Mensur Akgün
Rusya-Türkiye ilişkilerinin tarihi pek de barışların, dostlukların, ittifakların tarihi sayılmaz. İkili ilişkilerin resmen 1492 yılında III. İvan’ın Kırım Hanı Mengili Giray aracılığıyla II. Beyazıt’a gönderdiği sefaret heyetiyle başladığı kabul edilir. İlk önemli kriz 1569’da Ejderhan Seferi sırasında yaşanır. İlk ciddi çatışma da bugünkü Ukrayna’daki Çehrin Kalesi yüzünden gerçekleşir. Bu savaş Türk tarafının lehine sonuçlanır ama ondan sonraki pek çok savaşta Rusya Çarlığı Osmanlı İmparatorluğu aleyhine genişler.
Ruslar 1771’de Çeşme’de donanmamızı yakarlar, 1772’de Bender, Akkerman, Kili, İsmayil ve Bükreş kalelerimizi alırlar. 1774’de de Mareşal Romanozof komutasındaki kuvvetler Sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşa’yı Şumnu’da sıkıştırdıktan sonra Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanır. Ruslar artık resmen Karadeniz’e inmişler, orada gemileriyle seyrüsefer ve ticaret yapma hakkı kazanmışlardır. Bir yüzyıl sonra da İstanbul kapılarına dayanırlar, orduları Yeşilköy’de karargah kurar. Zaten bu arada da daha pek çok kriz ve savaş yaşanır.
***
Yine de Rusya-Türkiye ilişkileri sadece savaşların, krizlerin tarihi değildir. İttifak denemeleri de olmuştur. Napolyon’un 1798’deki Mısır seferi sırasında 8 yıl süreli bir ittifak antlaşması imzalanmış, bu antlaşma daha sonra 1805’de yenilenmiş, 1809’da ise İngiltere’nin baskısı yüzünden sona ermiştir. İkinci ittifak denemesi yine Mısır’la ilgili olarak gerçekleşmiş, Ruslar İmparatorluk başkentini korumak için Büyükdere açıklarına dokuz savaş gemisi göndermiştir. Bu denemede çok uzun sürmemiş, üçüncü ve son deneme ise İstiklal Savaşı sırasında başlayıp 1936’da kısmen 1945’de ise tamamen sona ermiştir.
İlk iki denemede yakınlaşma Boğazlar üstünde imtiyaz elde etmek isteyen Rusya’nın Türkiye’ye güvenlik garantileri vermesi şeklinde gerçekleşmiş. Üçüncüsünde ise ortak bir hasma karşı tavır almak konusunda taraflar uzlaşmış ve Türkiye 1920’lı, hatta 1930’lu yıllar boyunca Rusya’dan önemli askeri, ekonomik ve diplomatik destek sağlamıştır. Montrö Sözleşmesi’nin imzalanması sonrasında -aslında çok da mükemmel olmayan- ilişkiler soğumaya başlamış, Türkiye İngiltere ve Fransa’ya yaklaştıkça Rusya’dan uzaklaşmıştır. 1945 yılı ise uzun bir kopuşun başlangıcıdır.
Çünkü Rusya, yani Sovyetler Birliği Türkiye’den açıkça değilse bile dolaylı yollardan toprak talebinde bulunmuş, Boğazların ortak kontrolünü istemiş, Montrö Sözleşmesi’nin kendi güvenlik çıkarlarını daha fazla teminat altına alacak şekilde değiştirilmesi için çaba harcamıştır. Sonuç; iki ülke ilişkilerinin ciddi şekilde kopması, Türkiye’nin ABD’ye yakınlaşması olmuştur. 1946’da Missouri Zıhlısının iki destroyer eşliğinde İstanbul’u ziyaretiyle başlayan yakınlaşma, 1947’de Truman Planından, ardından Marshall Yardımından faydalanmamızla pekişmiş. 1952 yılında da Türkiye NATO’ya üye olmuştur.
Soğuk Savaş döneminde ekonomik ilişkiler bir şekilde gelişse de askeri ve siyasi işbirliği yok denecek düzeyde kalmış, Soğuk Savaş sonrasında ise Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takiben Türkiye’nin Orta Asya’da ve Kafkaslarda kendine jeopolitik alan açmaya çalışması nedeniyle gerginlik sürmüştür. Rusya PKK’ya destek verirken, Türkiye Çeçenlere yakın durmuş, Hazar Havzası zenginliklerinin dünyaya aktarımında, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının hayata geçmesi aşamasında Rusya’yı karşına almıştır.
Daha sonra ilişkilerde yumuşama görülse ve özellikle enerji alanında işbirliği derinleşse de asıl sıçrama ikili ilişkilerdeki en ciddi krizlerden birinin ertesinde yaşanmıştır. Türkiye’nin Kasım 2015’de bir Rus savaş uçağını düşürmesi sonrasında ve özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sırasında gösterilen dayanışma sayesinde iki taraf birbirine yakınlaşmış, Türkiye NATO müttefiki Amerika’nın tüm itirazlarına rağmen hava savunmasının önemli bir ayağını Rusya’da üretilen S-400 sistemlerine emanet etmiştir.
H H H
Türkiye risk almış, mali külfet altında kalmış ama bu sayede Rusya ile olan ilişkilerini köklü bir şekilde değiştirebilme fırsatı yakalamıştır. Rusya’nın bu ilişkiden karlı çıkan taraf olduğuna şüphe yoktur. Bir NATO üyesi ülkeye hava savunma sistemi satabilmek, onu askeri açıdan az da olsa yanına çekebilmek başlı başına bir başarıdır. Doğal olarak Türkiye de bu işbirliğinden yararlanmıştır. Müttefiki Amerika’ya çıkar ve beklentilerine karşı daha saygılı olması gerektiği mesajını vermiş, ama hepsinden önemlisi hayati çıkarlarının söz konusu olduğu Suriye’de daha az riskle operasyon yapabilme imkanına kavuşmuştur.
Ancak Rusya’nın anlaması gereken şey Türkiye’yi Rusya’ya yakınlaştıranın tıpkı tarihte olduğu gibi algıladığı tehdit olduğudur. Bu kez Türkiye’ye yönelik tehdit Suriye’den gelmektedir. Çok boyutludur ve zaten bunlar Astana’da, Soçi’de yapılan müzakereler sırasında, muhtemelen üst düzey ikili görüşmelerde de kendilerine aktarılmıştır. Eğer bu tehdidin anlamı doğru analiz edilmezse, geçtiğimiz günlerde İdlip’te yaşananlar tekrar ederse, Türkiye’nin gözlem noktaları ve konvoyları rejim tarafından dahi olsa hedef alınırsa, doğmakta olan işbirliğinin altı oyulur, güvensizlik doğar. Rusya-Türkiye yakınlaşması tarihteki örnekleri kadar bile uzun sürmez…
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.12.2025
12.11.2025
5.11.2025
2.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
22.10.2025
19.10.2025
12.10.2025
8.10.2025