İbrahim Kiras
18 yıllık AK Parti iktidarlarının bütün bu süreç boyunca koruduğu ve sürdürdüğü özellikleri kadar artık terk ettiği bazı özellikleri de var.
Keza sonradan kazandığı yeni özellikler de. Bütün bunlar yan yana konulduğunda neredeyse iki farklı kimlik ortaya çıkıyor. Tabiri caizse, “eski AK Parti” ile “yeni AK Parti”. Yeni derken iktidar partisinde bugün egemen durumda olan siyaset anlayışının ve yönetme tarzının geçmiştekinden farkını kastediyorum.
AK Parti iktidarlarına egemen olan siyaset anlayışının ve yönetme tarzının dönüşümü bir anda olmadı. Ancak belirli kırılma anları bu dönüşümün seyrini güçlendirici etki yaptı. Veya belirli eğilimlerin hayata geçirilmesine fırsat oluşturdu. Bu bağlamda Gezi Parkı olaylarını “ilk kırılma noktası” olarak görmek mümkün.
Ama daha önceki yıllara uzanan -ve başka bir vesileyle de bu sütunda paylaştığım- bir kronolojisi var bu sürecin: AK Parti’nin kurulup iktidara geldiği ilk günlerde en yetkili ağızlardan topluma verilen mesaj “ideolojik gömleklerin çıkarılmış olduğu, kimsenin dışlanmayacağı, kimsenin ötekileştirilmeyeceği, vaktiyle mütedeyyin insanların başına gelenlerin başkalarına yaşatılmayacağı” şeklindeydi… Ancak “eski Türkiye”nin egemenlerinin sivil siyasete karşı antidemokratik tutumları iktidar partisinde de bir dönüşümü tetikleyecekti. 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde sergilenen haksızlıklar, 367 rezaleti ve e-muhtıra olayı toplumun geniş kesiminin öfke ve tepkisine yol açarak iktidar partisi açısından bir seçim başarısına dönüştükten sonra AK Parti’nin ılımlı siyaset dili değişmeye başladı. Ardından -sonradan anlaşılacağı üzere- devlet kurumları içindeki Fetullahçı yapının ön ayak olmasıyla devlet kurumları içindeki başka unsurlara karşı Ergenekon ve Balyoz operasyonları/yargılamaları başladı. Sonradan FETÖ adını alacak olan “cemaat”in buradaki rolü de kamuoyunda tartışılmaya başlandı. (Aynı zamanda “kurunun yanında yaşın da yakıldığı” eleştirilerini ilk dile getirdiğimiz süreçti bu. Ama ne yazık ki bu ilk son olmadı.)
Sonraki aşamada ise yargı sistemi içindeki oligarşik yapının tasfiyesini vadeden -ancak yine sonradan anlaşılacağı üzere bu yapının yerine Fetullahçıların yerleşmesine yol açan- 2010 referandumuyla birlikte siyasetteki karşıtlıkların toplumsal bir kutuplaşmaya evrilmesinin yolu açıldı. Bu süreçte yeni bir dil tam anlamıyla egemen oldu iktidar partisine. Kutuplaştırıcı bir dil. Kendi taraftar kitlesini birtakım iç ve dış tehditlere, hatta içeride “düşman” bir kitleye karşı konsolide etmeyi siyaset stratejisi olarak benimseyen bir anlayış.
Benimsenen yeni yönetim üslubunun habercisi de “konuşma üslubu” oldu. Sözgelimi “hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz” retoriğinin yerini “çatlasanız da patlasanız da...” lafları, “80 milyonun kardeşliği” veya “Biz kavga için değil hizmet için varız” kalıplarının yerini “Bunlar...” retoriği aldı. Türk toplumu ilk defa ülkeyi yönetenlerin ağzından içki içenleri, mini etek giyenleri vs. alenen aşağılayan sözler duyuyordu.
Gezi olayları bu süreçte ortaya çıktı ve bu yeni siyasi tutum çerçevesinde yönetildi. Şunu da söylemek lazım ki gidişatın vahametini fark edenler eleştiri ve uyarılarını belirli kanallardan dile getiriyorlardı. Kimileri siyaset kürsüsünden kimileri gazete köşelerinden. Özellikle olayların henüz çığırından çıkmamış olduğu ilk günlerde toplumsal barışın korunması için meselenin sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirilmesi ve polisiye müdahaleyle değil, siyasi yaklaşımla oradaki kalabalığın evlerine gönderilmesi gerektiğini söylüyorduk. Ama bu tür uyarılara -o günlerde sebebi anlaşılmaz biçimde- kulak asılmadı. Sonuç olarak Taksim Meydanı’nda biriken kitlesel huzursuzluk marjinal örgütlerin işin içine zevkle karıştığı bir tür isyan hareketine dönüştü.
Böylece toplumdaki bir fay hattı yeniden harekete geçirildi… Muhafazakâr kesimin hatırı sayılır bir bölümünde Gezi Parkı eylemleri marjinal sol militanların görüntüleriyle veya yakılıp yıkılan araçlar vs. ile zihinlere kazınan kötü bir hatıra olmakla kalmadı, dindar insanların varlığına tehdit oluşturan “düşman” bir gücün simgesine dönüştü…
Bu süreçte dikkat çeken noktalardan biri de AK Parti’nin kuruluş aşamasında “eşitler içinde birinci” diye tarif edilebilecek bir role sahip olan genel başkanın özellikle 2007 sürecinde kızışan “mücadeleci siyaset” ortamı içinde giderek kişisel karizmasıyla birlikte parti üzerindeki otoritesini artırmasıydı. Siyasetin ürettiği bir sorunu polisiye değil politik adımların çözebileceğini düşünen dava arkadaşlarını “bu kavgada kendisini yalnız bırakmakla” itham eden Erdoğan’ın tabanın desteğini alarak AK Parti’ye tam olarak egemen olmasında Gezi Parkı olayları kırılma anı işlevi gördü demek hiç yanlış olmaz. Başlangıçta “eşitler içinde birinci” durumundaki genel başkan artık “tek adam” haline gelmişti.
Büyük ölçüde bu süreçte tahkim edilen güç sayesinde 17-25 Aralık sürecinden itibaren FETÖ’ye karşı verilen mücadele ve nihayet 15 Temmuz darbe girişimi Erdoğan’ın, yalnızca kendi partisi üzerindeki otoritesini değil, devlete hakimiyetini de şimdiye kadar görülmemiş bir ölçüde arttırdı. O kadar ki Türkiye bu süreçte başkanlık sistemine geçti ve bugüne kadar gelindi.
Gezi Parkı’nda izlenen siyaset bu bakımdan bir kırılma anından ziyade bir milat olarak kabul edilebilir. Ama elbette bugüne kadar gelen sürecin ustalıkla yönetilen ve yönlendirilen başka kırılma noktaları da var… Onları ayrıca değerlendirmek lazım.
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
14.10.2025
7.10.2025
2.10.2025
30.09.2025
28.09.2025
18.09.2025
11.09.2025
9.09.2025
6.09.2025