Metin Karabaşoğlu
Kur’ân sayfaları arasında seyahat eden her insan, peygamber kıssalarına dikkatle baktığında onların iki boyutlu bir mücadelenin içinde olduğunu açıkça görür. Peygamberler, çift boyutlu bir zulmün gerçekleştiği bir ortamda çift boyutlu bir adalet çağrısıyla çıkmışlardır. Çift boyutlu bir zulüm tablosu, Kur’ân kıssalarında peygamberlerin karşısında gördüğümüz kişi ve toplulukların temel bir özelliğidir. Çünkü hem dikey hem yatay düzlemde, yani hem Yaratıcıya hem de yaratılanlara karşı haksızlık ve zulüm irtikap etmektedirler. Firavun örneğinde olduğu gibi, Yaratıcıya ait özellikleri kendilerinde vehmederek kendilerine ‘tanrısal bir nitelik’ atfetmeleri Yaratıcıya karşı haksızlıkları iken, kendilerini tanrılaştırdıkları için diğer insanlardan ‘kula kulluk’ beklemeleri ve buna göre bir yapı oluşturmaları bir dizi zulme zemin oluşturmaktadır. Peygamberler ise, her iki zulmü de ortadan kaldırmaya taliptirler. Başlarındaki ‘inatçı zorba’ya itaat eden kavmine karşı Hûd, özellikle ekonomik alandaki zalimlikleriyle öne çıkan Medyen’e karşı Şuayb, Firavun ve kavmine karşı Musa peygamberler, ilk anda akla gelen örneklerdir.
Kaldı ki, yine Kur’ân’dan öğrendiğimiz bir gerçek, insanın Yaratıcıyla olan ilişkisinin sıhhatinin yaratılanlarla ilişkisinde sınandığıdır. İnsan-insan ilişkilerine dair hükümler yüklü Hucurat sûresinin insanları tekrar tekrar takvaya davet eden bir sûre de olması; Maide sûresinde mü’minleri ‘adalet’e çağıran, öyle ki ‘öteki’ olarak gördüğü bir topluluğa karşı da ‘adaletten ayrılmamayı’ emreden 8. âyetinin ‘adil olma’yı takvanın gereği ve göstergesi olarak sunması bunun ilk anda akla gelen delilleridir.
Diğer taraftan yine Kur’ân, daha ilk inen âyetlerden başlayarak, Peygamberin karşısında ayak direten Kureyş müşriklerini ‘şirk’leriyle birlikte ‘ahlâk’ları ve bunun sonucu olan ‘davranış’ları ile yüzleştirir. Toplum içinde herkesten zayıf durumdaki yetimin malına el koyan, fakiri ve zayıfı ezen bir topluluk nasıl yolunun ve itikadının doğru olduğunu iddia edebilir?
Bilakis, Beled sûresinin ‘sarp yokuş’ mecazı üzerinden ortaya koyduğu üzere, şu dünya hayatında yüzyüze geldiği insanî sınanmayı aşabilmenin birinci ölçüsü ‘boyunduruğu kırmak,’ yani siyasî düzlemde adalet ve hürriyetten yana tavır alıp insanı insana köleleştiren baskıcı anlayışların yanında hizalanmamak; ikincisi de ‘yetimi ve yoksulu doyurmak,’ yani ekonomik düzlemdeki zulmün de karşısında olup o alanda da adalet ve merhametin mücadelesini vermektir. Beled sûresinin, ‘iman edenlerden olma’yı daha sonra, bu iki özelliğin ardından zikretmesi ayrıca manidardır.
Kur’ân’da insan-insan ilişkilerindeki haksızlık, adaletsizlik ve zulümlere karşı mü’minlere bir sorumluluk yüklendiği böylece aşikâr olduğu gibi, bütün peygamberlerin ve bu arada son peygamber olarak Hz. Muhammed’in hayatında bu gerçek tartışmasız bir surette görüldüğü halde, bugün özellikle bu ülkede ‘dindarların gündemi’ne baktığımızda ise, Kur’ân’daki bu gerçek ile ‘bugün bu ülkede yaşayan dindarların gerçeği’ arasında keskin bir uçurum görüyor gözlerimiz.
Gözlerim, iki gündür Oxfam’ın yayınladığı rapor üzerinden ‘dindar camia’dan bir ses ve yorum arıyor mesela. Her yazılıp çizileni görecek kudrette olduğumu iddia edemem, ama benim gözüme böyle birşey ilişmedi maalesef. Bu rapor, o ‘sarp yokuş’un bugün nasıl daha da dik ve dar hale geldiğini gösteriyor oysa. Uzak bir geçmişten değil, sadece 2020’den bugüne dünyanın gerçeğini şöyle resmediyor: Dünyanın en zengin beş insanı bu kısa zamanda servetini iki katına çıkarırken, beş milyar insan daha da fakir hale gelmiş ve küresel enflasyon sebebiyle sekizyüz milyon işçi 1,5 trilyon dolarlık bir gelir kaybına maruz kalmış durumda.
Küresel düzlemde gerçekleşen bu durum, yazık ki Müslüman dünyanın da gerçeği. Petrol zengini emirliklerdeki mütegallibe başta olmak üzere bir yanda elinde tuttuğu servetle ‘manyaklık’ düzeyinde harcamalar yapanlar var, öte tarafta açlık sınırının altında yaşayan nice nice milyonlar.
Aynısı, içinde yaşadığım ülkenin de gerçeği. Bütün ekonomik göstergeler, ‘dindarların iktidarı’nda ve özellikle son on senede zengin daha zengin hale gelirken, orta sınıfın iyiden iyiye çöktüğünü gösteriyor. Kiraların maaşlarla yarıştığı, emekli maaşlarının ise epeyce üstüne çıktığı bir zeminde, öte yandan peynir ekmek gibi konut satılıyor. Bu olgunun gösterdiği bir gerçek olarak oturacağı bir evi olanların oranında yaşanan sert düşüş, Kur’ân’ın olmamasını emrettiği şeyin bugün ‘dindarlar eliyle’ gerçekleştiğini gösteriyor: “…O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet haline gelmesin” (Haşr, 59:7).
İnsan-insan ilişkilerinde adaleti gözetmek; ekonomik, siyasal, sosyal, etnik, cemaatî, yerel, küresel… hangi sûrette tezahür ediyor olursa olsun zulmün karşısında durmak ve haksızlığın giderilmesi için çaba göstermek Kur’ân’da ‘sarp yokuşu aşanlardan’ olabilmemiz için bir yükümlülük olarak önümüze konulurken, az bir kısmı hariç bugün bu ülkenin—ve ne yazık ki başka diyarların—dindarları ancak ve ancak ‘kimlik’ tanımı içerisinden hassasiyet geliştiriyor ve yalnızca buna göre tutum takınıyorlar. Açıkçası, sözümona ‘dindarâne hassasiyetler’in ‘insanî hassasiyetler’i örtmek için kullanıldığı garip ve çelişik bir tablo var önümüzde.
Haksızlığa uğrayan ‘öteki’ ise, dindarlarımızın umurunda değil. Bilakis içlerinde, bunu umur edinenlere arsızca hesap sormaya kalkışanlar bile var. Haksızlığı yapanı ‘bizden’ diye savunmak, haksızlığa uğrayana haksızlığı ‘öteki’ diyerek hak görmek için sarfedilen canhıraş çabalara dahi şahit oluyoruz.
Bütün insanlığı kuşatan bir adalet, hakikat, hak ve merhamet çağrısı yüklü bir Kitaba iman ettiğini ifade edenler için ne kadar çelişkili bir durum ve ne kadar da tutarsız bir mensubiyet iddiası…
‘İnsan’ı gözardı eden, ‘adalet’i paranteze alabilen, yapan ‘bizden’se haksızlığa sahip çıkabilen böylesi bir ‘dindarlık’la bu ülke dindarlarının da, bu dinin de ulaşacağı bir gelecek yok maalesef.
‘Dindarların iktidarı’nda dinden uzaklaşmanın özellikle gençler arasında bir olguya dönüşmesiyle teyid edilen bir gerçek bu…
Kimlik siyaseti ‘dindar siyasetçiler’e kazandırıyor olabilir, ama dine kaybettiriyor.
Dindarlar ister kabul etsinler ister görmezden gelsinler, gerçek şu: Bir yol ayrımının eşiğindeyiz…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
26.12.2024
24.12.2024
12.12.2024
23.10.2024
26.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
29.06.2024
11.06.2024