Osman CAN
12 Haziran’dan sonra bir sistem dönüşümüne doğru yol alacağımız kesin. Yeni Anayasa da sistem dönüşümünü esas almak zorunda. Etnisiteyi esas alan yargılama kültürüyle, ittihatçı bürokrasiyle, tüm farklılıkları güvenlik sorunu gören askeri yapısı, eğitim sistemi, 100 yıllık ittihatçı siyasal yapıyı meşrulaştıran darbe anayasalarıyla bu dönüşüm olmaz.
ürkiye tarihi bir döneme ve tarihi kararların verileceği bir aşamaya doğru yol alıyor. Açıklanan aday listeleriyle birlikte bu yoldaki önemli aşamalardan biri geride kaldı. 12 Haziran’da Meclis’te oluşacak tablodan bağımsız olarak, bir sistem dönüşümüne doğru yol alacağımız kesin. Peki, bu süreç nasıl yürütülecek?
Etnisiteyi esas alan yargılama kültürüyle, ittihatçı devlet aklını esas alan bürokrasiyle, tüm toplumsal farklılıkları güvenlik sorunu olarak gören askeri yapısıyla, ilkokuldan üniversiteye kadar militarizmi ve tek parti diktatörlüğü kabullerini dikte eden eğitim sistemiyle ve her şeyden önemlisi de tüm bunların garantisi olan 100 yıllık ittihatçı siyasal yapı ve onu meşrulaştıran darbe Anayasalarıyla mı? Tüm bu yapılar sorgulanmaksızın ve özgürce tartışılmaksızın sürecin sağlıklı yönetimi çok zor.
Dizginsiz devlete yasak tabelası
Demokrasi geleneğinde Anayasalar, özgürlük mücadelesinde siyasal iktidarların dizginlenmesinin bir aracıdır. Bunu da özgürlük maddeleri yoluyla değil, siyasal yapılanmayı çoğulculuğa ve demokratik denge ve kontrol sistemine dayandırmak suretiyle yaparlar. Ancak anayasa metinlerindeki özgürlükler seyri, toplumsal ve siyasal gerçekliklerin de aynı ihtişam içinde geliştiklerini göstermiyor. 20. yüzyıl, süslü özgürlük söylemlerine rağmen, tarihin en acımasız özgürlük ihlallerine sahne olmuştur. Bunda devlet yapılanmasını dönüştürmeksizin, Anayasalara özgürlük maddeleri serpiştirmenin ve dizginsiz devlete “yasak” tabelası dikmenin yeterli olacağı düşüncesinin etkisi çoktur. Elinde mutlak iktidar imkânı bulunan bir devlet aygıtı neden bir kâğıt parçasında yazan “herkes özgürdür”, “düşünce özgürlüğü sınırlandırılamaz” vs şeklindeki yasaklayıcı önermeleri dikkate alsın ki? İstediği her durumda darbe yapabilen ve sistemi kendine göre yeniden tanzim edebilen bir silahlı yapı için Anayasa’da “darbe yasaktır!” önermesinin bir anlamı olabilir mi? “Herkes düşünce özgürlüğüne sahiptir” önermesinin Anayasa’da yer alması, otoriter veya totaliter ideolojilerin silahı olarak örgütlenmiş yargı kurumları için anlam ifade edebilir mi? 19. ve 20. yüzyılda özgürlükler konusunda bunca yıkım yaşanırken, bu yıkımlara ve despotizme Anayasalar’daki süslü özgürlük önermelerinin izin verdiğini iddia edebilir miyiz? 1789 Fransız devriminde kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ndeki çok süslü ve doktriner ifadelerin sonraki dönemlerde yürütülen devlet ve yargı terörüne izin verdiğini iddia etmek mümkün mü?
Değil!
Anayasa’da özgürlüğün ‘sınırları’
Benzer saptamalar Türkiye için de geçerlidir. 1876 ve 1924 Anayasalarında yer alan özgürlüklerin hayata geçtiğine ilişkin örnekler bulmak zordur. Düşünce özgürlüğünden yalnızca “Türk”lerin yararlanabileceğini kabul eden 1924 Anayasasının gerçekten “Türk”leri dahi özgürleştirmeyen bir istiklal mahkemeleri pratiği ürettiğimizi bilelim. Yargıtay ve Danıştay pratiklerini buna ekleyebiliriz.
27 Mayıs darbesinin ürettiği ve darbenin “akademik” mimarları ve takipçileri tarafından bir
devrim olarak muştulanan Anayasa Mahkemesi de daha önce olağan yargıyla kuşatılan ifade özgürlüğü alanını, bu defa üst perdeden, yani Meclis yoluyla bu alanın genişletilmesi çabalarına set çekme yoluyla katmerli bir şekilde kuşatmış oldu.
1961 Darbe Anayasası özgürlükleri “herkese” tanımakla daha “eşitlikçi” görüntüsü verdi. Ancak bu maskenin ardına saklanan gerçeği Anayasa Mahkemesi tüm acıtıcılığıyla hatırlatmaktan çekinmedi: Mahkeme 1961 Anayasasında sınırlanması
olanaksız biçimde düzenlenen ifade özgürlüğünün “beyin içinde olduğu zaman tabii ki sınırlandırılamayacağını”, ancak dışarı taştığı andan itibaren “her yönden” sınırlanabileceğini buyurdu. Anayasanın yapım sürecinde ifade bulan ve bu özgürlüğün “ancak Anayasaya uygun düşüncelerin açıklanması için tanındığı” biçimindeki ifadeler, Anayasa’da yazılı süslü özgürlük kelimelerinin herhangi bir anlamının olmadığını, siyasal yapılanmanın demokrasi ve özgürlük karşıtı bir kültür üzerine inşa edildiğini ve doğası gereği olarak da özgürlük sunamayacağını göstermektedir.
‘Anayasa fetişizmi’ suçlaması
Orhan Pamuk hakkında ceza davası açmak zorlaşınca, yargının tazminat davası üzerinden yıldırma politikasına geçit vermesi, Kürt sorununa yönelik ifadeleri nedeniyle İsmail Beşikçi’nin hapse mahkûm olması, Terör Yasası’nın yalnızca 100 yıllık siyasal yapılanmayı dokunulmaz kılan maddeleri ya da adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs gerekçesiyle gazetecilerin mahkûm edilmesi, bu gerçeği bir kez daha bize hatırlatırken, gerek akademi, gerekse entelektüellik iddiasındaki kimi çevreler 19. ve 20. yüzyılın temel yanılgısından kurtulamıyor. Yeni Anayasa’nın, 1924, 61 ve 82 Anayasaları’ndan farklı olarak, bir “siyasal” sistem dönüşümüyle ilişkili olması gerektiğini fark edemiyor, bu sistemden kaynaklanan “siyasal” sorunların yeni Anayasa ile çözülebileceğine yönelik beklentileri “Anayasa fetişizmi” olarak nitelendirmekten kaçınmıyor.
Yeni Anayasa bir sistem dönüşümünü esas almak zorunda. Buna yönelik tartışmaların toplumun tüm katmanlarında “özgür”ce yapılabilmesi ve 100 yıllık ittihatçı geleneğin ürettiği tüm algılar, kabuller ve militarist koşullanmalardan bağımsız biçimde yürütülebilmesi, Yargıtay’ın yeni yapısı ile HSYK’nın tutumuna da bağlıdır.
YENİ ANAYASA'YA DOĞRU
12 Haziran’ın getireceği tarihi fırsatlar
12 Haziran seçimlerinde halkın karşısına çıkacak partilerin aday listeleri kesinleşirken, liste savaşları, parti içi dengeler veya benzeri birçok değerlendirme ve analiz yapıldı. Muhtemelen bu analizlerin birçoğu isabetli analizler olarak değerlendirilecek. Gündelik siyasetin dışına çıkıp, listelerden hareketle 12 Haziran sonrasına bakmak gerekir. Yeni Anayasa’nın imkanı bu tabloda aranacak. Türkiye’nin enerjisini “yeni” maskesinin ardına saklanmış “eski”nin değil, bütünüyle “yeni” siyasal yapı beklentilerine odaklayabilirsek, tablodan tarihi fırsatlar türetebiliriz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- HDP iddianamesi: Kapatma çok zayıf ihtimal
24.03.2021 - Mesele Rektörlük Seçimi Değil: Kaybediyoruz, Hepimiz!
9.01.2021 - Affet, Sevgili Adalet Ağaoğlu!
20.07.2020 - Avukatlık Kanunu Değişiklik Teklifi
12.07.2020 - Almanya Anayasa Mahkemesi Kararı: Hükümet, kamu imkanlarını kullanırken tarafsız davranmalı!
23.06.2020 - Berberoğlu, Güven ve Farisoğulları için çıkış yolu var mı?
20.06.2020 - TBMM’nin Tükenişi-Berberoğlu Vakası
20.06.2020 - 31 Mart Seçimleri: Sorunun yapısal temelleri
24.04.2019 - Anayasal düzenin temel tercihlerine dokunulmuyor
18.01.2017 - Sokak ve demokrasi
1.02.2015
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Selahattin Özdemir
(2) çöküntüsü yaratı ki, insanları öyle bir yalnızlığa itti ki, sanırım bunun izleri çok uzun yıllar silinmeyecektir. Sayın Altan, kendisinin isminden dahi bahsetmek istemediğim İmam Hatipli, her konuşmasında; ‘biliyorsunuz, aslında kendisi Alevi’dir.’ Diye söze başlıyor. Sayın Altan, inançsız olmama rağmen; benim artık beynim bulanıyor, beynim kusacak hale geldi. Kendi vatanımızda dışlanmaya çalışıyoruz. Bilmiyorum ne yapacağız? Yazmak istemiyorum, hepsi bu…
Selahattin Özdemir
(1) Sayın Altan, ben alevi olmakla birlikte, Aleviliği-Sünniliği kabul etmeyen inançsız birisiyim. Seçimlerde oyumu MHP’ye, belediye seçimlerinde ise oyumu CHP’ye veririm. Seksenli yaşların son basamaklarını çıkan ‘efsane yazar’ın basında çıkan tüm yazılarını istisnasız okudum ve bu yazılardan yüzlercesini de dosyaladım. Bu değerler ile aynı çağda yaşamaktan mutluluk duydum, hayattan zevk aldım. Ancak, bugün bizi yönetenler bu ülkede yaşayan arasında öyle bir ayrışım yaptı, öyle bir moral
Ad Soyad Giriniz...
iyi bir deneme yazarı olduğunuz kesin ama artık roman da yazmalısınız evet siz olmuşsunuz daha kanı kurumayan bingöl saldırısının donelerini bir araya getirmişiz suçlu emniyetlerini alamayan türk ordusu ve bu türk ordusu bunu bilinçli yapıyo nedeni çok basit çünkü bu türk ordusu devletin şu an ki yönetim biçminden memnun değil her gün 10 şehit veren bir hükümet daha fazla dayanamaz yerle yeksan olur biter gider orduda tekrar özgürlüğüne kavuşur örgütü ne kadar da güzel koruma altına almışsın