Hidayet Şefkatli TUKSAL
Kültür Bakanımız sayın Nabi Avcı, imam-hatipler konusunda sorulan bir soruya, imam-hatiplerin bir halk hareketi olduğunu söyleyerek cevap vermiş. Ben bu konuda kendisinden farklı düşünüyorum. Kestirmeden söyleyeyim; imam hatipler geçmişte bir halk hareketiydi, evet, ama bugün değil.
Benim ilk gençliğimde Ankara’da tek bir imam-hatip lisesi vardı; eve uzak olduğu, ailem de fazla bilgi sahibi olmadığı için, biz çocuklarını oraya gönderme arayışında olmadı. Daha fazla aşina olsalardı, göndermeyi tercih ederlerdi diye düşünüyorum. Çünkü örtünmemizi teşvik etmemiş olsalar bile, hem kılık kıyafetimiz hem davranış kodlarımız konusunda dindar/muhafazakâr bir yaklaşıma sahiptiler. Bu yüzden, 70’li yıllarda bazı okullardaki Beden Eğitimi derslerinde mayo giyme mecburiyeti ailemin kâbusu gibiydi. Annem, kendisi bizleri okutmaya son derece meraklı olduğu, hepimizi ilkokula okuma yazma ve basit aritmetik öğreterek gönderdiği halde, bu mecburiyetin olduğu bir okula göndermektense hiç göndermeyeceğini söylüyordu. İlkokulu bitirdiğimde önce bir kız ortaokuluna kaydoldum; sonra taşınınca, Ankara’nın meşhur okullarından eve yakın birine devam ettim. Bu iki okulda da Beden Eğitimi derslerinde öğrencilerin mayo giymesi teşvik ediliyordu, ancak zorlama yoktu. Yine de 19 Mayıs törenlerine katılma mecburiyeti yüzünden sağlık raporu alarak bu dersten muaf olmak durumunda kaldım. Bu gerginlik Beden Eğitimi derslerini benim için hep bir kâbusa dönüştürse de, bir çözüm bulunabildiği için eğitim hayatıma devam edebildim. Burada dikkat çekmek istediğim şey, 1969-1980 arasında geçirdiğim ilk ve orta öğrenim hayatım boyunca, o zamanlar seçmeli olan Din Kültürü ve Ahlâk dersine girip girmeme konusunda bir dilekçe vermek dışında, ailelerin okullar hakkında hemen hiç söz haklarının olmayışıdır.
1990 yılında Ankara’da öğretmen olarak göreve başladığımda, hâlâ sadece üç tane imam-hatip lisesi vardı. Ancak halktan gelen teveccüh o kadar büyüktü ki, sınavla öğrenci alındığı halde, her yıl okul bahçesinde velilerin ısrarları ve araya giren milletvekilleri yüzünden sınavı kazanamayan öğrenciler de kaydedilir, böylece 60 kişilik sınıflarda ders yapmak zorunda kalırdık. Yeni imam-hatip açılması konusu sıkıntılı olduğu için, mevcut imam-hatipler başka semtlerde şube açmak durumunda kalırdı (öyle bir formül bulunmuştu). Üstelik bu okulların binaları halk tarafından yaptırılır ve bakanlığa hibe edilirdi. İşte o zamanlar, imam-hatipler gerçekten bir halk hareketiydi.
Çocuklarını bu okullara gönderenlerin büyük bölümü, çocuklarının “imam” ya da “hatip” olmasını beklemiyordu. Ahlâklı ve dinini bilerek yetişsin, öldüklerinde arkalarından bir Fatiha okusun tarzında daha mütevazi beklentileri vardı. Ayrıca bu okullara öğretmen atamalarını devlet yaptığı için, ateist arkadaşlarımız da dahil olmak üzere, farklı inançlara ve ideolojik anlayışlara sahip pek çok öğretmen buralarda görev yapardı. Bu çeşitliliğe rağmen, okullarda İlâhiyat Fakültesi mezunlarının meslek dersleri öğretmeni olarak görev yapması ve na ekseni, omurgayı bunların teşkil etmesi sebebiyle, onların ağırlığı hissedilir boyuttaydı. Başta idareciler olmak üzere, meslek dersleri öğretmenlerinin öğrencileri kendi dînî ve siyasî anlayışlarına yönlendirme çabaları da söz konusuydu. Ancak yine de, sağ siyasetin ve farklı cemaatlerin oluşturduğu yelpazenin çeşitliliği oranında bir çoğulculuk geçerliydi.
28 Şubat’la birlikte imam-hatiplere karşı gerçekten zulüm boyutlarına varan bir seküler müdahale dönemi yaşandı. Orta bölümlerinin kapatılması, lise bölümlerinin katsayı puanının düşürülmesi ve kız öğrencilerin başlarının açtırılması, 1998-2010 yılları arasında devlet ile halkı ve bu öğrencileri karşı karşıya getiren çalkantılı bir dönemin yaşanmasına yol açtı. Bu süreçte, egemen seküler baskı grupları, imam-hatip liselerinin bir meslek lisesi olduğu ve buralara gerçekten imam veya hatip olmak isteyenlerin gitmesi gerektiği tezini savundu; nitekim düzenlemeler de buna göre yapıldı. Bu 12 yıllık süre boyunca yapılan tartışmalara hep seküler kesimin endişeleri damga vurdu, onların dediği oldu. 1997’de 400 binlerde olan öğrenci sayısı 2002 yılında 71 bine kadar gerilemişti. Bu yüzden imam-hatip meselesi Türkiye’de simgesel bir mücadele alanı haline geldi.
Bu günlerde bu mücadelenin ikinci perdesi yaşanıyor. 4+4+4 formülüyle eski sistemi geçersiz kılan Ak Parti hükümeti, imam-hatip ortaokullarını yeniden açtı ve Eğitim-Sen’in hazırladığı rapora göre 2015-2016 döneminde bu okullarda okuyan öğrenci sayısı 458,997’ye ulaştı. İmam-hatiplerin lise bölümlerinde okuyan öğrenci sayısı ise 555,870’i bulurken, Açık Lise de buna dahil edildiğinde, geçtiğimiz yıl Türkiye’de toplam 1 milyon 136 bin öğrencinin İHL’ler bünyesinde eğitim gördüğü anlaşılıyor. 2015-2016 döneminde bütün ortaokul ve liselerde eğitim gören toplam öğrenci sayısının 9 milyon 144 bin 939 olduğu dikkate alınırsa, imam-hatiplere giden her bir öğrenciye karşılık 8 öğrencinin farklı okullara gittiği anlaşılmaktadır.
Kamuoyunda devletin imam-hatip okullarına özel imkânlar sağlayarak kayırdığı, eğitiminin kalitesiyle meşhur olmuş okulları bile imam-hatiplere dönüştürmek istediği (ve kimilerini dönüştürdüğü), velilerin arzuları hilâfına çocukların imam-hatiplere gitmeye mecbur bırakıldığı yönünde bir algı mevcut.
“Geçmişte imam-hatipler devletin üvey evlâdıyken, şimdi onlar öz evlât statüsüne yükseltildi, diğerleri üvey evlât muamelesine uğruyor” mealinde bir sürü itiraz var. Bu itirazlara karşı, imam-hatiplerin bir halk hareketi olduğunu söylemek yeterince inandırıcı bir cevap değil, çünkü şu sıralar bu bir devlet politikasına dönüşmüş durumda.
Bence yıllardır seküler kesimle dindar kesim arasında bir mücadele ve rövanş alanına dönmüş olan imam-hatip okullarının artık bu gerilimden kurtarılması gerekiyor. Kutuplaşmaktan çatlayacağımız şu günlerde, insanlarımız arasındaki gerilimleri arttırmak yerine azaltmak; sahip oldukları dünya görüşleri, yaşam tarzları ve çocuklarının eğitimleri konusundaki tercih ve beklentilerine uygun politikalar üretmek gerekiyor. Bu yüzden benim önerim, “imam-hatip okulları” da dahil olmak üzere, velilere çocukları için arzuladıkları eğitim alanlarına göre tercih hakkı tanıyan, çok amaçlı, çok seçenekli bir eğitim sisteminin hayata geçirilmesidir.
Bir veli çocuğunun hem Arapça, hem Kürtçe, hem İspanyolca öğrenmesini; basketbol veya masa tenisi oynamasını; sanat ağırlıklı bir eğitim görmesini arzu edebilir. Bu tür talepler şimdilik sadece çok pahalı özel okullarda karşılanabiliyor. Bence çocuklar için okulları daha sevimli, daha verimli hale getirebilecek böylesi bir çeşitlilik, her şeyden önce devletin görevi. Devlet bu yönde bir irade ortaya koyar ve insanlara taleplerini sorarak ona göre düzenlemeler yaparsa, sadece ülkedeki önemli fay hatlarından birini izale etmekle kalmaz; toplumsal barış ve uzlaşma konusunda da büyük bir adım atmış olur.
Not: İstatistikler aşağıdaki kaynaklardan temin edilmiştir: http://egitimsen.org.tr/2015-2016-egitim-ogretim-istatistikleri/ (http://www.kamusalhaberler.com/haber/935/mebin-2015-2016-verilerine-gore-turkiyede-toplam-kac-okul-ve-kac-ogrenci-var.html).
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020