Osman CAN
Tarihi bir karar sürecine girerken, biraz daha rafine, biraz daha vizyoner, biraz daha sağlıklı düşünmek gerek. Milliyetçilik bu topraklara ait bir ideoloji olmadığı gibi, bu topraklara yıkım ve acıdan başka bir şey getirmedi. Özgüvenimiz, İttihatçılığın miras bıraktığı milliyetçilik nedeniyle paramparça oluyor.
Düşünsenize, İttihatçıların bilinçli ve programlı bir şekilde gerçekleştirdiği 1915 Felaketi bir etnik temizlik ifadesiydi ve İttihatçıların B kadrosu olan Cumhuriyetin önder kadrosunca da sahiplenildi. Bu şekliyle 2000’li yıllara miras kaldı. Şimdilerde ise İttihatçılığın yıkımına en fazla maruz kalan bir siyasal anlayış, bu mirası sahipleniyor ve Fransa’yla kavgaya tutuşuyor. Ve çok doğru bir politika yürüttüğünü düşünüyor.
Hrant Dink Davası 100 yıllık bir karanlıktan kurtulma ve İttihatçılıktan arınma imkanı ve buna bağlı olarak nihai bir barışı sağlama imkanı sunmuşken, bu imkan heba edildi. Bu davaya sahip çıkması gerekenler, bu cinayetin hedefi olanlar sustu. 1915 ile başlayıp son halkasıDink Cinayeti olan siyasi cinayetler serisinin en önemli zihinsel taşıyıcıları bunu bir fırsata dönüştürdü.
Bunu fırsata dönüştüren diğer bir aktör ise milliyetçilik ideolojisini borçlu olduğumuz Fransa oldu. “Ermeni Soykırımı” inkarını cezai yaptırıma bağladı. Haliyle Türkiye’de fırtına koptu. Boykot çabaları, ekonomik ve diplomatik ilişkilerin askıya alınması benzeri çağrılar almış başını gidiyor. AK Parti ve tabanı da iyice milliyetçilik ideolojisinin merkezine doğru itiliyor.
Stratejinin, vizyonun, gelecek perspektifinin veya paradigmanın ne olduğu ve kavganın hangi anlaşılır temellerde verildiğini anlamak mümkün değil. 20’nci yüzyıl başlarında rastladığımız kaybetmişlik ve çaresizlik psikolojisini yansıtan bir hamaset dalgası akıl çeperlerimizi zorluyor.
Fransa’ya karşı kavgaya tutuşurken, hangi değer korunuyor? Türkiye mi, Türkiye Toplumu mu, Türkler mi? Kimler? Güdülen politikada bir akıl görebilsek, cevap verebileceğiz. Eğer bu ideolojiyi sahiplenmekse amaç, bunun yıkımdan başka bir sonucu yok.
İslam öncesi kabile hukuku
Türkiye’de milliyetçiliği neredeyse imanın şartlarından görenlerin tahmin ettiğinin aksine, ne ulus, ne de milliyetçilik kavramı insanlık tarihi kadar eski. Her ikisi de 18’inci ve 19’uncu yüzyıllardaki ekonomik gelişmeyle birlikte Batı’da ortaya çıktı. Milliyetçiliği esas alan ulus devlet, insanlara birer kimlik ve birer kod vererek, hepsini birer sayıya indirgedi ve bir bakıma insan olmaktan çıkıp üretim aracına dönüştürdü. Bunun gönüllülüğe dayanması için de, ulus devlet sınırları içinde yaşayanların dışındakilerden farklı olduğu, bu farklılığa ait bulunan ulusa mensubiyet nedeniyle ötekilere üstünlük anlamına geldiği düşüncesi yaygınlaştırıldı. Sanayileşmesini tamamlamış devletin, kendi sınırları içinde yaşayan tüm insanları gerektiğinde pazar paylarının genişlemesi için seferber etmesini sağladı. Seferberlik için gerekli kutsallar ise artık din değil, milliyet, ırk veya ideoloji oldu.
Milliyetçilik ideolojisi, öz itibariyle, İslam öncesi cahiliye dönemi kabile hukukunun modern ve parlak kavramlarla yeniden üretilmesinden başka bir şey değil. Dinlerin evrensel ve kuşatıcı referanslarını yok etti. Modern devlet sınırlar çizdi, aynen kabilenin himayesinin sağladığı güvence sistemindeki gibi, bu sınırlar dışında güvence sağlamadı. Ancak içteki güvenceyi de modern totemlerin kabul edilmesi şartına bağladı. Bu durum vatandaşların ulus içinde erimesini, varlığını ulusun varlığına armağan kılması gerekliliğini ve seferberlik durumunda her şeyini ulus için feda etmesini zorunlu kıldı. Milliyetçilik büyük günahları kitleselleştirdiği için büyük yıkımlar kolaylaştı. Kitleselleştiği için suç genelleşti, yaygınlaştı.
Milliyetçilik dost-düşman ayrımına dayandı. Bu ayrımla düşman denilen unsurlara karşı kendini korumak için, bireyin kendini ulus-devlet için feda etmesini gerekli kıldı. Ulus devletin hiyerarşik yapılanması ve kuşatıcılığı, zenginleşmenin, yükselmenin ve etkin pozisyonlara gelmenin yolunu çizdi. Onun hiyerarşisi dışında yaşamak neredeyse imkansızlaştı. İnsan sistemin bir parçası haline dönüştükçe kendini koruyabildi. Sonuçta vatandaşlar devlete egemen olan sınıfın, ideolojinin veya grubun çıkarı için gönüllü silaha, güdülebilir kitlelere ve sistem taşıyıcılarına dönüştü. Milliyetçilik ideolojisinin doğasında bu vardır. Ve bu ideolojiyi insanoğluna armağan (!) edenlerin başında ise Fransa gelir.
Topraklarımızın aykırı ideolojisi
Fransa oyunun kuralını rafine bir şekilde oynayanlardan. Sömürgecilik sürecinde milyonlarca insanın kanına giren bir ulus devlet olduğu halde, bunu bir uygarlık projesi olarak sunabildi. Katliam yaptığı ülkelere kendi dilini, kültürünü ve siyasal sistemini bırakarak çıktı, aslında daha da derinlere yerleşti diyebiliriz.
Ancak aynı sonuç çok farklı etnik ve kültürel unsuru barındıran Osmanlı ve Türkiye için geçerli olmadı, olamadı, olamazdı da...
20’nci yüzyılın başlangıcında, İttihat ve Terakki’nin Fransa’dan devşirdiği bu ideoloji 1915 Felaketi’ne yol açarken oradan Cumhuriyetin siyasal seçkinlerince benimsendi. 1925, 1930, 1937, 6-7 Eylül, Maraş ve Çorum hadiselerinin bu ideolojinin dışında düşünülmesi mümkün değil. İslami çizgideki siyasi partilerinin kapatılmasında, hatta başörtüsü yasağının gerekçelendirilmesinde dahi kullanılan bir milliyetçilik ideolojisinden söz ediyoruz!
Tarihi bir karar sürecine girerken, biraz daha rafine, biraz daha vizyoner, biraz daha sağlıklı düşünmek gerek. Milliyetçilik bu topraklara ait bir ideoloji olmadığı gibi, bu topraklara yıkım ve acıdan başka bir şey getirmedi. Aynı anlayışla devam ettikçe bir yandan iç barışımızı sağlamaktan uzaklaşırken, Türkiye’de dünyadan izole olmaya, müktesebatı sınırlı kimi yabancı politikacının oyun sahasına dönüşüyor. Her şeyden önemlisi yıllarca ağır bedeller ödedikten sonra kazandığımız özgüvenimiz, İttihatçılığın bu ülkeye miras bıraktığı milliyetçilik nedeniyle paramparça oluyor.
Buna hiç kimsenin hakkı yok. Siyasal ve toplumsal aktörlerinin toplumu daha sağlam temellerde bir arada tutabilecek yollar ve değerler üzerinde çalışması gerekiyor. Bu mümkündür. Türkiye toplumu bunun alt yapısını hazırlamış durumda...
Bir boykot yapacaksak, önce Fransa mamulü olan ‘milliyetçiliği’ boykot etmekle işe başlasak daha doğru olmaz mı?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015