Selva Demiralp
30 Nisan’da gelen Enflasyon Raporu’nda TC Merkez Bankası 2020 yılı için enflasyon tahminini yüzde 8.2’den yüzde 7.4’e düşürdü. 2021 enflasyon tahmini ise yüzde 5.4’te sabit tutuldu.
Bu revizyonlar ne kadar gerçekçi? Kısa vadede daralan talep ve düşen petrol fiyatlarının yaratacağı aşağı yönlü baskı, kurdan gelen yukarı yönlü baskıdan daha büyük olabilir. Ancak orta ve uzun vadede enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklerin TCMB tahminlerine yansıtıldığını düşünmüyorum.
COVID-19 salgını başladığından beri dünyanın dört bir yanında merkez bankaları politika faizlerinde büyük indirimlere giderek ekonomilerine destek vermeye çalıştılar. Gelişmiş ülkelerde politika faizleri zaten çok düşük (ve hatta negatif) seviyelerde olduğu için bu ülkelerdeki merkez bankaları varlık alımlarını artırarak miktarsal genişleme (Quantitative Easing: QE) ile piyasalardaki likiditeyi artırdılar.
Gelişmekte olan ülkelerdeki merkez bankalarının gelişmiş ülkelerdekiler kadar politika esnekliği bulunmuyor. Ayrıca bir taraftan büyük miktarlarda para basarken diğer taraftan enflasyon beklentilerini kontrol etmelerine imkan sağlayacak bir güvenilirlikleri de yok. Bu nedenle daha temkinli ilerlemeleri gerekiyor. Çünkü eğer doğru uygulanmazsa para arzındaki ani bir artış zaten kırılgan olan kredibiliteyi iyice silip süpürüp enflasyon beklentilerini tetikleyebilir.
Türkiye’nin bu tablodaki yeri
31 Mart tarihli TCMB açıklamasıda, tahvil alımları için daha önceden belirlenmiş üst sınır olan “bilançonun yüzde 5’i“ rakamı “gerekli görülürse güncellenebilir” denerek esnetildi. 17 Nisan’da limit azami yüzde 10 olarak netleştirildi. Peki, bu açıklamalar sonrasında neler oldu?

Şekilde TCMB’nin elinde tuttuğu hükümet bonoları (DİBS) görülüyor. 31 Mart sonrası görülen hızlı artış bu tarihten sonra gerçekleşen büyük çaplı varlık alımlarını gösteriyor. TCMB’nin böyle bir kriz ortamında neden piyasaya likidite sürdüğünü anlamak zor değil. Önceki yazımda COVID-19 krizi döneminde merkez bankasının para basmasının bir opsiyon olabileceğini ve başarılı bir uygulama ile ekonomik krizin hafifletilebileceğini vurgulamıştım. Öte yandan aynı yazıda para basma kaçınılmaz hale gelse de önceliklerin çok dikkatli belirlenip iletişimin çok net olması gerektiğinin, zamanı geldiğinde basılan paranın etkin bir şekilde piyasadan geri çekilmesinin çok önemli olduğunun altını çizmiştim.
Maalesef mevcut uygulamaya baktığımızda durumun pek de bu tasvire uymadığını görüyoruz. Peki bu uygulama ne tür riskler barındırıyor? Cem Çakmaklı, Sevcan Yeşiltaş, Şebnem Kalemli Özcan ve Muhammed Ali Yıldırım ile yürüttüğümüz son çalışmadan yola çıkarak bu riskleri biraz açalım.
Parasal gevşeme mi, monetizasyon mu?
QE uygulamasında merkez bankaları para basarak büyük miktarlarda devlet tahvili satın alırlar. Bu uygulamanın monetizasyondan [para basarak iç borçları ödemekten] farkı nedir? Merkez bankaları açık piyasa tahvil alımları ile para arzını artırıp fiyat istikrarı için gerekli olan likiditeyi temin etmekle yükümlüdür. Teknik olarak, açık piyasa işlemleri ile para basmak ve monetizasyon arasındaki fark net değildir. Bu nedenle bir görüş QE’nin monetizasyon olduğunu söyler.
ABD Merkez Bankası Fed ise bu görüşte değildir. Fed, monetizasyon durumunda Merkez Bankasının hükümete “kalıcı” olarak fonlama sağladığını söyleyip QE’yi monetizasyondan ayırıyor. Merkez Bankası enflasyon hedeflemesine sadık kaldığı ve enflasyonist baskılar devreye girdiğinde bilançosunu küçültme iradesini gösterebildiği sürece QE kapsamında yapılan tahvil alımlarının monetizasyon olmadığını söylüyor.
Fed’in yaptığı ayrımdan yola çıkarsak, tahvil alımlarının monetizasyon sayılması için Merkez Bankasının QE ile piyasalara sürdüğü parayı geri çekmeyi becerememesi ve paranın kalıcı bir şekilde sistemde kalarak enflasyonist baskıları artırması gerekiyor.
Enflasyonun iyi çıpalandığı ve Merkez Bankası kredibilitesinin yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde QE ve monetizasyon arasındaki fark daha net ayırt edilebilir. Gerçekten de 2010 sonrası büyük ölçekli QE politikalarının uygulandığı bu ülkelerde enflasyonun hedefi aşmadığına şahit olduk. Fiyat istikrarının tam olarak oturmadığı ve Merkez Bankası kredibilitesinin zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde ise QE ve monetizasyon arasındaki farkı ayrıştırmak daha zordur.
Para doğru zamanda geri çekilmezse…
QE’nin Türkiye için başarılı bir politika alternatifi olabilmesi için sonu enflasyonla biten monetizasyondan açık bir şekilde ayrıştırılması gerekir. Parasal finansmanın başarılı olması için güvenilirlik gerekmektedir. Bu noktada TCMB’nin önemli bir dezavantajı yıpranmış kredibilitesidir. Kötü idare edilen bir QE, TCMB’nin geriye kalan kredibilitesini de sıfırlayıp enflasyon beklentilerinin çıpasını hepten koparabilir. Bu şekilde mevcut kriz daha da alevlenerek enflasyonu daha yüksek bir patikaya oturtabilir ve artan dolarizasyon TL de ciddi değer kayıplarını beraberinde getirir.
Eğer doğru idare edilemez ve sisteme sürülen para doğru zamanda geri çekilmezse QE enflasyonist monetizasyona evrilir. Nisan başından bu yana parasal taban ve TCMB’nin tuttuğu menkul kıymetlerde gözlemlenen hızlı artış bu nedenle bir endişe oluşturmaktadır. Çünkü bu tablo iyi tanımlanmış bir QE programı olmadan gerçekleşen tahvil alımlarına işaret etmektedir.
QE’nin monetizasyona dönmemesi için COVID-19 kapsamında yapılan tahvil alımlarının iletişiminin çok net bir şekilde yapılması gerekmektedir. İlave olarak, maliye politikası ve para politikası arasındaki koordinasyonun şeffaf olması gerekir. Hükümetin bono çıkarmak sureti ile elde ettiği kaynağı ne şekilde ekonomiye geri kanalize ettiğini detaylandırması ve bu programın ne kadar süreceğini belirtmesi gerekir. Kapsamlı bir programın net bir iletişimle piyasalarla paylaşılması güvenilirliği artırarak enflasyon beklentilerini kontrol altına almakta faydalı olacaktır.
Son olarak vurgulanması gereken husus, gelişmiş ülke örneklerinden farklı olarak gelişmekte olan bir ülkede QE politikasının başarılı olabilmesi için döviz girişi ile desteklenmesi gerekliliğidir. Aksi takdirde basılan paranın döviz talebini coşturarak TL’deki değer kaybını daha da hızlandırma tehlikesi vardır. Bir anlaşma dahilinde kapsamlı döviz girişinin sağlanması programa olan güveni de artırarak monetizasyona giden yolun önünü kapatacaktır.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2025
2.01.2022
30.07.2021
3.06.2021
28.04.2021
10.04.2021
16.03.2021
2.03.2021
1.02.2021
20.11.2020