Kurtuluş TAYİZ
İki yıl önce 34 PKK’lının Habur Sınır Kapısı’na gelerek teslim olduğu süreci bazen hayıflanarak bazen de öfkelenerek tartışıyoruz. Savcı ve hâkim karşısına çıkarılarak serbest bırakılan 34 kişiye gerilla elbiseleriyle otobüs üzerinde şov yaptırılınca her şey berbat olmuştu. Büyük bir hayal kırıklığı yaşanmıştı.
Ne zaman konu barıştan, ateşkes veya “eve dönüş”ten açılsa, kaçınılmaz olarak Habur’a geri dönüp duruyoruz. Bu kapıyı bir türlü geçememenin veya hâlâ o kapı önünde dikilip kalmanın bir nedeni olmalı elbet.
Demokratik açılımın koordinatörü ve dağdan inişleri yöneten Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay için de durum pek farklı değil; Atalay hâlâ o kapının önünde duruyor sanki. Konu her açıldığında öfkesini bastıramayarak BDP’lileri suçluyor. Fakat bence Atalay’ın bu kızgınlığı, bir tür suçluluk duygusundan kaynaklanıyor. Zira yönettiği dağdan iniş projesi başarısızlıkla sonuçlandı. Bu durumda sadece BDP’yi suçlamak haksızlık olur; daha önemlisi Habur’da olup biten –en iyi tabirle– provokasyonu Atalay’ın hâlâ anlamadığını gösterir ki, bundan sonraki olası süreçlerin selametini de etkiler.
Haksızlık yapmadan Atalay’ın önceki gün katıldığı bir televizyon programında Habur konusuyla ilgili yaptığı açıklamalara da yer verelim. Atalay, konuyla ilgili Kanal 7’de şunları söyledi: “Ben Habur’u şimdi de savunuyorum. Habur’la ilgili bizim yaptığımız şudur; dağdaki insanı silahını bırakarak indirmek için en ileri adımları attık. O günkü parti BDP değildi, başka partiydi, onlar sözlerinde durmadılar. ‘Haburu istismar etmeyin, istismar ederseniz yürüttüğümüz çalışmalara büyük darbe vurursunuz’ dedik, vurdular da. Biz yapmamız gerekenleri yaptık, onlar yanlış yaptılar. Dağdan indirilmesi için o çalışmaları yine yapacağız...”
Beşir Atalay’ın bu suçlamayla BDP’ye fazla bir rol atfettiğine dikkat çekmek istiyorum; zira BDP Habur’da sadece izleyici konumundaydı, devlet isteseydi BDP bundan daha fazla ileri de gidemezdi.
Habur şovuna aslında izin veren devlet oldu; bir defa dizginleri kaybedince de Habur AKP’ye karşıtı bir komploya dönüştü.
Habur’dan dönüşte sınırın hem bu tarafında hem de karşı tarafında görev üstlenen (devletin ve örgütün bilgisi dâhilinde) bir isimle yaptığım sohbette ilginç detaylar öğrendim. Bana özetle şunları anlattı:
“PKK gönderdiği militanların üzerindeki örgüt kıyafetleri yerine sivil kıyafetler giyilmesini konuşup karara bağlamış. Teslim olan gruptakilere sınır kapısına varmadan kıyafetlerin ulaşacağını söylemişler ancak bu karar uygulanmamış.
Hükümetin görevlendirdiği isimler, vali yardımcısı ve dönüşü yürüten MİT’ten görevliler, grubu Habur Sınır Kapısı’nda teslim aldı. Grup burada neredeyse bir gün kaldı. İfade verip yargı karşısına çıkarıldılar. Bu zaman içerisinde neden kimse teslim olan kişilerin üzerindeki kıyafetleri değiştirmesini istemedi. PKK’nın ‘sivil kıyafetle gönderelim’ diye en azından düşündüğü bu hususu nasıl olur inişi yöneten istihbaratçılar akıl edemez. Bakan Atalay’ın müsteşarı, vali yardımcısı ve diğer yerel görevlileri bir yana bırakırsak; baştan beri işin içinde olan istihbaratçılar neden böyle bir uyarı yapmadılar. Akıl tutulması mı yaşandı? Gelenler, bile-isteye o kıyafetlerle kapıdan geçirilip şov otobüsüne bindirildi.
Dikkat çeken diğer bir yan, teslim olan grubu karşılamaya gelen büyük bir kalabalık vardı. Görevliler, karşılamaya gelen DTP’nin seçim otobüsünün farkındaydı. Bunlar bir gün orada bekledi. Teslim olan grubu bu kalabalığa teslim etmeye kim karar verdi? Böyle bir anlaşma söz konusu değildi. Ki daha önce yine Öcalan’ın çağrısı üzerine gelip teslim olan bir grup vardı; o tecrübeyi herkes bilir; onlar, sivil kıyafet giydirilip öyle yargı karşısına çıkarılmıştı. Demek istediğim ortada bir hata yoktu; bilinçli bir yönlendirme ve göz yumma vardı. Habur şovuna izin verildi.”
Habur meselesine bir de bu açıdan yaklaşmakta fayda var. Çünkü hükümet de BDP de hâlâ barışa açılan o kapıdan içeri adımını atabilmiş değil. Kapının önünde hâlâ öylece dikilip duruyorlar.
***
‘Gereksiz slogana’ Meclis bakacak
Ceza ve infaz hukukundan kaynaklanan komik örneklerden birine iki hafta önce bu köşede yer vermiştim. Tutuklu ve hükümlülerin haberleşme ve iletişim imkânlarını saçma sapan bir gerekçeyle yasaklıyorlar: “Gereksiz yere slogan atmak veya marş söylemek” (Ceza İnfaz Kurumu’nun 42/2-e maddesi). Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Erdener Demirel’in mektubunda çok güzel anlattığı bu şikâyetini CHP’li Sezgin Tanrıkulu Meclis gündemine taşıdı. TBMM Başkanlığı’na üç maddelik bir değişiklik teklifi sunan Tanrıkulu’nun gerekçesi şöyle: “Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak” şeklinde soyut ve yoruma açık bu düzenleme haksız uygulamalara neden olduğundan değiştirilmesine...
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019