Hadi ULUENGİN

Koalisyona dair
20.06.2015
2659

 KOALİSYON pratiği çoğulculuk ve uzlaşma kültürünün en zirve noktasıdır.

Demokrasilerde bundan daha üst bir seviye yoktur. Himalayalar’ın Everest tepesidir.

Ancak doğru, ne bu kültürü edinmek, ne de bu pratiği uygulamak kolay iştir!

Şayet sözkonusu kültür hem toplumda, hem de partiler arasında hakikaten yerleşiklik kazanmışsa, tıkır tıkır işlemeseler bile koalisyon hükümetleri hayati bir sorun yaşamazlar.

Ama tam tersi de mümkündür. Farklı kurumların birlikteliği zıt kutuplara ayrışmış ülkelerde metazori bir yükümlülük olarak dayatırsa durumun sarpa sarması işten bile değildir.

Nitekim şimdi iki uçtan da birer örnek vereceğim. Olumsuzundan başlıyorum:

***

SEÇİM sistemi mecazî anlamda çok fazla “demokratik” (!) olduğu içindir ki Weimar Cumhuriyeti diye adlandırılan 1919- 1933 Almanya’sı hiç aralıksız koalisyonlarla yönetildi.

Oysa 1. Savaş nihayetine dek pederşahi Prusya gelenekleri altında yaşamış ve bunları da kanıksamış olan Cermen ahali ve partiler böylesine bir serbestiyi “hazmedemediler” (!)

Bir ciddi krizden diğerine, bir erken seçimden ötekine derken uç noktalara kaydılar.

Zaten Hitler’in şansölye koltuğuna oturması bile koalisyon sayesinde mümkün oldu.

Yani çoğulculuk ve uzlaşma kültürüne haydi haydi yabancı olan Alman halkı ve Alman siyaseti Nazi canavarını kendi elleriyle üretti ki, gerisini hepimiz biliyoruz.

***

ÖTE yandan, aynı Almanya’ya bitişik komşu olan ve üstelik Flamanlara ek olarak Walonları dahi Cermen kökenden inen Belçika da ezelden beri koalisyonlarla yönetiliyor.

Herhâlde en az seksen senedir tek parti iktidarının hüküm sürdüğü vaki olmamıştır.

Fakat buna rağmen, gül gibi geçinip gitmeseler bile yukarıdaki çoğulculuk ve uzlaşma kültürünü hakkıyla özümsemiş olan Belçika toplumu ve partileri “model” addedilecek bir uyumla bütünleşiyorlar. Hattâ sözkonusu devlet siyaset terminolojisine iki yeni deyim kattı.

Birincisi, her vartanın atlatıldığı durumlara “Brüksel usulü uzlaşma” deniyor.

İkincisini ise, devlet başkanı kralın seçim ertesi ilk nabız yoklamasıyla görevlendirdiği ama başbakanlığı tevdi etmediği bir şahsiyeti sıfatlandıran “enformatör” terimi oluşturuyor.

Yani Benelüks ülkesi diğer emsaller arasında bile koalisyon cenneti olarak sivriliyor.

O Belçika’ya bir de, yarı-başkanlık sisteminden dolayı cumhurbaşkanının başka, başbakan ve meclisin ise başka siyasi eğilimler taşıyabildiği Fransa örneğini ekleyebiliriz.

Kaldı ki koalisyonların, yani aslında çoğulculuk ve uzlaşma kültürünün illâ farklı siyasi kurumlar arasında hayata geçeceğine dair bir kural da yok…

***

NİTEKİM burada aklıma Karl Popper’in ölmeden hemen önce La Repubblica gazetesinde kaleme almış olduğu son makale geliyor.

Büyük bilim felsefecisi o yazıda esas itibariyle iki partiyi öne çıkartan Anglo-Sakson seçim sistemlerinin tahlilini, daha doğrusu methiyesini yapıyordu.

Bunu da sözkonusu sistemlerin doğası icabı, hem fraksiyonlar ve dengeler vasıtasıyla o çoğulculuk kültürünün bizzat parti içinde yerleşiklik kazanması; hem de yine aynı sistem sayesinde istikrarlı hükümetlerin işbaşına gelmesi olgularıyla açıklıyordu.

Başka bir deyişle, Popper koalisyonu daha da üst seviyeye çıkartarak uzlaşmayı yürütmenin bile öncesine, yasama dâhilindeki unsurların iç bünyesine temayüz ettiriyordu.

***

ŞÖYLE veya böyle… Görüldüğü gibi şimdi Türkiye için de mukadder olan koalisyon, sistem hangi mekanizma üzerine oturtulursa oturtulsun, çoğulculuk ve uzlaşma kültürünün en azından asgari ölçüde özümsenmesini mutlak bir zorunluluk kılıyor. Bundan kaçış yok!

Umalım ki ülkemiz toplumu ve partileri de artık bu olgunluğa erişmiş olsun…

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar