Osman CAN
Geçen hafta İstanbul TÜYAP Fuar Merkezi’nde düzenlenen CeBit bilişim fuarında TÜRKSAT Genel Müdürü Dr. Özkan Dalbay’ın daveti üzerine, bilişim ve Anayasa ilişkisi üzerine bir konuşma yaptım.
Hukukçular genelde bilişim ve Anayasa arasında pek ilişki kurmaz. Hukuk kurallarının din, ahlak ve diğer sosyal kurallardan farklı olduğu anlatılır. Yazılı anayasa derken 18. yüzyıla, Montesquieu’ya, egemenlik derken Jean Bodin’e gidilir. Zira 300 yıl önce üretilmiş olan erkler ayrılığı, meşruti monarşi, parlamenter demokrasi veya başkanlık sistemi veya 1945 sonrası Avrupa anayasacılık ideolojileri üzerinden uzmanlık iddiasının konformizmi halen işe yarıyor. Siyasi partiler ve köşe yazarları aynı dili kullanıyor. Uzmanlık en azından günü kurtaracak kadar saygınlık üretiyor.
Peki ya gelecek?
Bilişim teknolojileriyle Anayasa arasında ilişkiye kafa yorarken, geçen hafta vefat eden Apple CEO’su Steve Jobs’u anmadan geçmek mümkün değil. Hele hukuku ve anayasayı birbirleriyle mantıksal tutarlılık içinde anlamlandırılması gereken normlar kümesinden çok, hayattan kesitlerle anlamlandırılması gereken, hayattan meşruiyet alması gereken kurallar bütünü olduğunu savunanlar için, tam da bu alanda devrim niteliğinde değişimlere imza atan Steve Jobs’u yalnızca bir bilişimci olarak görüp geçmek mümkün olmazdı. Zira birçok anayasa ve anayasal düzenden daha büyük bir etki gücü oldu.
Onun yıllar önce Stanford Üniversitesi’nde yaptığı konuşma dikkat çekiciydi. Şöyle diyordu Jobs: Zamanınız sınırlıdır. Bunu başkalarının hayatını yaşayarak boşa harcamayın. Kendinizi başkalarının düşünsel ürünü olan dogmalarla sınırlamayın/daraltmayın. Başkalarının seslerinden kaynaklanan gürültünün kalbinizdeki sesi boğmasına izin vermeyin. En önemlisi: Kendi kalbinizi ve sezgilerinizi takip ederseniz, gerçekte ne olmak istediğinizi bilirsiniz. Onun dışındaki her şey teferruat!”
Bu ifadeler kişisel gelişim tavsiyesi olarak algılanabilir. Ancak bu değerlendirmelerin hukuk düzeni bakımından da geçerli olduğunu düşünüyorum.
Her bir kural, bu kuralı üreten iktidarın tasavvurunun bir ifadesidir. Her bir kuralın ardında bir siyasal karar yatar. Siyasal kararlar demokrasi sorunu yaşayan ülkelerde genellikle metafiziğe ya da dogmalara tekabül eder. Bu gerçek biliniyorsa her bir hukuk kuralının bireyler için başkasının hayatını yaşamaya zorlama aracı olabileceğini görmemiz gerekir.
Diğer bir boyutu da, farklı ülkelerin kendi sosyal ve kültürel arka planından ürettiği bir siyasal paradigmanın ifadesi olan hukuk sisteminin ithal edilmesinde ortaya çıkıyor. Batılılaşma hareketlerinin ağırlıklı olarak hukuk üzerinden yürütüldüğü ve “devrim” diye adlandırılan olayların aslında birer yasa değişikliğine tekabül ettiği gerçeği, başkalarının hayatının yaşanmasına neden olan diğer bir gelişme olduğunu gösteriyor.
Hukuk düzeninin geçmişteki bir iradenin, buna bağlı olarak dönemin şartlarından, ideolojilerinden veya idealizminden ürettiği birey ve toplum tasavvurunun sonraki kuşaklara dayatılmasının bir ifadesi ise, başkalarının hayatını yaşamanın daha trajik bir evresinden söz etmek gerekir.
Darbe veya demokratik irade ürünü olsun, her halükarda hukuk düzenleri geçmişe ait bir tasavvurun sosyal, siyasal, dinsel, ekonomik vs alanlardaki emredici hukuk kurallarıyla gelecek yaşamları düzenleme sonucunu doğurur.
Türkiye’nin karanlık dönemi
Topluluk halinde yaşayan insan gerçeği değişmediği sürece, her çağda geçerli olabilecek temel kurallar bu değerlendirmenin dışında kalabilir. Ancak modern devlette hukuk düzeni, devlete egemen olan siyasal tasavvurların, topluma eğitim yoluyla egemen kılınmasını sağlayan bir araçtır. Modern devlet, ilahi metafiziği ortadan kaldırdığını iddia eder. Laiklik bunun adıdır. Ancak çok daha kuşatıcı ve yıkıcı bir metafiziğin bununla ikame ederek “modern” bir teokratik toplum ve birey tasavvurunu esas aldığı da ortada. Bu tasavvurun en yıkıcı olduğu dönem ise Türkiye’de hukuk düzenini yaratan iradenin ortaya çıktığı, 19. Yüzyılın sonlarında başlayıp, 20. Yüzyılın ilk yarısında sona eren tarihin en karanlık dönemlerinden biridir.
Ve Türkiye Toplumu bu dönemde üretilmiş dogmalarla yaşamaya zorlanmış durumda. Yüz binlerce öğrenci her sabah, bu karanlık dönemin düşünsel ürünü olan dogmalara biat etmeye zorlanıyor ve yine “başkalarının seslerinden kaynaklanan gürültü” bu öğrencilerin içindeki sesi boğuyor. Devlet memurluğuna, milletvekilliğine ve birçok önemli göreve gelirken de aynı gürültüyle kalplerindeki sesi boğuyor. Sesi boğulanlar siyasette ve bürokraside “arzulanan” pozisyonlara geldiklerinde, içlerindeki sesin, ruhunu yitirmiş tonlamalara dönüşen “başkalarına ait” gürültünün parçası olduğunu muhtemelen fark edemiyor. Yeni Anayasa sürecine girildiği bu günlerde siyasi aktörler kırmızı çizgileriyle ve değiştirilemez maddeleri sahiplenmek suretiyle yalnızca trajikleşiyor.
Toplumun %80’i yeni bir Anayasayı zorunlu görürken, Ankara’nın bu tutumu ciddi bir riske işaret ediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015