizi politika izlenebilirdi.
Eğer Türkiye daha baştan Esad’ın oyununu tersine çevirip Suriye Kürdistan’ını bir tehdit olarak değil fırsat olarak algılasaydı; bu oluşumu “çözüm süreciyle büyüme” perspektifiyle okusaydı, bugün durum farklı olabilirdi; şu anda Türkiye’yi güneyden kuşatıp Ortadoğu’dan koparmak hedefiyle oluşturulan Kürt koridoru, Türkiye’nin hem Ortadoğu’yla bağlarını güçlendiren hem de sınırını güvenceye alan bir “güvenlik koridoru” olabilirdi.
Türkiye zaman zaman bunu denedi, iyi niyetli girişimler de yaptı ama eski kırmızı çizgilerinden tam olarak kurtulamadığı için istikrarlı bir politikaya dönüştüremedi.
Sebepleri çok uzun tartışılabilir ama sonuçta güney sınırımızda dost bir Kürt bölgesi oluşturamadık ve galiba fırsatı kaçırdık.
Geldiğimiz noktada Çözüm Süreci, Türkiye’nin bölge Kürtleri ile birlikte kotaracağı yerli bir proje olmaktan çıkıp Türkiye’yi ehlileştirilmiş bir stratejik müttefik haline getirmek isteyen dış güçlerin elinde güçlü bir şantaj silahına dönüştü.
Şu anda ABD başta olmak üzere bütün büyük devletlerin elini içine attığı bir Kürt meselemiz ve ne yöne doğru evrileceğini kontrol edemediğimiz bir çözüm sürecimiz var!
“Üçüncü Göz” artık gözlemek ne kelime, eliyle- koluyla, ayağıyla Kürt meselesinin içine dalmış vaziyette ve Türkiye’yi Çözüm Süreci’yle tehdit ederek boyun eğdirmeye çalışıyor.
IŞİD ise bu büyük plan içinde sık sık başvurulan son derece kullanışlı bir araç... Canları istediği zaman IŞİD’i PYD’nin üzerine gönderiyor, arkasından da Türkiye’nin IŞİD’in arkasında olduğu kampanyasıyla Kürtleri Türkiye’ye ve AK Parti’ye düşman etmeye; çözüm sürecini çökertmeye çalışıyorlar.
İşin en acısı ise, “Artık Türkiyelileştim” diyen HDP’nin bu uluslararası planda oynadığı rol...
Bundan iki yıl önce AK Parti’yle birlikte Çözüm Süreci’ni başlatan Kürt siyasi hareketi, Kobani’den bu yana kaderini ABD’nin bölge politikalarına bağlamış görünüyor. “IŞİD’in arkasında Türkiye var” propagandasının en ateşli aktörü haline gelmiş olmaları da, AK Parti’yi ve Erdoğan’ı baş düşman ilan etmiş olmaları da bu temel tercihin sonuçları...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015