İbrahim SEDİYANİ
Gelişmemiş toplumlarda “aydın”, izaha muhtaç bir tanımlamadır. Bu bazen“entelektüel” bazen “âlim” ve bazen de “tahsilli, akademik kariyer sahibi”anlamında kullanılır ancak bunların hiçbiri doğru kullanımlar değildir. Daha ucuzu ise her “yazar”ın, “sanatçı”nın ve “akademisyen”in bu sıfatı kendisi için rahatlıkla kullanabilmesi.
Özellikle gazetecilere ve yazarlara yönelik baskılar, akademisyenler tarafından ardı ardına imzalanan hükûmet aleyhtarı bildiriler ve bunların oluşturduğu gündem nedeniyle Türkiye’de sıklıkla kullanılan bir sıfat halini almış durumda, “aydın”.
“Akademisyen” olmak için “tahsil” (diploma), “entelektüel” olmak için ayrıca“düşünebilme yetisi” lazımdır ancak “aydın” olmak için bunların ikisi de yeterli değildir. “Aydın” olmak için üçüncü bir şey daha lazımdır: “Erdem”.
Erdem yoksa, tahsilin de düşüncenin de bir hayrı yoktur. Çünkü erdem ile beslenmeyen tahsil ve düşünce, karanlığa hizmet eder. Karanlığa hizmet edene de“aydın” denemez.
Bugünkü sohbetimizde, bu bahse açıklık getirmeye çalışacağız…
İslam dünyasının 20. yy’da yetiştirdiği en büyük aydın ve düşünürlerden biri olanDr. Ali Şeriatî (1933 – 77), ismi de “Aydın” olan kitabında, “aydın” ile“entelektüel”in aynı şey olmadığını belirtir ve aralarında ince bir çizgi çizer. Şeriatî’ye göre Batı orjinli “entelektüel” kelimesi, Doğu’da kullanılan “aydın” veya Farsça karşılığıyla “ruşenfikr” (Kürtçe’de “rewşen”) tanımlamasını tam olarak karşılamamaktadır.
Dr. Şeriatî, Batı’da kullanılan “entelektüel” kelimesinin, toplumda fikir ve bilinç yönünden diğerlerinden daha üstün olan sınıf için kullanılan bir vasıf olduğunu belirtirken, Doğu’da kullanılan “aydın” (ruşen / rewşen) kelimesi ise açık bir düşünceye sahip olan, fikrî öncülüğü ile, ilmî ve irfanî tefekkürü ile toplumuna yol göstericilik yapan kişiler için kullanılır / kullanılması gerekir.
İster Türkçe “aydın” deyin, ister Farsça “ruşenfikr”, ister Kürtçe “rewşen”, isterse Arapça “münevver”, bu tanımlamayı ondan daha basit bir vasıf olan “entelektüel” ile eşanlamlı tutmak, yine Şeriatî’nin ifadesiyle “Daha en baştan, daha tanımlarken yaptığımız hatadır. Henüz tanımlarken bile en başından hatalı anladığımız bir sıfatı, nitelemeyi, bizde layıkıyla idrak edememek sorunsalına yol açmıştır.”
Ali Şeriatî “aydın” için şunları söylemektedir:
“Kendi zaman ve konumlarına, memleketinin konumuna, toplumlarında sözkonusu olan meseleye teşhis koyarlar. En sağlıklı şekilde yorumlar ve sonuç çıkararak, bir diğerinin anlamasını sağlarlar. İşte bu adamlar ‘aydın’dır. Karşı karşıya olduğu, toplumun içinde bulunduğu meseleleri ve hayatın sorunlarını anlamayanların aksine…
Hayatın akışı karşısında umursamaz olanlar kaybetmelerinin bununla ilişkisi olduğunu, bu durumla ilgili olarak hastalık ve hastalığın sebebi konusuyla irtibatlı olduğunu anlamazlar. Bunu anlayamaz ve ‘bunun benimle ilgisi yoktur’ der. Halbuki direkt bir şekilde onunla ilişkilidir. İşte bu adam da ‘entelektüel’dir.
Bununla birlikte fikir ve düşünce sahasında çalışanların tamamı aydındır veya değildir. İnsanı aydın yapan belki de toplumda bedeni bir çıkışma, bilek gücüyle sürdürülen faaliyet olabilir. Sözkonusu bu sahalarda çalışmasına rağmen, iyi de kavrama yetkisine sahip olabilir. Elbette fikir sahasında çalışanın aksine. Bunun çalışması düşünce üzerinedir ve bundan dolayı da ‘entelektüel’ sayılır; ama ‘aydın’ değildir.
Her zaman, yüksek tahsil, üst düzeyde eğitim görüp diploma almış, belirli bir ilmî seviyeye sahip olup da, fikrî sahada faaliyet gösteren birçok insanın ‘büyük ayı’ kadar meseleyi anlamadıklarını devamlı olarak görmekteyiz. Bunlar ‘entelektüel’ olabilirler ancak ‘aydın’ değildirler. Bunlar aydın görüşlü ve aydın anlayışlı değillerdir. Ama işleri fikir sahasını kaplar, yani ‘entelektüel’dirler. Ancak ‘aydın’ sayılmazlar.
Buna göre bankada memurluk yapan, sınıflarda ders veren öğretmen, gazete muhabiri, her türlü resim yapan, her türden şiir okuyan, mütercim olan ve hatta saçma da olsa istediğini tercüme edenlerin tamamı fikir sahası işçileridirler ve ‘entelektüel’ sınıfına girmektedirler. Peki acaba bunlar ‘aydın’ mıdırlar? Hayır, değillerdir.
Diğer delil ve senedlerle meseleye eğilmek gerekir. Bedenî işlerle meşgul olan, bir daktilocu, bir işçi, ‘entelektüel’ değildir; ‘intelijansiya’ sınıfından değildir. ‘Aydın’ mıdır yoksa ‘aydın’ değil midir? Diğer delillerle ölçmek gerekir.”
Bugün – özellikle de Türkiye gibi Doğu toplumlarında – yanlış bir biçimde aynı anlamda kullanılan “entelektüel” ile “aydın” aynı şey değildir; aralarında özel bir ayrım vardır.
Ali Şeriatî’ye göre, kişi, “entelektüel” sıfatını yaptığı işe göre kazanırken, “aydın”sıfatını ise yaptığı işe kattığı değere göre edinir.
Daha iyi anlaşılması için, biraz açalım: Toplumda el ve bedenle çalışanlar ile fikrî sahada çalışanları biribirinden ayırtetmek gerekir. Yani bir tarafta bedeniyle (insan gücüyle) çalışan geniş bir topluluk var, bir taraftan da bilgi ve düşüncesiyle (fikir gücüyle) çalışan insanlar var. Bilgi ve düşüncesiyle çalışan, yani fikrî sahada çalışma yürüten bütün insanlar “entelektüel” sınıfına girerler. Bir toplumda; yazar, gazeteci, şair, akademisyen, hatta öğretmen, sanatçı, ressam, müzisyen, aynı şekilde dîn âlimi, müderris, imam, papaz, haham, bunların tamamı “entelektüel” sınıfını oluşturur.
Yani bir insana “entelektüel” dediğiniz zaman, o insanın bedeniyle değil bilgi ve düşüncesiyle çalıştığını ifade etmiş olursunuz. İster gazeteci – yazar veya şair olsun, ister üniversitede akademisyen ve hatta lise ve ortaokulda öğretmen, ister ressam olsun ister müzisyen / şarkıcı, ses sanatçısı veya sinema sanatçısı, film yönetmeni, isterse dînde “ulemâ” diye tabir edilen sınıftan olsun, imam, hoca veya papaz, haham, bu insanların tamamı “entelektüel”dir.
Şu noktayı da atlamamak gerekir: “Entelektüel” sıfatını edinmeye hak kazanmak için, illa da o meşguliyetinizi (yazarlık, şairlik, ressamlık, müzisyenlik vs.) “temel iş” veya “ekonomik gelir kaynağı” olarak icra etmeniz gerekmez. Yani bir insan toplumsal yaşamında hem bedeniyle hem fikriyle çalışabilir, ikisini aynı anda ifa edebilir. Bir işyeri çalıştırıyorsunuz, bakkal, berber, kasapsınız veya lokantada garsonluk yapıyorsunuz, belki de inşaatlarda işçi olarak çalışıyorsunuz; geçiminizi bu şekilde temin ediyor, rızkınızı alınteri dökerek kazanıyorsunuz; fakat aynı zamanda yazarsınız, şairsiniz, ressamsınız, müzisyensiniz; yazılar yazıyorsunuz, kitaplarınız var, resim tablolarınız var, beste yapıyorsunuz, CD’leriniz var vs. Sizler “entelektüel”siniz, bu sınıfa dahilsiniz. Belirleyici olan, bunları yapmanızdır; sadece bunları yapmak kıstası yoktur.
Dolayısıyla “entelektüel” demek, toplumda bilgi ve düşüncesiyle çalışan, fikrî olarak çalışma yürüten kişi demektir. Yazarlar, gazeteciler, şairler, ressamlar, müzisyenler, sanatçılar, heykeltraşlar, karikatüristler, dîn ulemâsı, imamlar, papazlar, hahamlar, sinema sanatçıları, yönetmenler, öğretmenler, öğretim üyeleri, akademisyenler, profesörler, doktorlar, avukatlar, bunların tamamı “entelijansiya”olarak adlandırılan entelektüel sınıfını oluştururlar.
Gelişmemiş toplumlarda, misalen bizim ülkemizde, “entelektüel” için yanlışlıkla“aydın” tanımı kullanılır. Bu, hatalı bir tanımlamadır. Türkiye’de “aydınlar” denilerek bahsedilen kişiler / sınıf, aslında “entelektüeller”dir.
Aydın olmak, entelektüel olmanın bir üst aşamasıdır. Her aydın aynı zamanda entelektüeldir, ancak her entelektüel aydın değildir. Bu hakikati, hem aydın hem entelektüel olan İranlı düşünür Dr. Ali Şeriatî bu şekilde formüle eder. Daha iyi anlaşılabilmesi için, ben de şu şekilde formüle etmek istiyorum: “Entelektüel” ile “aydın” arasındaki fark, tıpkı “kitap” ile “eser” arasındaki fark gibidir.
Güncel bir davranış biçiminden örneklem sunarak, Türkiye’deki yanlış kullanıma dikkat çekelim: Türkiye’de mevcut iktidarın baskılarına, hükûmetin yanlışlarına, toplumun çeşitli katmanlarına karşı uygulanan şiddet ve zûlme karşı itiraz sesini yükseltmek amacıyla, vicdanlar harekete geçirilerek çeşitli basın bildirileri, imza kampanyaları, manifesto türü metinler kaleme alınmakta, bunlar imzaya açılıp toplumun sağduyusuna sunulmakta, toplumsal bir duyarlılık oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu bildirileri gazeteciler, yazarlar, şairler, sanatçılar, akademisyenler vb. “entelijansiya” sınıfından isimler imzalayıp kamuoyuna sunmaktadır. Bunlar elbette ki güzel ve doğru eylemlerdir. Zira zûlme ve baskıya karşı durmak, militarizme ve faşizme karşı itiraz sesi yükseltmek, asil ve onurlu bir davranıştır, erdemli bir tavırdır ve “entelektüel” olmanın da gereğidir. Ancak yanlış olan, bu tür haberlerin medya organlarında, gazete ve web sitelerinde sunuluş biçimidir. “Aydınlardan Barış ve Sağduyu Çağrısı”, “200 Aydından Savaşa Karşı Diyalog Çağrısı”, “Türkiyeli Aydınlardan Nefret Diline Karşı İmza Kampanyası” ve benzeri başlıklarla verilen haberlerde görüleceği üzere, medyamız bu isimlerin tümünden “Aydınlar” diye bahsetmektedir. Oysa bunlardan “Entelektüeller” veya “Entelijansiya” diye bahsetmesi daha doğru olurdu.
Değil Türkiye’de, belki de bütün dünyada 200 tane aydın yoktur. Olsaydı, şu anda daha güzel bir dünyada yaşıyor olacaktık. Gezegenin tamamında bu kadar çok aydın yokken, sadece Türkiye’de 200 aydından bahsetmek, hatta sadece İstanbul şehrinde 150 aydından sözetmek, doğrusu oldukça gülünçtür, gelişmemiş toplumlara özgü davranış biçimidir.
Açıkça görülüyor ki, Türkiye’de medya ve kamuoyu, entelektüellerin tamamı için “aydın” sıfatını kullanmaktadır. Yanlıştır. Hatalı bir kullanımdır.
“Entelektüel” kime denir, bunu yukarıda detaylı ve anlaşılır bir şekilde anlattı(ğımızı düşünüyoru)m. “Aydın” kime denir, şimdi de bunu anlat(maya çalış)acağız…
Sohbetimizin başında şunu demiştik: Ali Şeriatî’ye göre, kişi, “entelektüel” sıfatınıyaptığı işe göre kazanırken, “aydın” sıfatını ise yaptığı işe kattığı değere göreedinir.
Bu ne demektir? “Yaptığı işe kattığı değere göre”, hangi duruma işaret etmektedir? Bunun çözümlemesini yaptığımız zaman, “aydın” vasfının tanımını da yapmış olacağız.
Dedik ki; yazarlar, gazeteciler, şairler, ressamlar, müzisyenler, sanatçılar, heykeltraşlar, karikatüristler, dîn ulemâsı, imamlar, papazlar, hahamlar, sinema sanatçıları, yönetmenler, öğretmenler, öğretim üyeleri, akademisyenler, profesörler, doktorlar, avukatlar, bunların tamamı “entelijansiya” olarak adlandırılan entelektüelsınıfını oluştururlar. Bunların içinden birinin aynı zamanda aydın vasfını kazanabilmesi için, onun, yaptığı o işe bir değer katması gerekir. Yani bu kişi, o alanda yeni bir çizgi oluşturacak, topluma yeni bir ufuk kazandıracak, farklı ve orijinal bir renk katacak. Özcesi, başlıbaşına bir “ekol” olacak.
“Entelektüel olmak”, yaptığınız işin size kazandırdığı bir değerdir. “Aydın olmak” için ise tam tersi, sizin yaptığınız işe bir değer kazandırmanız gerekir.
Bir “entelektüel”in aynı zamanda “aydın” vasfını kazanabilmesi için, şu özelliklere haiz olması gerekir:
1 – Yaptığı iş, kendisine bir değer kazandırmıştır (entelektüel); bunun yanında, kendisinin de yaptığı işe bir değer kazandırması gerekir (aydın).
2 – Meşgul olduğu alanda, kafa yorduğu konuda yeni çizgi oluşturmalıdır; topluma yeni bir ufuk kazandırmalıdır; düşün hayatına farklı ve orijinal bir renk katmalıdır.
3 – Daha önceki hiçbir şeyin devamı olmamalı, kendisi “yeni bir ekol”başlatmalıdır.
İmdi, bahsini ettiğimiz entelektüel alanları tek tek ele alarak, belli aydınların isimlerini anarak mevzûyu örnekler yoluyla daha anlaşılır hale getirelim…
Önce dîn ulemâsından başlayalım: 20. yüzyıl boyunca İslam dünyasında binlerce İslam âlimi ve Müslüman düşünür yetişmiştir. Bunların tamamı “entelektüel” sınıfına girerler. Ancak örneğin, Pakistanlı Mewlânâ Ebû’l Âlâ el- Mewdudî (1903 – 79), İranlıAyetullah Muhammed Hüseynî Beheştî (1928 – 81), İranlı Ayetullah Murtaza Mutahharî (1920 – 79), İranlı Ayetullah Seyyîd Mahmud Ellayî Taleganî (1911 – 79), Iraklı Ayetullah-ı Uzmâ Seyyîd Muhammed Baqır es- Sadr (1935 – 80), Kürdistanlı Bediuzzaman Said-i Nursî el- Kurdî (1878 – 1960), Kürdistanlı Molla Mansur Güzelsoy (1948 – 96), aynı zamanda “aydın”dırlar.
Çünkü bu âlimler, klasik ulemâ çizgisinden farklı olarak, İslamî ilimlere ve İslamî düşünce hayatına yeni bir renk hatta kimlik kazandırmışlar, topluma farklı ve özgün bir ufuk kazandırmışlardır. Her biri, başlıbaşına bir “ekol”dürler.
Üstâd Mewdudî, İslam’daki “cihad” kavramına yeni bir bakış açısı kazandırmış, cihadın sadece silahla, tankla ve topla değil, cihadın aynı zamanda kalemle, mikrofonla, kamerayla, eğitimle, kazma – kürekle, şırıngayla, tebeşirle, sözle ve hatta sazla bile yapılabildiğini kendisinden öğrendiğimiz mütefekkir olmuştur.
Ayetullah Beheştî ve Ayetullah Mutahharî, “İslam Felsefesi” dediğimiz ekolü adetâ yenibaştan kurmuşlardır. Antik Yunan’da Aristo ve Eflatun neyse, Çağdaş İslam Felsefesi’nde de Beheştî ve Mutahharî odur.
Dünyanın “Kapitalizm – Sosyalizm” şeklinde iki kutba ayrıldığı 20. yy’da dîn ulemâsı – biraz da materyalizme ve ateizme tepki olarak – genelde Kapitalist Batı kutbundan yana konum alırken, Muhammed Baqır es- Sadr ve Mahmud Taleganî, İslam’ın “sosyal adaletçi” yönünü mükemmel bir şekilde işleyip ön plana çıkararak dînî kesimlerin içine düştüğü bu sefil durumdan onları çıkarmış / çıkarmaya çalışmıştır. Saddam Hüseyin rejimi tarafından zindanlarda en ağır işkenceler uygulanarak şehîd edilen Iraklı âlim Baqır es- Sadr ve İranlı âlim Taleganî, modern Batı’daki entelijansiya tarafından “İslamî Sosyalizm” olarak adlandırılan düşünce akımının teorisyenleri ve bu ekolün kurucuları olmuşlardır.
Bediuzzaman Said-i Kurdî’nin ilmî eserleri ve kaleme aldığı “Risale-i Nûr”, Kürdistan ve Anadolu’da yeni bir İslamî ekolün başlatıcısı olmuş, yüzbinlerce insanın etrafında bir “imân halkası” oluşturduğu muazzam bir “mektep” olmuştur. “Aydın”vasfına tam da ve en mükemmel haliyle uygun bir biçimde Said-i Nursî, daha önceki hiçbir şeyin devamı değildir; kendisi “yeni bir ekol” başlatmıştır.
Diyarbekirli âlim Molla Mansur Güzelsoy, gerek “Müslümanlar’ın vahdeti” ve gerek “Kürdistan Sorunu’nın adil ve hakkaniyetli çözümü, Kürt milletinin hürriyet ve egemenlik hakkının İslamî temelde anlaşılması ve kabulü” alanında Türkiye’de bir çığır açmıştır. Türkiye ve Kürdistan’daki ulemâ kesiminde Güzelsoy, ilim dünyasına ve düşünce hayatına yeni bir metod kazandırmış, kendisi “yeni bir ekol” başlatmıştır.
Bu isimlerini zikrettiğimiz âlimlerin her biri, başlıbaşına bir “mektep”tirler.
Diğer alanlarda da benzer örnekler vermek mümkün…
Sosyoloji, bağrından aydın çıkartırsa anlam kazanabilir ancak. Ancak böyle olduğu halde, sosyologların çok az kısmı bunu başarabilir, ne yazık ki. Sosyologların tamamı“entelektüel”dir ancak, örneğin İranlı Dr. Ali Şeriatî (1933 – 77) ve Türkiyeli Dr. İsmail Beşikçi (1939 – halen yaşıyor), aynı zamanda “aydın”dırlar.
Ali Şeriatî ve İsmail Beşikçi’nin sadece “entelektüel” değil, aynı zamanda“aydın” olmalarının sebebi, tıpkı yukarıda sıraladığımız şartlarla uyumlu olarak şunlardır:
Yaptıkları iş, kendilerine bir değer kazandırmıştır (sosyolog); bunun yanında, kendileri de çalıştıkları alana değer kazandırmışlardır (biri İslamî düşünceye, biri de Kürdistanî düşünceye).
İsmail Beşikçi, Kürdistan millî mefkuresini diri tutan, bunu bilimsel olarak dirilten, Kürdistan’ın hürriyet ve istiklâl hakkını adetâ tek başına meşrûlaştıran bir aydın olarak fikrî bir çığır açmıştır. Bunu da bir “Kürt aydını” olarak değil, bir “Türk aydını” olarak yapmıştır üstelik. Beşikçi, daha önceki hiçbir şeyin devamı değildir; O, kendisi “yeni bir ekol”dür. Ali Şeriatî ise aynı şeyi evrensel İslamî düşünce alanında yapmıştır.
Ali Şeriatî ve İsmail Beşikçi, meşgul oldukları alanlarda, kafa yordukları konularda yeni bir çizgi oluşturdular; topluma yeni bir ufuk kazandırdılar; düşün hayatına farklı ve orijinal bir renk kattılar. Daha önceki hiçbir şeyin devamı değildirler; kendileri “yeni bir ekol” başlattılar. İkisi de, başlıbaşına bir “mektep”tirler.
Sanat alanında da benzer çözümlemeyi yapmak mümkün…
Örneğin Türkiye’deki müzik alanında, gerek Türkçe sesli müzik olsun gerek Kürtçe sesli müzik, pekçok başarılı ve değerli sanatçılar yetişmiştir. Ancak içlerinden bazıları var ki, onlar sadece “sanatçı” değil, aynı zamanda “aydın”dırlar.
Çünkü bunlar yalnızca icra ettikleri sanat dalının başarılı bir temsilcisi değildirler, bilakis, kendileri yeni bir sanat ekolü başlatmışlardır. Müziğe yeni bir çizgi kazandırmışlardır.
Örnek vermek gerekirse; Barış Manço (1943 – 99) böyle bir isimdir, Ayşe Şan(1938 – 96) böyle bir isimdir, Şıvan Perwer (1955 – halen yaşıyor) böyle bir isimdir,Ahmet Kaya (1957 – 2000) böyle bir isimdir, Sezen Aksu (1954 – halen yaşıyor)böyle bir isimdir, Zeki Müren (1931 – 96) böyle bir isimdir. Bu isimler, daha önceki hiçbir şeyin devamı değildirler, bilakis kendileri yeni bir şeyin başlatıcılarıdırlar.
Kendinden önceki hiçbir şeyin devamı olmayan Barış Manço, tamamen kendi ürünü, kendine has olan yeni bir müzik ekolü başlatmıştır. Ne kendisinden önce, ne de kendisinden sonra ikinci bir Barış Manço olmamıştır. Daha önce denenmiş olan hiçbir müzik türünü devam ettirmemiştir; yaptığı müzik, tamamen kendi icâdı ve üretimi olan bir müzik türüdür.
Ayşe Şan da böyle bir isimdir. O, Kürt müziğinde yeni bir ekol başlatmıştır. Şıvan Perwer hakezâ.
Aynı şeyi Ahmet Kaya özgün müzikte, Zeki Müren de Türk sanat müziğinde gerçekleştirmiştir. Bunlar çalıştıkları alanda “yeni bir ekol” başlattıkları için, yalnızca“sanatçı” değil, hiç kuşkusuz aynı zamanda “aydın”dırlar.
Sinema alanında da bunu gerçekleştirebilmiş sanatçılar ve yönetmenler vardır. Bunları salt “sanatçı” veya “yönetmen” olarak değil, “aydın” olarak da yâd etmek gerekir. Çünkü kendileri yeni bir çizgi başlatmışlardır.
Örneğin Yılmaz Güney (1937 – 84) böyle bir isimdir, Kemal Sunal (1944 – 2000) – Şener Şen (1941 – halen yaşıyor) ikilisi böyle isimlerdir, Türkân Şoray (1945 – halen yaşıyor) böyle bir isimdir.
Bu kıstası siyaset alanında da uygulamak mümkün.
Dünyanın belki de en ilkesiz, kişiyi “altında bulunduğu çatının boyasıyla boyayan” alanı olan siyaset (politika), “aydın” insanın en seyrek görüldüğü alandır. Ancak yine de, bazı siyasetçiler var ki, hangi çatı altında siyaset yaparlarsa yapsınlar yine de ilkelerinden vazgeçmez, “kişilik erozyonuna” uğramazlar. Bunlar, çatısı altında siyaset yaptıkları partinin rengini almaz, bilakis kendileri partiye farklı bir renk katar, yeni bir vizyon kazandırırlar. Bunlar aynı zamanda “aydın” olan siyasetçilerdir.
Örneğin, râhmetli Abdulmelik Fırat (1934 – 2009) böyle bir siyasetçidir, Ertuğrul Günay (1948 – halen yaşıyor) böyle bir siyasetçidir. Bu tür siyasetçiler, hangi partinin çatısı altında siyaset yaparlarsa yapsınlar, aynı insandırlar, aynı şeyleri söyler / savunurlar. Bunlar, çatısı altında siyaset yaptıkları partinin “propagandacısı” olmaz, hangi partiye girerlerse girsinler, o partiye yeni bir vizyon kazandırırlar.
Sebebi, bu tip siyasetçilerin yalnızca “siyasetçi” değil, aynı zamanda “aydın”olmalarıdır.
Türkiye’de halihazırda parlamentoda olan hemen tüm siyasî partilerde (AK Parti, CHP, HDP, MHP), bu tür siyasetçilerden – tek tük de olsa – halen var. İçinde bulunduğumuz savaş ve cinnet hali nedeniyle görünür değiller ve sesleri de çıkmıyor, o ayrı bir durum. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu cinnet hali, sadece amigolara ve soytarılara prim kazandırıyor. Fakat aydın siyasetçiler vardırlar. Şiddet kültürünün ve nefret dilinin yerini akıl, izan ve fikrî tekamüle bırakması halinde, hem ülkeye hem siyasî hayatımıza yeni bir vizyon çizebilecek insanlardır. Ancak sayılar çok azdır; tek tüktürler.
“Aydın” ile “entelektüel” arasındaki belirgin farkın anlaşıldığını ümid etmekteyim…
Bir “entelektüel”, hangi alanda çalışırsa çalışsın, ister gazeteci – yazar olsun ister sanatçı, ister akademisyen olsun ister siyasetçi, çalıştığı alana “yeni bir vizyon” kazandırabiliyorsa, özgün bir duruş sergileyebiliyorsa, daha önce kimsenin söylemediği yeni şeyler söylüyorsa, işte o zaman o kişiye “aydın” denir.
Türkiye’de ne yazık ki her önüne gelen entelektüele “aydın” denilmektedir. Bu hatalı bir kullanımdır, vahim bir durumdur. Evet bunlar entelektüeldirler, entelijansiya sınıfındandırlar, ancak aydın değildirler.
Özellikle gazeteciler, yazarlar ve akademisyenler için sıklıkla tekrarlanıyor bu yanlışlık. Türkiye’de – tabir caizse – ne kadar gazeteci, yazar ve akademisyen varsa, hepsine toptan “aydın” denilmektedir. Oysa bunların “aydın olmak” ile uzaktan – yakından ilgisi yoktur.
Bunların “aydın” olmadıklarını, bu sıfatı asla hakketmediklerini anlamak aslında gayet basittir: Bilindiği üzere, medyadaki kimi gazeteciler ve köşe yazarları, daha sonra siyasete atılıyorlar ve herhangi bir partiden milletvekili oluyorlar. Bugüne kadar yazarlık yaptıkları için “aydın” olarak anılan bu insanlar, milletvekili olduktan sonra, bakıyorsunuz ki parlamentonun en kişiliksiz ve ayrıca etkisiz (nötr) üyeleri durumundadırlar. Girdiği partiye yeni bir vizyon kazandırmak, o partinin seçmenlerine yeni bir ufuk açmak bir yana, partinin propagandalarını tekrarlayıp duran birer amigoya dönüşmüşler. İnsanlar da şaşırıp kalıyor; “Siyasete girince değişti, o da diğer politikacılar gibi oldu” gibi yorumlar yapılıyor.
Hayır, onlar değişmedi. Gazeteciyken de aynı insandı, kitapları rafları süslerken de aynı insandı. Yalnız, o dönemler sadece kalemle iştigal ettiği için bu durum farkedilmiyordu. Gazetecilik yaptığı yıllarda da, hangi gazetede yazsa o gazetenin frekansına göre yazıyordu.
Gazetecilik – yazarlık yaptığı 10 yıl – 20 yıl boyunca kalem oynattığı hiçbir gazeteye yeni bir vizyon kazandırmamış, bulunduğu gazetenin yayın politikasına aykırı, patronunu kızdıracak iki paragraflık birşey yazmamış insandan, siyasete girince partisine mi yeni bir vizyon kazandırmasını bekliyorsunuz?
Gelişmiş toplumlarda, yazarlar yazdıkları gazeteye karakter kazandırırlar. Gelişmemiş toplumlarda ise, yazdığı gazete yazara. Aydın, gittiği her yere karakter kazandıran insandır. Yazar ise gazetesine, siyasetçi ise partisine, akademisyen ise üniversitesine.
Sonradan siyasete girip milletvekili olan gazeteci ve yazarların bir “siyasetçi” olarak acınası halleri, bağnaz ve amigo tavırları, ülkedeki bütün gazetecilere ve yazarlara toptan “aydın” denilmesinin ne kadar hatalı olduğunun en net göstergesidir.
Hem siyasetin hem medyanın ve haliyle toplumun “taraftar” ve “muhalif” olmak üzere iki kutba ayrıldığı günümüz Türkiye toplumunda, şu gülünçlüğe bakın ki, her kesimin “kendi aydını” var. Oysa ki, “Muhalif aydınlar”, “İktidar yandaşı aydınlar”gibi nitelemeler, gelişmemiş toplumlara özgü tanımlamalardır. Zirâ “aydın olmak”, “duruş” ile değil “değer” ile alakalı bir konudur.
Aydın, iktidara veya muhalefete göre konumlanmaz, bunlarla ilişkilendirilemez. Zirâ aydın için ölçü, “erdem”dir. O, “erdem”den yanadır. Doğru kimden gelirse gelsin destekler, yanlış kimden gelirse gelsin itiraz eder. İktidar doğru adımlar attığı zaman iktidarın yanında yer alır, muhalefet doğru adımlar attığı zaman muhalefetin yanında yer alır. Onun ölçüsü budur. “Erdem”dir.
Aydın; “dâvâ adamı” değildir, “değer adamı”dır.
“Dâvâ adamı”, ait olduğu dünya görüşünü ve camiâyı, karşı taraftakilere karşı savunmakla mükelleftir. Bu yüzden, içinde bulunduğu kesimin fertleri tarafından çok çok sevilen insanlardırlar. Çünkü onları, rakiplerine veya düşmanlarına karşı savunurlar. “Aydın” ise, ait olduğu dünya görüşünü ve camiâyı kendi içinde dönüştürmekle, geliştirmekle, yeni vizyon kazandırmakla, kısacası mükemmeliyete ulaştırmakla mükelleftir. Bu yüzden, içinde bulunduğu kesimin fertleri tarafından pek sevilmezler. Kendisine kolay kolay tahammül edilmez. Çünkü aydın, hasımlarını değil, kendi camiâsını eleştirir. Dâvâ adamı karşı tarafları eleştirir ama aydın, kendi cenahını eleştirir.
İdeolojiler hatta dînî akımlar, siyasî partiler, cemaatler, camiâlar, söylemlerini cümle cümle tekrarlayan insanlar görmek isterler ve bunları papağan gibi tekrarlayan geniş bir bağnaz kitle vardır. Dâvâ adamı, bunu tekrarlayan kişidir. Aydın ise yeni şeyler söyler. Ve yeni şeyler söylediği için, kendisine genelde karşıt fikirdekiler değil, aynı fikirde olduğu gürûh tarafından saldırı gelir.
İslamcı bir aydın, hayatı boyunca en fazla saldırı, hakaret ve küfrü İslamcılar’dan görür. Solcu aydın, hayatı boyunca en fazla saldırı, hakaret ve küfrü Solcular’dan görür. Kürt aydını, hayatı boyunca en fazla saldırı, hakaret ve küfrü Kürtler’den görür.
Aydın, genelde içinde bulunduğu çevrenin insanları tarafından hakaret ve küfürlere maruz kalır. Çünkü bağnazlar, aydınları sevmezler.
Bağnazlar, dâvâ adamından hoşlanırlar; yani söyleneneleri papağan gibi kelime kelime tekrarlayan tipleri severler.
Sohbetimize bir sonraki yazıda devam edeceğiz ve konuyu daha da açacağız.
Sözlerimizin başı da sonu da, Allâh-û Teâlâ’ya hamddır. Gerçek ilim, ancak O’nun katındadır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2018
25.04.2017
19.04.2017
25.07.2016
22.06.2016
10.06.2016
23.05.2016
21.04.2016
18.04.2016
15.04.2016