Namık ÇINAR
Biz gene, sevgili dostlarım, şu küçücük yerimiz el verdiği nispette ve öyle bilgiçlik falan da taslamadan, “Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökleri”ni ufak ufak eşelemeyi sürdürelim, istiyorum.
Ama önce, internete girip de bir önceki yazıma şöyle bir göz atmanızı diliyorum.
Sanayi öncesi dünyadan çağdaş dünyaya geçişte kimi toplumlar, başlıca üç yol izlediler:
Toprak sahibi aristokratlığın ve köylülüğün ürettiği geçmişe özgü değerlerin engelleri aşılırken;
İlk olarak,
ya burjuva sınıfının, diğer bütün kesimleri İngiltere’deki gibi kendiliğinden rızayla, ya da Fransa’daki gibi tepeden inmecilikle dönüştürdüğü bir “Demokratik Kapitalizm”le;
ikinci olarak,
toprak üzerinde, tasfiyesi kolay görünmeyen bir senyör mülkiyetinin hâkim olduğu Almanya veJaponya’daki gibi hâllerde, devlet erkinin de ortak çıktığı, zora dayalı bir “Faşizan Kapitalizm”le;
ve son olarak da,
Rusya ve Çin örneklerinde gördüğümüz üzere, kentli sınıfların küçük ortak bile sayılamayacak kadar cılız kaldığı, köylülüğe dayalı bir “Komünal Kapitalizm”le;
tanıştılar.
Bu üç kategorinin dışında kalan ve toplumsal dinamikleri modernitenin yanından bile geçmeyen üçüncü dünyacılar, ama özellikle de İslâmi toplumlar, sanayi devriminden beri bulamadıkları çözümü o günden bu yana hâlâ dinsel paradigmalarda arar dururlar!
Hâlbuki çağdaşlaşmak, binlerce yıldan beri süregelen din bazlı sistemlerden palamarları çözerek kurtulmak suretiyle, toplumları endüstriyel üretim esaslarına göre yeniden yapılandırmaktan başka bir şey değildi.
Ne ki, onlar değişimin bizatihi bu olduğunu dahi hiçbir vakit anlayamayacaklardır.
Eğer tarihsel olarak bu değişimi sırtlayıp götürecek evsafta bir toplumsal sınıfa haiz değilseniz; ya katı laikçi sivil-asker bürokratik seçkinlerin, yahut da bugün olduğu gibi o sahipsizliği fırsat bilerek “kimsesizlerin kimiyiz” diye ortalığa atılan popülist bir dinsel siyasetin ilaçlı gazozuna müstahak olursunuz ki, ruhunuz bile duymaz.
Bizim bugün ve öteden beri yaşadıklarımız hep bu minvaldedir!
Ancak, belki Japonya’nın da, fakat özellikle Almanya’nın, iki kez yıkıldığı dünya savaşlarından sonra, totaliterlikten vazgeçerek demokrasi nabzının diğer Avrupa ülkelerindeki gibi atmaya başlamasını nasıl açıklayacağız?
Bana kalırsa bu gene, geçen yazıda işlediğimiz “Kamu Sermayesi” ile “Özel Sermaye” arasındaki dağılımda yatar.
Zira dünya savaşlarından sonra özel servet, Avrupa genelinde yeniden oluşmuş; bu kervana Almanya da katılmıştır.
Yeri gelmişken şimdiden söyleyelim ki, bizdeki Osmanlı’dan beri ve hâlen süren kamu mallarının peşkeş çekilmesini bu işlerle karıştırmamak lâzımdır.
Bizde olan, yan gelip yatma rantının merkezden tahsisidir.
Avrupa’daki ise, yan gelip yatmanın kitlelerce tasfiyesidir.
Fakat inkâr edemeyeceğimiz bir gerçek de şudur ki, Alman modeli gene de bir “Ren Kapitalizmi”dir.
Anglosakson “piyasa kapitalizmi”nden farklı şekilde, özellikle yeniden inşa sürecini ifade eden savaş sonrası “Alman Mucizesi” döneminde, kolektivist bir maddiyatçılık değil ama sosyolojik olarak “Paylaşımcı Toplumsal Mülkiyet” davranış kalıpları sergilenmiş; meselâ şirket yönetim kurullarına sadece hissedarlar değil, çalışanların, eyaletlerin, tüketici ve çevre koruma birliklerinin temsilcileri de katılarak, alınan kararlarda toplumsallık sağlanmıştır.
İşte o yeniden inşa döneminde yıllık milli gelirin üçte ikisi kadar olan “Özel Servet”e oranla üçte birlik “Kamu Serveti”, bugün itibariyle artık sıfıra yakındır.
Bu da, Almanya’da özel servetin artması ile Almanya’nın demokratikleşmesi arasındaki bağı gösterir.
Diktatörlüğe heveslenen karikatür gibi adamların panzehri; bireylerin, özgürlükleri uğruna savaşacak kadar zenginleşmeleriyle kaimdir.
Bizdeki kimi gayretler ise, Orhan Veli’nin kelimelerle gülümsettiği düzeyindedir:
“İlk yemişini bu sene verdi,
kızılcık,
üç tane;
bir dahaki seneye beş tane verir;
ömür çok,
bekleriz;
ne çıkar?
İlâhi kızılcık!”
twitter@cinarnamik
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016