İbrahim Karagül
Türkiye, 2016 yılında çok ağır testlerden geçti. Devlet olarak, millet olarak tarihin en zor sınavlarından birini atlattık. 15 Temmuz darbe ve iç savaş girişimi, bu ülkeyi toptan imha etme planıolarak servis edildi. Ülke içinde sistemin en mahrem alanlarına kadar nüfuz etmiş bir dış örgütlenme, bir istihbarat ağı, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana ülkemize karşı en ağır saldırının Truva Atı oldu. Aynı zamanda, elli yıldır Türkiye içinde besledikleri bütün istihbarat aparatları da harekete geçirildi.
Ülkemizi hedef alan, bir darbe girişimi gibi servis edilen plan aslında bir Sevr girişimiydi. Çünkü bir adım sonrası böyle olacaktı. Başarılı olsaydı bugün ülke içinde onlarca silahlı örgüt, şehirlerimizde sokak savaşları yapıyor olacaktı. Ve Türkiye, 1. Dünya Savaşısonrası en ağır ve yok edici buhran dönemine girmiş olacaktı.
Atlantik İttifakı Türkiye'yi vurdu, hiç beklemiyorduk!
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu güne kadar, kayıtsız şartsız içinde bulunduğumuz, bölgesel ve uluslararası ölçekte bütün operasyonlarda beraber hareket ettiğimiz Atlantik İttifakı, NATO'nun güneydoğu kanadını kontrol eden Türkiye'yi Mısır benzeri zoraki dönüşüme zorladı, olmayınca da Suriyeleştirme planı uyguladı.
Bunu hiç beklemiyorduk. Bu ölçüde bir tehdit okumamız yoktu. Doğrudan Batı tarafından vurulduğumuz son savaş 1. Dünya Savaşı'ydı. Bizler onlarca yıl Batı ekseninde kendimize bir yer edinerek bu tehdidi ebediyyen ortadan kaldırdık sanıyorduk. Güney'den, Doğu'dan ve içeriden gelecek tehditlere yoğunlaşmıştık.
Küresel ölçekte terör ve başka tehditler konusunda Batılı müttefiklerimizle ortak hareket ediyorduk. Daha önce yaşadığımız ABD destekli darbeler, Türkiye'yi Batı ekseninde tutmaya dönüktü. Bu müdahalelerin oluşturduğu tehdit de, tartışma biçimi de bugünkü yaşadıklarımızdan çok farklıydı. Atlantik İttifakı'nın merkez ülkelerinden biriydik, askeri kanadının ağırlık noktalarından birinioluşturuyorduk.
Ama ilk kez bizzat Atlantik ittifakı tarafından vurulduk. ABD istihbaratının kontrolündeki FETÖ ve diğer uzantılar harekete geçirilmişti. Bu sefer tamamen imha etmeye, parçalamaya dönük, geniş Ortadoğu için hazırlanan “yeni harita”nın Türkiye ayağını oluşturmaya dönük bir plan uygulanıyordu. 15 Temmuz müdahalesine bir “İstiklal Mücadelesi” ruhuyla karşı duruşumuzun nedeni buydu.
Türkiye ile jeopolitik hesaplaşma başladı..
Gezi isyanından bu yana Türkiye için servis edilen bütün planları dar iç politik müdahalelerin ötesinde okumamız gerekiyor. AK Parti ve Erdoğan'ı tasfiye etmeyi amaçlayan, “Türkiye'nin İslamlaşması”tezlerini öne çıkaran bütün girişimlerin 21. yüzyıla dönük jeopolitik hesaplaşma boyutunun okuması çok dikkatli yapılmalı.
Mesele İslam coğrafyasındaki büyük tasfiye ve yeni paylaşımplanlarıyla birlikte değerlendirilmeli, bu yaklaşımların merkezinde olan güçlerin Türkiye'yi Atlantik merkezden çıkarıp “İslam ve tehdit”kategorisine almaya çalışması ciddi biçimde sorgulanmalı.
Mesele İslam da değil aslında. Mesele Türkiye'nin yüz yıl sonrayeniden ayağa kalkması, kendi yolunu çizmeye girişmesi, boyun eğme yerine meydan okuması, yeni siyasi irade ve gücün küresel ölçekte kabul edilmesi yönünde güçlü adımlar atmasıdır. Yani Türkiye, ülke olarak cezalandırılıyordu. Yeni yükselen güç olarak öne çıkmamalıydı. Birçok Avrupa ülkesini gölgede bırakacak çıkış yapmamalıydı.
'Yıldız Ülke'yi durdurmak: Bu savaş devam edecek..
Savaşın, saldırının nedeni buydu. İşin esası buydu. Batı basınından, siyasi çevrelerinden pazarlanan söylemlerin tamamı iç kamuoyunu bir şeylere zorlamaya, saldırının gerçek sebeplerini gizlemeye yönelikti. “İslamlaşma” teziyle ülkemizi örgütler düzeyine indirgemeye çalışanların aslında böyle bir meselesi de yoktu.
Mesele; Türkiye'nin yıldızlaşmasının önüne geçmekti. Bu yüzden kafası ezilmeli, bacakları kırılmalı, zayıflatılmalı, itaatkar alanaçekilmeliydi.
Öyleyse bu savaş devam edecektir. Batı'nın Türkiye'ye yönelik tazyikleri, baskıları, yıpratıcı saldırıları, psikolojik operasyonları, iç kamuoyunu dalgalandırmaya dönük manipülasyonları devam edecektir. Etnik ve mezhep kimlikleri üzerinden sokakları bölmeye dönük girişimler devam edecektir. Büyük hesabı anlamışsak, bundan sonra başka neler olacağını da anlamışız demektir. Ve biz bunu anladık…
Korkular üretip içeriye gömmek
Coğrafyamızda ne projeler uygulandığını, bunun Türkiye ayağında neler olduğunu ve olabileceğini, küresel ölçekte nasıl bir güç hesaplaşması yaşandığını, bu hesaplaşmanın yeryüzünün nerelerinde fay hatlarını harekete geçirdiğini görüyoruz artık.
Bu yüzden FETÖ tartışmalarının da ötesinde okumalara, sorgulamalara ihtiyacımız var. Yaşadığımız birçok travmanın kaynağı Türkiye değil, küresel güç mücadelesinin içeriye yansımalarıdır. Doğal olarak Türkiye içine çok yoğunlaştık. Suriyeve Irak'taki durum nedeniyle bölgemize çok yoğunlaştık.
Amaç büyük oranda buydu. İçeriye, yakın çevreye sıkıştırmaktı. Korkular, tehditler üretip Türkiye'nin başını öne eğmek, gözlerini karartmaktı. Kısmen başardılar. İçerideki muhalif unsurları Türkiye düşmanlarına dönüştürerek, ellerine politik bahanelertutuşturarak, yapay gerekçeler üreterek bu ülkenin, devletin, milletin hayallerini gömmeyi denediler.
2017'de hangi ülke krize sürüklenecek?
İşte bu yüzden inadına kafamızı kaldırıp daha uzağa bakmakzorundayız. Küresel paylaşım mücadelesine, güç hesaplaşmasına bakmak zorundayız. İçeride yüzleştiğimiz birçok sorunun cevaplarını oralarda aramak zorundayız. Bu bakış bize hem ülkemizde hem coğrafyada yaşananların gerekçelerini verecektir. Bu bakış, 2016'da yaşadıklarımızın cevabını, 2017'de neler olabileceğinin ipuçlarını verecektir.
Şahsen gelişmelere böyle bakmayı tercih ediyorum. Daha doğru tespitlere, öngörülere buradan ulaşma şansı buluyorum. Böyle yapınca da, birçok ülkenin derin krizler yaşadığını, bu hesaplaşmasının birçok ülkeyi krizlere, istikrarsızlıklara sürükleyeceğini, olağanüstü stres birikiminin hiç ummadığımız ülkeler arasında, hiç ummadığımız bölgelerde büyük patlamalara yol açacağını görüyorum.
Bir Avrasya Tüneli kadar olamadılar…
Türkiye için “kritik eşik” önemlidir ve biz bu eşiğe çok yaklaştık. Müdahalelere savunma yerine taarruza geçerek cevap verme tercihimiz, tehditlerle içeride ve sınırlarımızda değil, tehdidin kaynağında yüzleşme tercihimiz sahip olduğumuz büyük beklentinin göstergesi. Her ne kadar karamsarlık pazarlansa da, bu tercihler Türkiye'nin büyük beklentilerini yansıtıyor aslında.
Dev projelerle tarih yazılıyor, yüzyıllara imza atılıyor, günü kurtarma yerine geleceğin Türkiye'sinin alt yapısı kararlılıkla hazırlanıyor. Sadece Avrasya Tüneli bile bir ülkenin geleceğe nasıl umutlarla baktığının göstergesi olmaya yeter.
Hangi Avrupa ülkesi bu kadar kısa süre içinde böyle projeler uygulayabiliyor? Onlar, eskileri bile tamir edemez hale geldi? Dünyanın birçok ülkesi, var olanı korumaya, çöküşü engellemeye çalışırken Türkiye tereddütsüz adımlarla geleceği koşuyor.
Hiç kimse Türkiye'ye geri adım attıramaz
Yüzyılların siyasi tecrübesini bugüne çağırdığımızda ülkemiz için, hele de böyle bir siyasi öncülükle, geri adım diye bir şeyin söz konusu olmayacağını, hiç kimsenin Türkiye'yi buna razı edemeyeceğinibilmek durumundayız.
Oysa bu müdahalelerin kaynağına bakanlar, o ülkelerin çok daha büyük krizlere sürüklendiğini ve sürükleneceğini, zaaf alanlarının hızla genişlediğini, korumacı ve reaksiyoner hale geldiklerini, içerideki tehditleri dışarıya ihraç ettiklerini görebiliriz.
Hiç kimse Avrupa Birliği için ortak bir ülküden, gelecek hesabından söz etmiyor artık. Hangi ülke hangi bahanelerde kopup gidecek, o tartışılıyor. Hiç kimse Donald Trump'ın ABD'yi peşinde sürükleyeceğini, ortak bir hedefe kilitleyeceğini düşünmüyor. Daha çok ABD içinde ne tür bölünmelere, toplumsal ayrışmalara, sistemik sorunlara yol açacağını tartışıyor.
Bu iki güç, küresel ölçekte kredisini, öncü ruhunu çoktan kaybetti. İki güç de, ne kadar direnirse dirensin, yeni güç haritasında alan daraltmak zorunda kalacak ve biz bunu birkaç yıl içinde göreceğiz.
Üç bölgede savaş çıkabilir
Dünyadaki bu sıkışmışlık halini sadece Türkiye'nin sorunlarına indirgeyemeyiz. Türkiye'den çok daha ciddi tehditler var. Bu tehditler belki Baltık bölgesinde, belki Doğu Avrupa'da, belki Asya Pasifik'te çok ağır bunalımlar krizler şeklinde öne çıkacak. Coğrafyamız düşük yoğunluklu çatışmalarla devam ederken bu bölgelerde birden çok devletin bir anda savaşa tutuştuğunu görebiliriz.
Küresel kriz belki Doğu-Batı çatışması şeklinde belki de Batı'nın kendi içinde patlayacak. Sanırım 2017'de bu kriz bölgelerinin çok daha belirginleştiğini göreceğiz. Daha net tahminlerde, yorumlarda bulunacağız. O kriz haritası daha netleşmiş olacak, daha bir Batı içine çekilmiş olacak.
2017'nin ilk yarısı Türkiye için sancılı olabilir. Bunu bekliyoruz ve ülkemiz kendini bu yönde takviye ediyor. Belki yaşadığımız sıkıntılar, eksikliklerimizi görme ve ona göre hazırlık yapma fırsatı da doğurdu. Zoru gördük, zora hazırlandık, hazırlanıyoruz.
2017: Asıl tehdit edilen ülke Rusya
Ama kişisel olarak 2017'de en ağır bunalımın Rusya'yı vuracağını düşünüyorum. Rusya, Türkiye'den çok daha büyük tehditlerle yüz yüze. Hem Batı'dan hem Pasifik bölgesinden sıkıştırılıyor. ABD/Avrupa ile Rusya arasında Trump döneminde bir normalleşmesağlanamazsa durum dünyayı sarsacak bir noktaya sürüklenebilir. Rusya'nın iştah açıcı kaynakları üzerinde büyük bir paylaşım savaşı kapıda bekliyor.
Vladimir Putin liderliğindeki Rus siyasi aklı, bu tehdidi gördüğü için olağanüstü bir caydırıcılıkla karşı durmaya çalışıyor. Suriye'ye girmek, Kuzey Kutbu'ndaki çıkışlar, Baltık bölgesindeki kriz yönetimi, nükleer gücün artık açıkça tehdit unsuru olarak kullanılıyor oluşu, Moskova'nın çok büyük bir tehdidi savuşturma çabası olarak not edilmeli.
Artık haritalar kutsal değil, Fırat Kalkanı genişletilmeli
Türkiye, Batı ile ilişkilerini sadece kendisine yönelik tehditler üzerinden değil, küresel ölçekte büyüyen yeni tehditleri göz önünde bulundurarak tekrar tanımlamalı. Rusya ile ilişkilerini de, Çin gibi Asyalı güçlerle ilişkilerini de. Ülkelerin hırçınlıklarını sakinleştirecek hiçbir uluslararası mekanizma, söylem kalmadı. Acımasız bir dünya tarihi başlıyor. Kaynaklar ve pazarlar üzerinde ölçüsüz güç gösterileri başlayacak.
Her ne kadar kötümser bir fotoğraf olsa da, bu sürecin kendi coğrafyasında Türkiye'nin elini rahatlatacağını, daha da güçlendireceğini düşünüyorum. Türkiye'nin büyüyerek var olmadışında bir seçeneği yok. Suriye'nin kuzeyindeki savunma kalkanı için hiçbir uluslararası kaygı gözetmeden kendi yoluna devam etmesi gerekiyor. Büyüyerek var olmanın yolu bu bölgeden geçiyor.
Unutmayalım, hiçbir ülkenin haritası artık kutsal değil. Eğer harita değişecekse Türkiye'nin kendi haritasını dayatmaktan başka çıkış kapısı yok. Bu yüzden Fırat Kalkanı harekatının hızla Doğu'ya doğru genişlemesi acil bir ihtiyaç.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2021
26.07.2021
28.06.2021
17.06.2021
14.06.2021
10.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
20.05.2021
17.05.2021