Mehmet CAN
“…Gittiğin her yerde
Bu işkencelerden söz et
Bu cehennemde yaşayan
Kardeşinden,
Öteki kardeşine ilet
Öylece…”
Neruda
Lozan Antlaşması’na kadar bu topraklarda bin altı yüze yakın gazete çıkıyordu. Lozan Antlaşması’ndan sonra ise sadece iki gazete çıkmaya başladı. Bu türden karşılaştırmaları, yani cumhuriyet öncesi ve sonrasıyla alakalı istatistikleri yan yana getirip repertuarı genişletebiliriz. Bunu genişletirken fazla bir sıkıntı çekmeyiz çünkü arkamızda doksan yıllık antidemokratik bir cumhuriyet tarihi var. Bu örnek, rejimin hangi karakterde bir rejim olduğunun güncellenmesine dair kısa bir giriş dipnotudur. Konunun esasından uzaklaşmamak için bu örneklerle genişletme işini başka yazılarıma bırakıyorum. Lozan ile beraber rejim ve rejimin yönetici sınıfları yere daha sağlam basmaya başladı. Hanedanın değişmesinden ibaret olan “adına yeni denilen rejim” çoğulculuğu reddederek tek bir etnisite ve tek bir dine dayanarak kendisini bu minval üzerinde kurdu. Kürtleri, Alevileri, Rumları, Ermenileri vs, kendisine benzemeyen ne kadar değişik renk varsa, hepsini sistemin periferisine itti. Homojen, tek tip bir insan profili oluşturmaya çalıştı.
Bu oluşturma, kendisinden olmayan halklara ayar verme işi zorlamayla, halkların iradesi ve tercihleri dışında oligarşik devlet gücünü kullanarak bunu yapmaya çalıştı. Sivas’taki otuz beş aydının katledilmesinin nedenini de, rejimin geçmişten süregelen bu baskıcı kodlarını doğru okuyarak anlayabiliriz ancak. Yani rejimin kodlarını anlamadan, Sivas’taki katliamı anlayamayız. Bu olay ferdi, gelişigüzel bir katliam değildi. Organize, ne yaptığını iyi bilen, komitacılıkta deneyimli, bilfiil rejimin tetikçilerinin işin içinde yer aldığı kontrgerilla eylemiydi. Dolayısıyla bu ülkede partiler değişir, hükümetler vs değişir, bütün bunlar değişir; ama bir şey değişmez: Kürt düşmanlığı, Alevi düşmanlığı, sosyalist ve devrimci düşmanlığı. Kısaca ifade etmek gerekirse; aktörler değişir, kalıplar değişmez. Demokrasilerde devlet dediğimiz olgu, toplumsal dinamizmi sağlayan, bu dinamizmi canlı tutan bir organizmadır. Toplum adına konuşan, topluma kural koyan, toplum adına karar veren ve kendi toplumunu Sivas ve Uludere’de olduğu gibi katleden bir mekanizma değildir.
Oysa bizdeki devlet, adaleti sağlayamayan, özgürlükleri ve barışı güvence altına alamayan, çürümüş bir anlayışın üzerinde boy vermektedir. Her gelen hükümet de demokratikleşme yönünde eski, yozlaşmış yapıyı dönüştürmek yerine bu yapıya sahip çıkıyor. Ve bu sahip çıkma işi yeni Sivas’ların yaşanmasına neden oluyor. Dolayısıyla demokratik olmayan cumhuriyet, sadece 1946’ya kadar olan, adına tek parti dönemi denen dönem değildir. 1946’yla beraber çok partili rejime geçildikten sonra da rejim demokratik değildi. Tek parti dönemi, doksan yıllık rejim tarihinde hep günceldi, vardı. Tek parti dönemi farklı isimlerle, farklı biçimlerle kendi varlığını her zaman sürdürdü. Tek parti diktası bugün AKP eliyle kendi sürekliliğini devam ettirmektedir. Yakın tarihe baktığımız zaman devletin istediği özelliklere sahip olmayan halkların başına neler geldiğini bir hatırlayalım. Bu yakın tarihte bir devlet partisi olan CHP’nin iktidarda olup olmamasının da bir önemi yok. Çünkü bu ülkedeki her sistem partisi, biraz CHP’dir aynı zamanda. Askeri darbeden sonra Alparslan Türkeş’in dediği gibi, “Biz içerdeyiz ama fikirlerimiz iktidarda!”. Evet, CHP ve onun dayanağı olan asker ve sivil bürokrasi bugün muhalefette; ama fikirleri AKP eliyle iktidarda. Otoriter, baskıcı düzen hız kesmeden işlemekte yoluna devam etmekte. 1923’ten 1950’ye kadar CHP eliyle Kürt isyanlarının, katliamlarının yaşandığı bir dönem, yine bu dönem Gayrimüslimleri hedef alan Varlık Vergisi’nin çıktığı bir dönem.
1950-60 arası 6-7 Eylül olayları İstanbul’daki Rumların sürülmesi olayı, Demokrat Parti iktidarda. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, Milli Birlik Komitesi iktidar, parlamento üstü kurumların Anayasa Mahkemesi, MGK, DPT, İç Hizmet Kanunu kurulduğu bürokrasinin tekrardan ipleri eline aldığı bir dönem. 1960-70 arası Süleyman Demirelli Adalet Parti iktidarı. Silvan başta olmak üzere, Kürdistan’da komando operasyonlarının, tutuklama ve baskıların arttığı bir dönem. Hemen arkasından gelen 12 Mart darbesi, solun liderlerinin İbrahim Kaypakkaya’ların, Mahirlerin, Denizlerin, Hüseyinlerin, Yusufların Cunta tarafından katledildikleri dönem. 1977 CHP iktidarı, Alevi mahallelerinin rejim tarafından hedef alındığı Çorum, Maraş katliamlarının yaşandığı bir dönem. 1980, 12 Eylül darbesi ve darbeden sonra 24 Ocak kararlarını yani darbecilerin programlarının, Özal eliyle hayata geçirildiği dönem ve sonrası. Görüldüğü gibi yakın tarihe baktığımız zaman Sivas’ta otuz beş aydının ve onların şahsında Alevi toplumunun neden hedef alındığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Geçmişte tek parti dönemi, bugün ise geçmişteki tek parti döneminin siyasi uzantısı olan partiler Alevi ve Kürtler başta olmak üzere kendi programlarının dışına çıkan bütün farklılıkları ezmek, sindirmek, siyasal sürecin dışında tutmak istiyorlar. Egemenler tepede Alevi, Kürt ve ezilenlere karşı ortak bir programda ortaklaşmışken, Alevi, Kürt ve ezilenler tepedeki bu sömürgeci koalisyona karşı kendi ortaklaşmalarını yapıp bir araya gelmelidirler. Yarın çok geç olmadan.
Mehmet Can
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.02.2018
4.02.2017
13.10.2017
15.09.2017
1.02.2017
2.02.2017
18.07.2017
3.02.2017
10.06.2017
4.02.2017