Şahin ALPAY
Askeri–bürokratik vesayet döneminde militarizm, milli güvenlik devleti, yargı vesayeti, derin devlet, darbe–darbecilik, cunta–cuntacılık, laikçilik, asimilasyon, yargısız infaz ve benzeri kavramları iyi öğrendik. AKP iktidarı, daha doğrusu II. Tayyip Erdoğan döneminde öğrenilmeye başlananlar ise çoğunluk diktatörlüğü, çoğunlukçuluk, seçimden ibaret demokrasi, muhaberat devleti, otokrasi, kleptokrasi, eşdost kapitalizmi ve ilişkili kavramlar.
10 Ağustos’ta yapacağımız seçimde sadece, “Avrupa normlarında bir demokrasi mi istiyoruz, yoksa Asya normlarında bir otokrasi (yani tek–adam yönetimi) mi?” sorusuna değil, aynı zamanda “Türkiye bir demokrasi mi olsun, yoksa kleptokrasi mi?” sorusuna da cevap vereceğiz. Ansiklopediler kleptokrasi kavramını kısaca şöyle tanımlıyor: Hükümet yetkililerinin kişisel servetlerini ve siyasi güçlerini toplum aleyhine artırdıkları yozlaşmış yönetim türü. Bu tür yozlaşma, esas olarak, hükümet yetkililerinin kamuya ait mali kaynakları zimmetlerine geçirmelerini içerir.
Kleptokrasilerde hükümet yetkilileri kamu fonlarının toplanmasında ve dağıtılmasında herhangi bir hükümet dışı denetime tâbi değildir. Kleptokratik yöneticiler, ülke hazinesini kendi banka hesaplarıymış gibi kullanır. Kleptokratlar, vergiler ya da kara para aklama yoluyla elde edilen mali kaynakları zimmetlerine geçirdikleri için yurttaşların yaşam kalitesi giderek kötüler. Kleptokrasi, kaçınılmaz olarak demokrasinin baltalanmasına yol açar. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, kleptokratik otokratların en ünlüleri arasında Rusya Başkanı Vladimir Putin’i, Endonezya eski başkanı Suharto’yu, Filipinler eski başkanı Marcos’u, Peru eski başkanı Fujimori’yi, Mısır eski başkanı Mübarek’i sayıyor.
Kleptokrasi ile çok yakından ilişkili olan bir kavram ise ‘eşdost kapitalizmi’. Kısaca şöyle tanımlanıyor: İş hayatında başarının piyasada rekabete değil hükümet yetkilileriyle yakın ilişkiler kurmaya bağlı olduğu ekonomik düzen. Bu düzen tipik olarak hükümet yetkilileri ile belirli işadamları ya da şirketleri arasında patronaj ilişkileri üzerine kuruludur. Hükümet yetkilileri, kamu ihalelerinin ve kredilerinin dağıtılmasında, vergi muafiyetlerinden yararlandırma ya da vergi denetiminden muaf tutma yoluyla belirli işadamlarını ya da şirketleri kayırır; karşılığında rüşvet ve siyasi destek alır.
II. Tayyip Erdoğan iktidarı altında Türkiye rejimine tam olarak bir kleptokrasi, ekonomisine de tam olarak eşdost kapitalizmi denebilir mi? Bazıları bu soruya “kesinlikle evet” cevabı verebilir. Diğerleri “bu yolda hızla ilerlenmekte” diyebilir. Ben ikincilere daha yakınım. Türkiye’nin otokratik kleptokrasiye doğru hızla ilerlemekte oluşunun işaretleri nelerdir diye soracak olursanız da, başlıca şunları sayabilirim:
Kamu ihalelerinde (artık isim isim tanınan) yandaş işadamlarının kayırılması, muhalif işadamlarının dışlanması. Yandaş işadamlarına Hazine garantili ihaleler verilmesi; “kupon arsa” tahsisi. Yandaş işadamlarına hükümeti desteklemek için havuz medyası kurdurulması. İhale kanununda yapılan sayısız değişikliklerle rekabet değil kayırmanın esas hale getirilmesi. Sayıştay’ın denetim yetkilerinin kısıtlanması. Muhalif işadamlarının sözde vergi denetimleri yoluyla tehdit edilmesi ve cezalandırılması. Muhalif işadamlarının cezalandırılması için yargıya müdahale. Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını yürüten emniyet ve yargı mensuplarına “paralel devlet” safsatasıyla savaş açılması.
Kısacası, bugün Türkiye’de ‘otokratik kleptokrasi mi hakim olacak, yoksa özgürlükçü demokrasi mi?’ mücadelesi verilmekte. Olan bitenlere ‘hükümet–cemaat kavgası, çete-içi savaş…’ gözlükleriyle bakanlar ise bilerek ya da bilmeyerek, ya kendilerini kandırmaya ya da toplumu yanıltmaya çalışıyor.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020