Gürbüz ÖZALTINLI
Dünün sol, liberal, demokrat diye bilinen kimi aydınlarının bugün savrulduğu yer ve içine düştüğü psikolojiyi anlamaya yönelik bir çaba ve olup bitene dair bir merak var epeydir. Ki bu, yeni Türkiye’nin bir sorunu, yeni bir durumu olarak da ilgiye, anlaşılmaya muhtaç. İlk cümleden olarak; ne dersiniz, kendimizi “olmayaydı sonumuz böyle” derken bulduğumuz bu isimlere ve durumlara dair? Ne oldu bizim eski sol- demokrat- liberal aydınlarımıza?
Bu konu gerçekten tartışılmayı hak ediyor. Çünkü sözünü ettiğiniz çevrelerde öyle bir iktidar karşıtlığı oluştu ki politik akıl öldü.
Politik aklın ölümü derken? Nedir kastınız?
Açayım. Bunlar politik okuma yapamayacak, hangi güçler ne yapmaya çalışıyor sorusuyla ilgilenmeyecek insanlar değiller. Fakat şimdi reel politika ile bütün ilişkileri kesilmiş gözüküyor. AKP çökertilirse ne olacak? AKP’yi kimler hangi yöntemlerle çökertmeye çalışıyorlar? Türkiye’nin önündeki alternatifler nedir? Bu soruların en küçük cevabı yok sözlerinde. Ne Gezi sırasında ne de 17 Aralık hamlesinde en küçük temkinlilik, muhalefetin niteliğine ilişkin en küçük eleştirellik olmadı tutumlarında. Tam boy destek verdiler ve hükümetin gitmesini istediler. Bir gün sonrasına dair inandırıcı tek sözleri olmadı. Bu apolitizmdir, politik aklın ölümüdür. Bu akıl değil tutkudur.
Peki nedir bunun sebebi? Türkiye’nin son 12 yılına damga vuran bir siyasi parti ve o partiyi iktidarda tutan, her müşkül durumda arkasında duran bir halk kitlesi var. Bunun yanı sıra sol, liberal, demokrat bir aydın kesimin desteği de bu bileşimde vardı. Sonra 2010 sonrasında yollar gayet hızlı ve sert biçimde ayrıldı. Sebebin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Ne değişti, kim değişti, neden?
Sorun da bu zaten. Yani bizi şaşırtan şey, bu aydınların bir dönem hükümetin üstlendiği değişim rolüne verdikleri destek. Bana sorarsanız o destek; hep eli yüreğinde, hep kerhen verilen bir destekti. Hiçbir zaman, İslami değerler içinde biçimlenmiş muhafazakâr damara güvenmediler. Laik sektörde yer alan bizler en nihayetinde Türk modernleşmesinin ürünleriyiz. O modernleşmeci zihniyetin kumaşı da belli. Kendisini geleneğin üstünde görür. İslami siyasetten ürker. Kısacası, değişimi sürükleyen toplumsal güçle üzerine konuştuğumuz entelektüel çevreler arasında doku uyuşmazlığı var ve bu kolay aşılabilir bir şey değil.
Sorunuzun esas cevabı bu galiba. Yani, evet değişime desteğin yerini çok kuvvetli bir karşıtlık aldı ama bu iki taraftan birisinin değişmesi nedeniyle olmadı. Tam tersine iki taraf da değişmediği için oldu bu. O geçici bir yol arkadaşlığıydı. Eğer bu ülkenin dışlanmışlarından, yoksullarından bir seküler Batı sosyolojisi ve Erdoğan’dan da bir Mitterrand çıkartabilseydi Türkiye, bu çatışma olmazdı. Ya da bizim sol-demokrat-liberal aydınlarımız geleneği küçümsemekten, İslami korkularından vaz geçebilselerdi yine olmazdı.
Bu nasıl bir ilişkiydi? Bir zaruret, ihtiyaç ilişkisi mi, ideal birliği, işbirliği mi, nasıl tanımlanabilir, sol için, liberal, demokratlar için?
İdeal birliği demek imkânsız. Dediğim gibi laik aydınların ezici çoğunluğu ideal olana giden yolun Batı dünyasının ürettiği evrensel ilkelerden geçtiğine inanır ve İslami geleneğin buna yabancı olduğunu düşünür. Bir açıdan bakıldığında haksız da değillerdir. Çünkü Batı değerleri, siyasal normları, toplumsal düzeni kendi özgün tarihlerinin ürünüdür. Biz kendi özgün tarihimizin içinden yaratıyoruz modernleşmemizi. Buradaki sorun bu gerçeklikle barışık olup olmamaktır.
Üsttenci bir bakıştan bahsedilebilir mi bu aydınların AK Parti ve dindar, muhafazakâr çevrelerin aydınlarıyla ve tabanlarıyla kurdukları ilişkide? Bir vesayet ilişkisinden bahsedilebilir mi peki, bu kopuş da vesayetin reddedilmesiyle yaşanmış olabilir mi?
Evet bence bu var. Kendisini sol, sosyalist, liberal olarak tanımlayan aydınların önemli bir bölümüne bu elitizmin sinmiş olduğunu düşünüyorum. Dünyanın her yerinde aydınlar, siyasetçilerden ve sıradan insanlardan farklı fonksiyonlar görürler. Hem düşünce üretme kapasiteleriyle hem de reel siyasetin gündelik dengelerinden özgür olma ayrıcalıklarıyla onların sesine ihtiyacımız var. Fakat elitizm başka bir şey. Bu, sol-sosyalist düşünceyle Kemalist zihniyetin buluştuğu bir hastalık. Sosyalist teori devrimi yapacak olan işçi sınıfına bilincin dışarıdan verileceğini vaz eder. İşçi sınıfı öncü bir partinin; disiplinli, kendisini bu yola adamış, sistematik mücadelesiyle aydınlatılmadıkça kendi öz çıkarlarının farkına varamaz. Burjuvazinin ideolojik hegemonyası buna izin vermez. Teori budur. Kemalizm’in de siyasi zihniyeti farklı değildir. Toplumun modern elitler eliyle eğitilmesi, geleneğin köreltici dünyasından kurtarılması gerekir. Devletin temel fonksiyonu da budur. Aydınlatmak ve zorlamak. Toplumun taleplerinin yansıdığı, onun isteklerine göre şekillenen değil, toplumun ne istemesi gerektiğini ona öğreten bir güçtür devlet.
Evet bizim laik aydınlarımız, solcularımız, sosyalistlerimiz bu elitist devlet anlayışından çok çektiler. Baskı gördüler, aşağılandılar. Zaten bu nedenle de bu devleti dönüştürecek, elitizmin kalesi ordunun siyasi gücünü kıracak bir imkân olarak gördükleri AKP’yi vesayetin tasfiyesi sürecinde desteklediler. Fakat bu kendilerinin de elitist olmadığını göstermez. “Sen kimsin de kendini benim üzerimde bir otorite olarak görüyorsun?”. Laik aydının değişmeyen öfkeli sorusu budur. Dün askere soruyorlardı bu gün Erdoğan’a soruyorlar. Fakat bu soru zannedildiği kadar masum bir soru değil. Bir eşitlik arayışını ifade etmiyor bence. Bir otorite olma isteğini ifade ediyor. Kendi otoritesi üzerinde bir otorite tanımamayı ima ediyor.
Elbette aydının otoritesi, fikirleri üzerinden yarattığı saygınlıktır. Ülkenin kaderini belirleyen politika yapıcıların ona kulak vermesidir. Yoksa aydın reel politikanın, devleti doğrudan yönetmenin peşinde değildir. Bizi yanıltan da budur. Aydın “kendim için bir şey istiyorsam namerdim” derken inandırıcılığını da buradan alır. O kamusal vicdanın, yüksek ilkelerin sözcüsüdür. Fakat iş o kadar basit mi acaba? Misyonla benlik bu kadar kolay ayrılabilen şeyler değildir.
Eğer siz ideal değişimi sadece kendi fikir ve değer dünyanızın temsil ettiğini, diğer aktörlerin ancak sizin dünyanız yönünde dönüştüklerinde bu değişimin hakkını verebileceklerine inanıyorsanız problem var demektir. Onlar devasa bir değişimi kendi bildikleri yoldan yönetmeyi seçtiklerinde kendi misyonunuzdan şüpheye düşersiniz. Bu baştan beri inşa ettiğiniz değerlilik ve anlam dünyanızı sarsar. Benliğin buna tepkisiz kalması çok zordur.
Daha demokratik, daha özgür, daha uyumlu bir toplum isteği penceresinden bakıldığında gerçekten hükümete, Erdoğan’ın kimi söylem ve siyasetlerine yöneltilebilecek birçok eleştiri var. Fakat bu hükümetin ülkeyi felakete götürdüğünü söylemek, devrilmesini istemek başka bir şey, hataları tartışmak, eleştirmek başka bir şey. Bence iktidara yöneltilen aşırı reaksiyonun altında bu misyon kaybının, önemsenmemenin ciddi bir payı var.
Onların değil, aslında onlara bu eleştirileri getirenlerin (bizlerin) savrulduğunu iddia ederse birisi, cevabınız ne olur?
Bakın, bu aydınların bir kısmı, ilkeler adına, demokrasiyi savunmak adına resmen ucu derinliği belirsiz, kapalı, karanlık bir örgütün istihbarat teknikleriyle kalkıştığı bir darbeyi desteklediler. Devletin en kritik katları öyle ya da böyle işgal edilmiş, olağanüstü yöntemlerle iktidar düşürülmek isteniyor ve bu aydınlar bırakın bir imdat çığlığını tümüyle bunu görmezden geliyorlar. Erdoğan gitsin de siyaset Pennsylvania’nın kucağında mı kalır, neo-con’ların borusu mu öter umurlarında olmadı.
Büyük resim şudur: Bu ülkeyi kim yönetecek? Otoriter modernlik tarihimizin aşılamamış sorusu budur. Demokrasiyse bütün mesele, bunun ilk ve hayati adımı toplumun iradesini hâkim kılmaktır. Seçilmişlerin egemenliği sorununu çözmektir. Etyen Mahçupyan bunu halk ihtilali olarak niteliyor. Çok haklı. Bu süreç devam ediyor. Derin bir anlama çabası içindeyiz. Bazı aydınların çok çarpıcı, parlak çabaları var. Mahçupyan bunların başında geliyor bence. “Nasıl yönetileceğiz sorusuna gelemedik, demokrasinin eksiklerini konuşamıyoruz çünkü kim yönetecek sorusunun sert kavgasını veriyoruz” diyor. Sorunuzun anahtarı buradadır. Ülkeyi kim yönetecek kavgası sürmektedir ve AKP iradenin topluma geçmesi tarafında durmaya devam etmektedir. Bu çatışmalarda temel soruya toplum yanında durarak cevap veren bizim gibi insanlar da tutum değiştirmiş değildir. Tutum değiştirenler bu soru aşılmış gibi davrananlardır. Değişim, muhafazakâr siyasetin kendi bildiği çözüm yollarından ilerliyor ve Batıcı aydınları iktidarsızlaştırıyor. O nedenle değişimin temel sorusu ile bu aydınlar ilişkilerini kestiler.
Sizden bir alıntı yapacağım “Hayatı polemik olarak görmek ile diyalog olarak görmek arasındaki derin fark”… Bu fark solun bu gününü anlamak için de işe yarar mı?
Bu solun dününü de bu gününü de anlamamıza yardımcı olur. Siyasette çatışma her zaman vardır. İşin tabiatı gereğidir. Fakat bu çatışmayı mutlaklaştırmak, her türlü uzlaşmayı ilkesel olarak reddetmek, hatta aşağılamak farklı bir siyaset kültürüdür. Özellikle sosyalist sol ideolojik varoluşu itibarıyla devrimcidir. Rejim içi çözümler onun kitabında “yoldan sapma”dır. Her türlü uzlaşma rejimi toptan yıkmak için geçici, araçsal bir değerden ötesini ifade etmez. Sistem içi güçler sınıf düşmanlarıdır. Buradaki düşman nitelemesi solun bakışını, diyalog ve uzlaşma kültürüne olan mesafesini yeterince anlatır zaten. Devrim nedir derseniz, bu gün bu sorunun içeriği kalmadı. Sosyalizm denemelerinin çöküşünden sonra kimse bir devrimle neyi nasıl düzelteceğini anlatamaz artık. Devletleştirme mi yapacaksınız? Mülkiyet hakkına nasıl bakıyorsunuz? Çok partili, serbest seçimli bir siyasal rejim mi öneriyorsunuz? Her türlü görüş serbestçe savunulacak, medya çok sesli olacak, bağımsız sivil yapılar güçlenecek mi diyorsunuz? Nedir sosyalist modelinizin yaşadığımız kapitalizmden farkları ve varsa eğer böyle bir modeliniz neden ancak devrimle gerçekleşecek? Bu soruların cevabı yok. Ama düşman kültürü dipdiri ayakta.
AK Parti ile yolları ayrılan çevrelerin hızla Kürt siyasi hareketinin hamisi pozisyonu almasının nedeni, gereği, hedefi nedir?
Bunun cevabı çok açık. Kürt hareketini hükümeti devirmeci cepheye çekmeye çalışıyorlar. Değişim ile ilişkilerini kestiler ve politik akıl öldü dediğim şey bu işte. Odaklandıkları tek mesele bu hükümetten ve Erdoğan’dan kurtulmak. Çözüm sürecinin ve Kürt siyasetinin bunu zorlaştırdığını görüyorlar. Kendilerini Erdoğan’ın diktatör olduğuna ve hızla faşizme sürüklendiğimize öylesine inandırdılar ki, her türlü seçenek Erdoğan iktidarından iyidir diye düşünmeye başladılar. Çözüm sürecinin de demokrasiye değil faşizme hizmet ettiğine inanır hale geldiler. Gerçekten olacak iş değil ama iş buralara kadar geldi.
Olaylar başlıklar üzerinden konuşursak, çözüm süreciyle başlayan, Gezi ve 17 Aralık’ta keskinleşen bir kopuş var. Sorunların çözümünde ideal olanla reel olan arasındaki farktan ve öncelik sıralamasından mı kaynaklanıyor; sorunu tanımlama ve çözümü belirlemedeki hiyerarşiden mi?
Bana sorarsanız çözümü belirleme iradesinden dışlanmış hissetmeleri çok etkili bu savrulmada. İslami siyasetin ummadıkları kadar güçlenmesi, öz güven kazanması ve liberallere ihtiyacımız yok söylemleri bu aydınları aşırı uyardı. Dışlanmaktan da öteye, girdikleri tartışmalarda AKP’nin etkili sözcülerinden -Erdoğan dâhil- sert cevaplar almaya başladılar. Üstelik bu tartışmalar başlarda muhafazakâr söylemler etrafında şekillendi. Heykel, operaya mescit, alkol, kürtaj, dindar nesiller konularını hatırlayın. Bunlar laik aydınların endişe konularıdır. Asıl kopuş o zaman başladı. Başkanlık, tek adamlık, yolsuzluk konuları falan sonraları geldi. Yani, misyon kaybı duygusu ile İslamofobik endişeler üst üste bindi. Bu çok kuvvetli bir öfke üretti. Politik akıl böylece öldü. Yani, bu insanlar reel politikanın sorunları çözmede yaşadığı zorlukları, ideal olanla gerçekleşebilir olanın arasındaki farkı görmeyecek insanlar değiller. İmralı ile göstere göstere masaya oturmanın ne demek olduğunu anlamayacak ya da cemaatin eline geçmiş bir güvenlik bürokrasisine, yargı gücüne karşı şimdi eleştirdikleri önlemleri almadan hükümetin yoluna devam edemeyeceğini de görmeyecek insanlar değiller.
Ben bu derin kopuşta muhafazakâr siyasetin ve onun tartışılmaz otoritesi olarak Erdoğan’ın da sorumluluğunun olduğunu düşünüyorum. Evet, Erdoğan bu tartışmalardaki sert ve net tutumuyla muhafazakâr dünyanın öz güvenini büyüttü. Lider olarak onların gözündeki güvenilirliğini pekiştirdi. Buralardan devşirdiği güçle de açıkçası çok zorlu bir devrimi yönetiyor. Bunun farkındayım. Ama mesela çok kritik bir eşik olarak Gezi’nin ilk günlerindeki tutumu yanlıştı. Gezi’nin son günlerinde izlediği yöntemi ilk günlerde izleseydi biz o üç ayı öyle yaşamayabilirdik. Hatta bu gün üzerine konuştuğumuz aydın dünyası da tam böyle olmayabilirdi. Yani bu kopuş; çok nedenli, çok etkenli karmaşık bir süreç.
Aydın karamsarlığı diyorsunuz, seçim sonrasındaki bir yazınızda. Bunu, duygu durumunu açalım. Bu kronik karamsarlık mı yoksa son dönemde gelişmiş bir akut depresyon mu? Tedavisi mümkün mü? Değil ise, bu karamsar depresif “looser” aydınlarla yaşayacak olanlar için toplumun sağlığı için öneriniz nedir?
Laik aydınlar, sol- sosyalist- liberal düşüncelerin sözcüleri hep şunu hissetmişlerdir: Bu toplum farklı, bu ülke Batı gibi değil, bizim güçlü bir sosyolojik karşılığımız yok. Bu tabii zor bir duygu. Fakat hep bir umut oldu. Bu toplumun da modernleştikçe bu fikirlere itibar edeceği, sosyolojik evrimin önünde sonunda toplumla laik aydını buluşturacağına dair bir umut. Fakat şimdi bence durum farklı. Toplum kendi modernleşmesini inşa ediyor. Büyük bir siyasi dönüşüm yaşanıyor. Fakat bu süreç muhafazakârların inisiyatifinde yürüyor. Durum değişeceğe de benzemiyor. Bunun yarattığı karamsarlığın eskisinden farklı ve epeyce kalıcı olduğunu zannediyorum.
Ne öngörüyorsunuz, bir dönem çok yaygın okunan, dikkate alınan bu isimlerin çevrelerin durumu hakkında? Marjinalleşecekler mi? Daha zehirli bir hal alır mı eleştirileri, tutumları?
Muhafazakâr sosyolojiye dokunan, onu anlayan, ona ulaşan bir dil kuramadıkları sürece bence bu etkisizleşme sürer. Bu da sizin deyiminizle daha zehirli bir hal yaratabilir. Nitekim faşizm tahlillerine, felaket senaryolarına sıkça rastlıyoruz.
Bence “yetmez ama evet” çizgisine dönmeleri gerekir. Sol dünyanın, tarihinde bulduğu en filozofça, en yaratıcı slogandır bence bu. Çok sevdiğim bir arkadaşımın söylediği gibi bu adeta maksadını da aşan, siyaseti de aşan bir hayat ilkesidir. Bu, içi durmadan kanayan, neredeyse nefret etmeyi seven bazılarının iddia ettiği gibi “polyannacılık” değildir. İyimserlikle el ele giden bir gerçekçilikten söz ediyorum. Gitmek istediğimiz yeri düşlerken nereden geldiğimizi unutmamak gerektiğini söylüyorum. Yoksa gözünüz öyle bir kararır ki, Kürtler ölmediği için hükümeti deviremiyoruz diye üzülürken bulursunuz kendinizi. Ve durup kendinize şaşıracak zamanınız bile olmaz.
30 Mart’a kadar emin oldukları bir durum vardı. Türkiye hızla karanlığa gömülüyordu, bir diktatör tarafından yönetiliyordu, halk cahildi, tutucuydu vs. Ama sonra 23 Nisan günü 1915 Ermeni tehciri dolayısıyla Başbakan’ın resmi taziyesi geldi. Neler oldu o cephede?
Evet tabii, zor durumda kaldılar. Değersizleştirmeye, önemsizleştirmeye çalıştılar. Samimiyet, zamanlama üzerine malum sözler edildi. Yeterli bulunmadı falan. Ben yine o kavrama döneceğim: Politik aklın ölümü… Bu ülkenin siyasal tarihini bilen, devlet tabularının taşlaşmışlığının farkında olan ve Başbakanlık metnini objektif bir gözle okuyan hiç kimse bunun olağanüstü önemi karşısında heyecanını gizleyemez. Onu değersizleştirmeye çalışanlar korkarım kendilerini değersizleştirecekler. Aydını ayakta tutan vicdanıdır. Onun için ben vicdanın ölümü demiyorum, politik aklın ölümü diyorum. Vicdanın hepimizde yaşadığına inanıyorum. Umarım yanılmıyorum.
Anti-kapitalist Müslümanlar var bir de bütün muhalif kanada eklenen ve bilhassa el üstünde ve görünür yerde tutulan?
Ben bunu ciddiye almıyorum. Ne medyanın bu marjinalizmi kullanma gücü kaldı ne de bu gençlerin sola hayat öpücüğü verebilecek düşünsel zeminleri var.
Geçen yıl Gezi olaylarında, bu yıl 1 Mayıs Taksim performansında gördüğümüz bir sol var. Bu “sol”un sınıfsal yeriyle ilgili bir tartışma var, bu kesimler işçi sınıfına değil küçük burjuvaya ait şeklinde. Ne dersiniz? Küçük burjuva hegemonyası mıdır bu?
Fakat sol Türkiye tarihinde zaten hep kentli orta sınıfların ideolojisi oldu. Bu yeni değil ki. İki parantez var: Birincisi Ecevit solculuğu, ikincisi 80 öncesinde TKP’nin kontrolüne girmesiyle DİSK üzerinden sağlanan etkinlik. Bunların dışında solu küçük burjuvazinin -ki buna ben kentli laik orta sınıflar demeyi tercih ederim- dışına taşıyabilen belirgin sosyoloji Aleviliktir. Bu gün hakikaten yoksul, alt sınıflardan ben solcuyum diyen birisine rastlarsanız büyük ihtimalle o bir alevidir. Bunun da çok anlaşılır tarihi nedenleri var.
Kendi içinde pek çok fraksiyona ayrılmış olan solun, liberallerin, aydınların bu gün bir arada ve birlik olmasını sağlayan nedir?
Muhafazakâr toplumla, gelenekle olan doku uyuşmazlıklarıdır. Tek kelimeyle AKP karşıtlığıdır. Fakat şu düzeltmeyi yapmama da izin verin: bu saydığınız sol, liberal, aydın kategorilerinin tamamında da bölünme mevcut. Bir kısmı AKP karşıtlığını paylaşmıyor.
AK Parti ve Erdoğan nefretinin duracağı bir çizgi var mı? Mesela İlhan Selçuk vaktiyle AK Parti’den kurtulmak için seçenekleri söylemişti: “İki şey var. Bir AK Parti’ye kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz çıkarsa, Türkiye biraz karışırsa o zaman biraz umut doğabilir”. Bu Erdoğan gitsin de sonrası varsın tufan olsun hali yaygın mı hakikaten hafazanallah?
Evet bence bu çok yaygın. Çünkü bu karşıtlığın altında derinlere işlemiş kültürel kodlar var. Bu karşıtlık beraber yaşamayı kabul etmiş, temel prensiplerde anlaşmış bir toplumun kendi içinde yaşadığı bir rekabet ya da iktidar kavgası değil. Adeta düşmanla bir arada yaşamak, ona boyun eğmek gibi bir şey. Bakın çıktığı ilk günden beri tek bir şey yapan, sadece Erdoğan’a hakaret eden, onu şiddetli biçimde düşmanlaştıran, onun dışında hiçbir entelektüel talebi karşılama iddiası taşımayan, habercilik falan yapmayan bir gazete,Sözcü gazetesi neredeyse Hürriyet’i tahtından indirecek. Bu sosyolojinin ne Kürt savaşı umurunda, ne ekonomik kalkınma, ne yoksulluk ve hatta ne de yolsuzluklar falan. Düşmandan kurtulmak için her şey mubahtır. Muhalif aydınlarımız umarım buralarla aralarına görünür mesafe koymayı önemserler. Yeni İlhan Selçuk’lar görmek hiçbirimizi sevindirmez.
Türkiye solu Türkiye’deki sosyolojik değişimi ne kadar görüyor?
Vallahi Türkiye solu Halil Berktay’ın dediği gibi düşünmeyi çoktan bıraktı. Çok dar bir çevre Birikim çevresinde bence hakikaten değerli tartışmalar yürütüyorlardı. Ancak onlar da cılız kaldılar. En son Ömer Laçiner’in söylediklerini okuyunca büyük hayal kırıklığına uğradım. Doğrusu şunu da eklemek gerekir: Türk solu eskiden de çok fazla düşünmezdi. Gerçekten sorgulayan, süreçleri anlamaya çalışan parlak isimler vardı fakat sayıca az ve etkisizdiler. Türk solu dünya solunun merkezlerini hiza alır, kurucu liderlerinin kitaplarını okur, o kaynaklardan beslenirdi. Eylem öncelikliydi Türk solu. Entelektüel çabaya pek değer verilmezdi. Şimdi ise kendi kutsallarını yaratarak, tarihleriyle övünerek yaşayan içe kapalı cemaatlere dönüştüler bir kısmı. Gezi bu çevrelerde olağanüstü bir heyecan yarattı. Fakat AKP’nin örneğin askeri vesayeti tasfiye yönünde yaptıkları, yoksulların refahtan aldığı payın artışı falan asla heyecan yaratmadı. Hep öfkeli oldular AKP’ye karşı. Ağzıyla kuş tutsa AKP gericiydi. İstanbul sermayesiyle de çatışsa, IMF’ye posta da atsa, Ortadoğu’da büyük güçlerle rekabete de soyunsa o gericilikten; halk düşmanlığından kurtulamadı solun gözünde. Neden mi? Çünkü muhafazakâr ve İslam referanslıydı. Demokrat olmamasını geçiniz. Türk solu ne zaman burjuva demokrasisini savundu ki?
CHP’nin geçen sene bir kez daha görünür olan bu toplumsal muhalefeti karşılayamadığı, temsil edemediği ortada. Ama bu kadar aktif ve agresif olan kitleden neden anlamlı ve etkili bir siyaset gelmiyor, neden “umut” doğmuyor?
Aslında bu kitlenin aktif ve agresif olduğu da, temsil edilmediği de tartışılır. Bence Gezi kalıcı bir ruh halini temsil etmiyor. O bir katarsisdi. Boşalınca sönen bir enerji. Yeniden zamanla birikir mi bu enerji? Olabilir de olmayabilir de bilmiyoruz. Temsile gelince bence kendi özel damgasını vuramıyor ve tatmin olmuyor ama pekâlâ eksik de olsa temsil ediliyor. CHP bence vazgeçemedikleri bir adres. Baksanıza Sırrı Süreyya’nın aldığı oy sayısına. Onu bile CHP’ye tercih etmediler. Ayrı bir siyasal yapı oluşturabilecek anlamlı bir varlıkları da, siyasal bütünlükleri de yok bence. Kızgınlıkla sokaklara çıkmak başka şey, üzerine düşünülmüş bir siyasal program, mücadele içinde inşa edilmiş bir siyaset yapma tarzında anlaşmış olmak çok başka… Anlamlı siyasi yapılar kızgınlıkla barikatlara çıkarak üç ayda beş ayda sokaklarda oluşmuyor. Ciddi tarihsel sosyolojik köklere ihtiyaç var. O nedenle CHP’ye katlanmaya devam edecekler. Bu tarih ne keskinlikler ne büyük iddialar gördü. Sonunda çoğunu CHP yuttu. Ana akımların dışında kalmak kolay iş değil.
* Star gazetesinden Fadime Özkan’ın sorularına verdiğim cevapların tam metni. Bu röportaj kısaltılarak 05-05-2014 tarihinde gazetede yayımlanmıştır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023