Oya BAYDAR
Ülkenin hamaset ve nefret söylemiyle yönetilebileceğini sanan sağduyusuz, basiretsiz, kifayetsiz bir kadronun elinde koşaradım felakete sürükleniyoruz. Yayılmacı hayallerin mutlak iktidar hırsıyla perçinlendiği bu tehlikeli zihniyet Türkiye’yi yangın yerine çevirmekten ve hepimizi ateşe atmaktan çekinmiyor. Yine de, hâlâ umut var, geç ve güç de olsa çözüm hâlâ mümkün. Bu imkân değerlendirilemezse, ülkeyi sadece Suriye’den başlayıp genişleyecek bir savaş değil, aynı zamanda güneydoğudaki bazı merkezlerle sınırlı kalmayacak bir iç çatışma bekliyor.
Bugün Ortadoğu’nun yangın yerine dönmesinde ve o yangının Türkiye’ye de sıçramasında büyük payı olan Erdoğan-Davutoğlu güdümündeki Suriye politikası gelecekte çok tartışılıp değerlendirilecektir kuşkusuz. Ancak, ülkece karşı karşıya bırakıldığımız tehlike o kadar yakın ve büyük ki, geçmişi bir tarafa bırakıp “şu anda neyi ne kadar kurtarabiliriz”e yoğunlaşmak gerekiyor.
Bu aşamada kilit güç PYD’dir
Varılan noktada çıkmazı aşmanın kilit gücü, isteyelim istemeyelim PYD’dir. “Terör örgütü PKK neyse PYD de odur” tekerlemesini, “IŞİD’le PYD aynıdır” mugalatasını aşmak çok güç, biliyorum. Ama karar vericiler Kürt nefretinden, Osmanlı hayallerinden, hele de kof hamasetle beslenen “inadım inat” dayatmacılığını tavizsiz dış politika sanmaktan bir an vazgeçebilseler PYD’ye savaş ilan etmenin başımıza nasıl bir sorunlar yumağı sardığını fark edebilirler.
Her geçen gün içine biraz daha gömüldüğümüz çözümsüzlük batağından çıkmanın anahtarı PYD siyasetini ayakları üzerine oturtmaktır. PYD ve Rojava Kürtleriyle çatışma yerine anlaşmayı seçmiş bir Türkiye, kırmızı çizgimiz şudur budur diye atıp tutmak yerine masada uzlaşmaya cesaret eden bir Türkiye, Rus tehdit ve saldırganlığının hedefi olmaktan da, ABD olsun AB olsun Batı’nın gözünde ne yapacağı belirsiz güvenilmez müttifik konumundan da, asıl önemlisi kendi Kürtleriyle savaştan, içsavaş tehlikesinden, Suriyelileşmekten de kurtulur.
PYD’yi doğru değerlendirmek
Hiçbir yapı terör örgütü demekle terör örgütü olmaz. Ülkeler kendi işlerine gelmeyen, kendilerine tehdit saydıkları yapıları terörist ilan ederek bir çeşit siyasî diplomatik meşruiyet zemini yaratmaya çalışırlar. (İktidardaki beylere, İsrail’in Hamas’ı terör örgütü saymasına itirazlarını hatırlatalım.) Öte yandan, savaşan silahlı güçler her zaman şu veya bu oranda, şu veya bu vahşette terör yöntemlerine başvururlar. Bunu şiddeti terörü meşrulaştırmak için değil, her türlü savaşın kirli ve kanlı olduğunun altını çizmek için yazıyorum.
Ancak, vahşi terörü masum sivil halka da yönelten, dört yaşındaki çocuğun eline satır verip kafa kestiren, yerel halkın topraklarını gaspeden, ahlakî, insanî, dinî hiçbir sınır tanımayan IŞİD ile; kendi halkının kendi topraklarında varolabilmesi için o topraklardan kendisini söküp atmak isteyen IŞİD, El Nusra, vb. yabancı güçlere karşı savaşan PYD’yi aynı kefeye koyup “PYD eşit IŞİD” demek, yanılgının ötesinde siyasî etikle bağdaşmayan bir değerlendirmedir. PYD’nin Esad rejimini desteklediği de aynı kısa görüşlü ve manipülatif değerlendirmenin sonucudur. Baba oğul Esad’lardan çok çekmiş olan Suriye Kürtleri, krizin başından beri Esad’cı olmadılar, ancak Suriye hallaç pamuğu gibi atılırken ve yakın bir gelecekte bölünmesi mukadderken kendi yurtlarında, kendi toprakları üzerinde özgür yaşayabilecekleri bir bölgeye sahip olmayı umud ettiler. Bir yandan IŞİD’in ve diğer Cihatçıların, bir yandan giderek düşmanlaşan Türkiye’nin saldırılarıyla karşı karşıya kalırken bu aşamada kendilerine doğrudan saldırmayan Esad güçleriyle neden savaşmadıklarını sormak akıl kârı mı?
Salih Müslim üç yıl önce ne demişti?
Rojava’da kantonların kurulması aşamasında Türkiye’ye gelip resmî görüşmeler yapan Salih Müslim, “bize destek verin, bizi kardeş kabul edin, Rojava Kürtleri Türkiye’nin dostudur” mesajları verdiğinde Barış Süreci henüz sona erdirilmemişti. O günlerde IŞİD ve diğer Cihatçı grupların saldırıları yeni yeni yükselmekteydi ve giderek tehlikeli hale geleceği belliydi. Sınır komşumuz IŞİD mi olsun Kürtler mi? sorusu gündemdeydi. Devlet ve iktidar tercihini İslamçı Cihatçılardan, hatta başta tehlike görmediği, ne de olsa din ve mezhep kardeşi saydığı IŞİD’den yana kullandı. Aksi yapılabilmiş olsaydı Cizre’yi, İdil’i, Diyarbakır Sur’u, Silvan’ı, Nusaybin’i kasıp kavuran şiddet ve bölge Kürtleriyle de kopuş yaşanmazdı. Çözüm masası devrilmez, genişlerdi.
İktidarın ölümcül yanılgısının bir nedeni Esad’ı ne pahasına olursa olsun iktidardan düşürme saplantısı ise, diğer nedeni temsilcisini Davutoğlu-Erdoğan ikilisinde bulan Sünni Türk devlet zihniyetinin kadim Kürt korkusu ve Kürt düşmanlığıydı.
Aradan geçen sürede, PYD’den Türkiye’ye sürekli olarak anlaşma, uzlaşma mesajları geldi. Son günlerde “angajman kuralları” tekerlemesine sığınılarak Suriye toprakları içindeki PYD hedefleri vurulurken de hem tarafsız gözlemciler hem de bizzat PYD-YPG sorumluları, Türkiye’ye tek bir kurşun bile atılmamıştır, açıklamaları yapıp durdular. Duymazlıktan gelmeyi hem iktidar hem de onun medyası ve de korkup sinmiş ana akım medya yeğledi. Savaş dili ülkeye hakim oldu.
Benim gördüğüm tehlikeyi bu ülkeyi yönetenler görmüyorlarsa çok vahim, görüp de kendi yanlışlarını sürdürmeye niyetlilerse daha da vahim. Kimse iplemeyecek ama benden söylemesi: Geldiğimiz noktada tek çözüm umudu PYD’yi vurmayı durdurup, acil ama çok acil görüşmelerle iki tarafın da kendi kırmızı çizgilerini gözden geçirecekleri, kendi yanlışlarını törpüleyebilecekleri, daha fazla kan ve yıkım olmasını engelleyecek bir uzlaşmaya varmak. Bu Türkiye’nin elini hem Batılı müttefikleri hem de Rusya karşısında güçlendirecek, özellikle Rusya’yı siyaseten geriletecek ileri bir hamle olur. Mülteciler sorunu da bu çerçevede ortaya çıkabilecek yeni koşullar ve olanaklarla çözüm yoluna sokulabilir.
Şimdi en önemlisine gelelim. Hani şu ağızlardan düşürülmeyen PKK-PYD eşitliği/bağlantısı var ya! Üç beş yıl önce koşullar daha farklıydı, ama bugün artık doğrudur. PYD ile düşmanlık yerine anlaşma ve müzakere, PKK’nin hazırlanmakta olduğunu artık sağır sultanın bile duyduğu bahar saldırısını engelleyebilir. Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barışmasını (artık çok geç kalınmış da olsa) mümkün kılabilir, telaffuz etmekten, yazmaktan bile çekindiğim içsavaş tehlikesini bertaraf edebilir. Aksi olur da bugünkü aymaz savaşçılıkla devam edilirse neler olacağını anladınız sanırım. Bir de bu ülkeyi yönetenler anlayabilse…
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024