Kadri GÜRSEL
Erdoğan iktidarının çözmesi mümkün olmayan ikilemi şudur: Ülkeyi, içine soktuğu ekonomik krizden çıkarıp yeniden yüksek oranlı büyümeye geçiremeyeceği gerçeğine rağmen, günün birinde seçim sandığını seçmenin önüne koymaya mecbur olmak.
Ekonomik kriz ve durgunlukların, bunları yaratan iktidarlar aleyhinde siyasi sonuçları olur, her zaman olmuştur. Acımasız yasa, Erdoğan iktidarının aleyhinde de işliyor. Kriz etkisinin iktidara nasıl kaybettirdiğini 2019’daki iki yerel seçimde gördük, uzak olmayan bir gelecekte yine göreceğiz. Ama Erdoğan iktidarının seçim kaybetmek, iktidarı kazanana bırakmak ve muhalefete çekilmek gibi bir lüksü yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini iktidarda kalmaya yıllar önce mahkum etmiştir; lakin seçim yapmadan iktidarını sürdürmesi de mümkün değildir. Ne kadar şanslıyız ki Türkiye, otoriter bir iktidarın baskıcı ve kötü yönetimi için halkın rızasını satın almak amacıyla kullanabileceği petrol ve doğalgaz gibi rant kaynaklarına sahip değil. Dolayısıyla Erdoğan Türkiye’sinin tam otoriterliğe geçmesi kolay görünmüyor. ‘Tam otoriterlik’, muhalefetin bütünüyle yasaklandığı, karşı görüş sahiplerinin tamamen susturulduğu, seçimlerin hiç olmadığı ya da düzmece olduğu bir rejimin siyaset bilimi literatüründeki adlarındandır. Tam otoriterliğin finansmanına Türkiye ekonomisinin halihazırdaki yapısı izin vermiyor.
Dolayısıyla Erdoğan seçim yapmaktan kaçamaz ama seçimlerde yenilip muhalefete düşmeyi de göze alamaz. Ezcümle sıkışma büyük.
Türkiye ekonomisi bırakın tam otoriterliği, muhalefetin ancak kısmen serbest olduğu, ifade özgürlüğünün fevkalade kısıtlandığı, seçimlerin ise adil ve özgür olmadığı mevcut ‘rekabetçi otoriterliği’ bile taşıyamaz ve zaten taşıyamıyor.
Bugünkü ekonomik krizi üreten, Erdoğan’ın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasının olağanüstü koşullarında hukuku askıya alarak ülkeye dayattığı ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adlı keyfi idare şeyiydi.
Kur krizi reel sektör krizini tetikledi ve bunun sonucu da tehlikeli boyutlara varan işsizlik oldu. Şimdi her üç gençten biri işsiz.
İktidar tarafından bu krize karşı bugüne kadar kapsamlı, güven veren ve ikna edici bir çözüm yaklaşımı geliştirilemedi. Tek yapabildikleri, mali sektörü aşırı zorlayarak verdirdikleri krediler vasıtasıyla tüketimi borçlanma yoluyla artırıp bir ‘büyüme etkisi’ yaratmak. Üç çeyrek üst üste küçülen ekonomi, zorlanarak bir miktar açılan kredi musluğu sayesinde 2019’un üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9’luk bir büyüme kaydettiyse de bunun sürdürülebilir bir tarafı yok. ‘Borçlanarak tüketme, tüketerek büyüme’ modeli, Türkiye’nin borçlanma ve borç ödeme kapasitesindeki dramatik daralma neticesinde zaten çöktü ve bu çöküşü iktidarın siyasi tercihleri hazırladı.
Şimdi, çökmüş bir modele yaptırılan suni teneffüs sayesinde hasta ekonominin nabzı hafifçe canlanır gibi oluyor ama bu yetmez.
İktidarın mevcut sistem, aktör ve araçlarla Türkiye’yi ekonomik durgunluktan çıkarma şansı yok. Köklü reform, reform için dış kaynak, dış kaynak için sağlam güvence gerekiyor. Bu iktidar güvence veremeyeceği için kaynak bulamaz, kaynak bulamayacağı için reform yapamaz. Aranan güvence, ‘hukuk devleti ilkelerine, kurallara ve bağımsız kurulların işleyişine saygılı bir yönetim’dir. İktidar, tüm bunların kendi varlığının sonlanmasını hızlandıracağının farkında.
O halde Türkiye, mevcut iktidar değişmediği müddetçe, küçülme ve durgunluk arasında sallanan bir ekonomiyle yaşayabildiği kadar yaşayacak.
Dolayısıyla Erdoğan iktidarının, süreğenlik kazanmış bir ekonomik durgunluk ortamında geçecek üç buçuk yılın ardından, 2023’te zamanında yapılacak bir seçimi kazanma şansı yoktur.
Ekonomik durgunlukla geçen her ay, her yıl, Erdoğan’ın tabanını daha fazla aşındıracaktır.
Son seçimler erkene alınmayıp, 2018’in haziranında değil de normalde öngörüldüğü gibi 2019’un kasımında yapılsaydı, bugün anketlerde yüzde 40 bandında görünen iktidar koalisyonu böyle bir seçimi kazanabilir miydi?
Bu soruya “Evet” cevabını vermek imkansızdır.
Neticede mevcut siyasi ve ekonomik kriz ortamında seçimlerin erkene, hem de çok erkene alınması büyük ihtimalle gündeme gelecektir.
Erken seçim gündeme gelmez ise bilin ki Erdoğan iktidarı 2023’te kaybederek bırakmayı kabullenmiştir ve artık önceliği kalan süresini sonuna kadar değerlendirmek olmuştur.
Bu mümkün müdür?
Mümkün değilse, erken seçimin gündeme gelmemesi de mümkün değildir.
Öyleyse bu erken seçimlerin zamanlaması, Erdoğan iktidarının ne yapıp edip kazanabilecek durumda olmasına göre tayin edilmelidir.
Değil mi ya? Ne yapsa da kazanamayacağı bir erken seçimi iktidar ne yapsın?
Bu bağlamda 2020’nin ilk yarısı çok erken bir erken seçim için ideal görünmektedir.
Bu dönemde üç faktör bir araya gelerek iktidara fırsat sunuyor.
Birincisi, ABD’de Noel’den önce hızla yasalaşması için çalışıldığını bildiğimiz Türkiye’ye karşı yaptırımların, ülkede Amerikan ve Batı karşıtı bir milliyetçi rüzgar estirerek ekonomiden kaynaklanan sorun algılarını bir süre için geri plana itmesidir. Erdoğan iktidarı bu krizi, ‘milleti’ arkasına alarak ‘Türkiye’yi mahvetmek isteyen Batı’ya karşı güç, destek ve meşruiyet tazelemek için ülkeyi erken seçime götürme fırsatı olarak görebilir.
İkincisi, ekonomiye yapılan kredi dopingleri sayesinde tüketici güven endeksinde görülen, yukarı doğru tedrici ve küçük hareketin, sonra kapanacak olan bir fırsat penceresi sunmasıdır.
Üçüncüsü de yıl sonundan önce kurulması beklenen Davutoğlu ve Babacan partilerinin henüz seçime hazır değilken ya da seçime girme yeterliliğinden yoksun oldukları bir sırada baskın erken seçimle gafil avlanmaları fırsatıdır.
Bu üç fırsatın bir arada oluşturduğu bileşke yalnızca bir süre için varlığını sürdürecektir. An bu andır.
Bu fırsat penceresi kapanırsa, kaybedilen seçimi tekrarlatmak, oy verme işlemi sürerken seçim kurallarını değiştirmek, sandıkları manipüle etmek, muhalefet liderlerini içeri tıkmak gibi ‘önlemler’ de fayda etmeyebilir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020