Murat BELGE
“İmparatorluk” ne demek? İnsanlık tarihinin “monarşiler” çağında birden fazla “krallık” toprağını kendi yönetimi altına almış siyasi birimlere “imparatorluk” denirdi. Örneğin Osmanlılar bu tarihin belli başlı imparatorluklarından birini kurmuşlardı. Ama ele geçirdikleri “taç”lardan biri (Bizans’ınki) zaten bir imparatorluk tacıydı. Her ne kadar bu tarihte Bizans iyice çaptan düşmüş ve tek bir kente indirgenmiş olsa da, böyle bir şanı ve böyle bir namı vardı. Dolayısıyla Fatih Mehmed de İstanbul’u fethettikten sonra “Kayser-i İklim-i Rum”, yani “Roma İmparatoru” ünvanını kullanmaya başlamıştı.
Tarihin “Keşifler” dediğimiz çağına gelince “imparatorluk” kavramı da değişti. Eski çağın imparatorlukları, krallık (ya da “sultanlık”) statüsündeki bir devletin şu ya da bu nedenlerle güçlenip yanındakileri kendi yönetimi altına almasıyla oluşuyordu. Bunlara “araziye dayalı imparatorluk” (“territorial empire”) gibi bir sıfat eklemeli. Şüphesiz “araziye dayalı” olmayan bir imparatorluk düşünemeyiz ama “Keşifler” çağından sonra eklenen arazi imparatorluk olan ülkenin çok uzaklarında olabiliyordu. Portekiz İmparatorluğu’nun Hindistan’da (Goa) ve Çin’de (Makau) toprağı oluyordu. İspanya, imparatorluğunu Amerika kıtasında kurmuştu. Bu yeni tip imparatorlukları eskilerinden ayırmak için “denizaşırı imparatorluk” dendi.
Denizaşırı imparatorluklarda, “emperyal” ülkeye eklenen yeni topraklarda yaşayan insanlar birçok bakımdan (etnisite, dini inanç v.b.) farklı insanlardı. “Emperyal” ülke onları pek insandan saymıyor, hakir görüyordu. Onlara muamelesi de bu görüşe uygundu. Yönetmiyor,
zulmediyorlardı. Bu tarz, bu gibi ülkelere “sömürge” denmesine yol açtı. Osmanlıca’da “müstemleke” diyorduk; yani, “istimlak edilmiş” bir yer; yani “kendi emlakine geçirdiğin” bir yer.
Dünyanın “devletler” tarihi, sözkonusu devlet “emperyal” olsun ya da olmasın, haksızlıklar, baskılar, çeşitli gaddarlıklarla doludur, ama sözkonusu toplumsal birim bir imparatorluksa bunların dozunun yükseleceğini tahmin edebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu da bu genellemenin dışında kalmaz. Ermeni Kıyımı yirminci yüzyılın olayı ama “Çele Çule” (bir Sırp isyanını bastırmak üzere kesilmiş insan başlarından yapılan kule, “Kelle Kulesi”) bundan birkaç yüzyıl öncesinin “tedbir”i. Böyle uygulamaların, işlendikleri zamanın değerlerine göre normal karşılandığını söyleyebilirsiniz. Öyle ama bugün bunları savunmanın, haklı göstermenin imkânı yok.
İmparatorluk, tabii, “güç” demek. Böyle olunca da, birçok kişinin gözünde o anlamda simgelediği şeylerle canlanıyor. Bir imparatorluğu kurmak ve yaşatmak için dökülmüş kanlar akla gelmiyor.
Yaşadığımız çağ, genel olarak, “imparatorluk değerleri”ni olumlu tarafından almaya yatkın değil. Değil ama, bunları önemseyen ve benimseyen birçok kişi de hâlâ var. Hele bir zaman bir imparatorluk sahibi olmuş toplumlarda bu tavır çok yaygın olabiliyor. En başta Britanya’yı sayabiliriz. Şu günlerde Brexit hakkında üç kitap okudum. Üçü de, Avrupa’yı terketme yönünde oy kullanmış “Briton”ların, emperyal geçmişi unutamayanlar olduğu konusunda görüş birliği içindeler.
AKP iktidarında Osmanlı’nın “baas-ı bad’el mevt”ini özleyenler ses (ve “beden”) kazandılar. Bu yalnız “kavram”ın iade-i itibarı değil, mümkünse kendisinin dirilmesi özlemini de içeriyor gibi görünüyor.
Yalnız hem Britanya’nın, hem de Türkiye’nin bu “imparatorluk” kavramına bakışlarında ilginç bir ortak özellik var. Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Mustafa Kemal’in “kapitalizm ve kapitalizmin emperyalizmi” üstüne konuşmaları olmuştur. Cumhuriyet tarihi boyunca da bu tema pekiştirilmiş, “emperyalizme karşı savaş” kalıbı yerleşmiştir. Kurtuluş Savaşı boyunca fiilen savaştığımız güç Yunanistan olduğuna göre (Fransızlar’la oldukça kısa süren ve “çete savaşı”nın ötesine geçmeyen çatışmayı saymazsak) ve Yunanistan’ın “emperyalist” bir ülke olduğunu iddia etmek bir hayli kavramsal zorlama gerektirdiğine göre, bu “kalıp” biraz havada kalıyor. “Emperyalist” olduğunu söyleyebileceğimiz ülkeler (gene başta Britanya olmak üzere) Yunanistan’ı, evet, desteklediler. Ama savaş galibi Britanya-Fransa-İtalya üçlüsünün bu konularda birlik içinde hareket ettikleri söylenemez.
Cumhuriyet tarihinde, 1960 sonrasında bir Marksist sol biçimlendi ve bu solun dilinde en fazla “emperyalizm” kavramının kullanıldığını söylemek mümkün. Kemalizm’e göre Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı savaşmış ve savaşı kazanmıştık. Bununla Türkiye için “emperyalizm” konusu kapanmıştı. Arada “Johnson Mektubu” gibi olaylar olmasına oluyordu ama sıkı bir Batı ittifakı arayışı içinde, anti-emperyalist söylemi uzatmanın faydası yoktu. Buna karşılık Marksist sol Türkiye’nin emperyalizm güdümünde olduğunu iddia ediyordu.
Bu sol durmadan parçalanıyordu ama herhalde “azgelişmişlik” ya da “geri bıraktırılmışlık”, emperyalizmin ekonomik sömürüsü ve siyasi güdümü bütün bu grupların üzerinde anlaşabileceği konuydu. Sovyetler Birliği de, Osmanlı, İran, Çin gibi vaktiyle kendisi bir imparatorluk kurmuş ve yönetmiş ülkelerin bu çağda “yarı”-sömürge konumuna indirgendikleri tesbitinde bulunuyordu.
Bu “sendrom” Britanya’da da geçerli. “Terketmek”ten yana Britanyalılar (ağırlıkla İngilizler) bir yandan, “üstünde güneş batmayan imparatorluk” rüyası görüyorlar, bir yandan da Avrupa Birliği’nin Britanya’yı kolonize ettiğine inanıyorlar. Yani, sonuç olarak, bizde olduğu gibi Britanya’da da imparatorluk ve emperyalizm hakkında iki mit var. Bunlar birbiriyle çelişiyor da. Ama çelişmeleri aynı insanın zihninde ikisinin bir arada barınmasına engel olmuyor. Çelişmeyi görünmez kılan etken, sanırım, formülasyon içinde “biz” kavramının yeri. Birileri “bizi kolonize ediyor” ki kimsenin bunu yapmaya hakkı yok. Aynı zamanda biz imparatorluk sahibi olma hakkına sahibiz çünkü biz “biz”iz. “Bizim” kurduğumuz imparatorluklar da, tarihin gösterdiği gibi, ötekilere benzemez. Biz “iyi imparatorluk” kurduk—gene de kurarız. “Bu iyi olmadı” diyenin de gözünü patlatırız.
Hasılı, pek sağlıklı bir düşünce tarzı olduğu söylenemez.
BİRİKİM
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları








































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025