Ufuk COŞKUN

Dünya Anadil Günü ve Dil Yasakları
21.02.2014
2447

 Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Kurulu, 1999 yılında 21 Şubat gününü, “Dünya Anadil Günü” olarak kabul etmiştir.2000 yılından beri de 21 Şubat Dünya Anadil Günü olarak kutlanır. Dünya’da yaklaşık 6.000 civarında olan dilin bugün neredeyse yarısının yok olma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Dillerin yok olma nedenleri arasında baskıcı hükümet politikaları, asimilasyon,  göç, hastalık ve doğal felaketlere kadar birçok neden gösteriliyor. Günümüzde demokratik ülkeler bu türden kaybolan dilleri yaşatmanın yollarını ararken ne yazık ki Türkiye hala anadilinde eğitim hakkını tartışmaktadır. Türkiye’de tek parti döneminden çıkamayan bir kesim tarafından anadilde eğitimin ülkeyi bölebileceği düşünülmektedir. Bu bakımdan resmi dilin dışında herhangi bir dilde eğitimin ülkeyi parçalayıp, yok edeceği tezleri savunulmaktadır.Bu ilkel düşünce biçimine göre kendi dilinden başka tüm diller  birer tehdit unsurudur  bu bakımdan yasaklanmaları gerekir.Nitekim uzun yıllar yasaklandı da.. Son yıllarda yapılan bazı düzenlemeler olsa da Türkiye’de hala bir dil sorunu yaşanmaktadır.

Kürdüm Doğruyum Çalışkanım adlı kitabımda Kürt aydın, yazar, şair, akademisyen ve eğitimcilerin ilkokul anılarına yer vermiştim. Bu anılar bize göstermektedir ki; Türkiye, Kürtlerin kültürel haklarını ve anadilde eğitim taleplerini karşılamadıkça bu kadim sorunun çözümü mümkün gözükmemektedir. Ayrıca kitabımda Helsinki Yurttaşlar Derneği bünyesinde Eylül 2013’te yayımlanan “ Toplumsal barışın inşasında Öğretmenlerin rolü” Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor? başlıklı bir alan araştırmasından bazı örnekler de sunmuştum. Örneğin; “Muş’ta görevli, kendisi de Muşlu olan bir başka öğretmen; “Birinci sınıftan itibaren sekiz yıl, Muş Korkut Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda okudum. Okula ilk gittiğimde Türkçe bilmiyordum. Annem Çerkes, babam Kürt. Anlıyordum, ama cevap veremiyordum. (Ceza olarak) saç kesmeler, sıfıra vurmalar, hepsini yaşadım… Kürtçe şiir yazıyordum. Tansu Çiller zamanında baskılardan korkup bunları sakladım… 76′da sadece ‘Kürdüm’ dediğim için bir elime 280 sopa yedim. Bunu da ben sayamadım, arkadaşlarım saymış.”

“İstanbul’da teneffüste Kürt öğrencisi ile konuşan (çiftdilli) bir öğretmen: “Ben öğrencimle Kürtçe konuşurken bir başka öğrencim kulaklarını kapatıp duymak istemediğini söylemişti…”Van’da görev yapan Kürt öğretmenlerin çoğu çocuğun anadiliyle okulda kabul görmemesi sorununa değindiler: “Sınıfa ilk girdiğimde çocuklar Kürtçe bildikleri halde ‘bilmiyoruz’ demişlerdi…”“Ben çiftdilliyim. Coğrafya öğretmeniyim. Derste çocuklara bu bölgenin bitkilerinin Kürtçe isimlerini söylememek için kendimi zor tutuyorum. Oysa söylediğimde, öğrenci anlattığım şeyi daha iyi anlıyor, yüzü gülüyor”. “Çocuk, Türkçenin ve Türklüğün kutsandığı bir ortamda kendini giderek daha değersiz buluyor. Ben çok sık olmasa da Kürtçeyi kullanıyorum dersim sırasında, çocukların gözleri parlıyor ben Kürtçe konuşunca…” İstanbul’da bir öğretmen: “Şiirde Türk çocuğu deniyor. Öğrenci ‘neden Türk çocuğu’ diye itiraz ediyor. Tüm çocuklar olmalı…”

Bitlisli bir anne ise; “Valla, çocuklar da anlıyorlar, diyorlar ki: ‘Kürtler gelmiş okula’. Oğlum bana diyor:‘Anne, böyle beyaz tülbentle gelme okula. Sakın, öğretmen seni böyle görmesin. Öğretmenle düzgün Türkçe konuş.. Örnekler devam ediyor..

Peki demokratik ülkelerde durum nasıl?

Kemalist zihniyetin ağır baskısı yüzünden Türkiye “dil” sorununu tam anlamıyla çözemeyen bir ülkedir. Oysa demokratik ülkelerde bu türden sorunlar çok önceleri aşıldı. Örneğin, iki dilli eğitim kültürünün en başarılı örneklerinden biri olarak gösterilen İsviçre’deki 26 kantonun 22’si resmî ola­rak iki dillidir Her kantonun resmî dilinin yanında, ül­kede konuşulan diğer dillerde müfredata dâhil edilmiştir. Bunun yanı sıra üç dilli eğitim veren okullarda mevcuttur. Genellikle okulların bulunduğu çevrede konuşulan dil, bi­rincil dil olarak seçilmiş, ülkede konuşulan diğer diller ikin­cil diller olarak eğitim programına dâhil edilmiştir. Örneğin; Romansça konuşan bölgelerde ilk dil Romansça, ikinci dil ise ülkede konuşulan herhangi bir dil şeklinde programa dâhil edilmiştir. İsviçre dil öğrenmede dünyada en üst sı­ralarda yer almaktadır.

ABD’de, eğitimin yerel olmasına bağlı olarak; eyaletlerin her birinde kendine özgü iki dilli eğitim programları uygulanmak­tadır. Farklı etnik grupların yaşadığı, eğitim gördüğü ve yaklaşık 337 farklı dil in konuşulduğu bu ülkede anayasada geçen resmî bir dil olmamasına rağmen İngilizce, nüfusun yüzde 82’sinin anadili olarak kabul ettiği ve yüzde 96’sının ise ‘iyi’ ya da ‘çok iyi’ konuştuğunu belirttiği dildir. Federal düzeyde ise resmî bir dil yoktur. İngilizcenin resmi dil olarak kabul edilmesi konusunda bazı teklifler sunulmuş, fakat bu tekliflerin hiçbirisi yasayla sonuçlanmamıştır. İki Dilli eğitim yasasını ilk olarak hayata geçiren eyalet, 1839 yılında Ohio olmuştur. İspanya’da ise; 1978 Anayasası’na kadar bölgelerin kendi dillerinde eğitim veremedikleri görülür. 1978 yılında çıkarılan anayasa ile İspanya, 17 bölge ve 2 özerk şehre ayrılmıştır. Bu özerk bölgelerde Baskça, Katalanca, Galiçyaca, Oksitanca konuşulmakta ve bu diller bulundukları bölgelerde resmî dil olarak kabul edilmektedir.

İsveç’te ise; iki dilli eğitim uygulamaları, Eğitim Bakanlığının genel hedefleri doğrultusunda belir­lenmekte ve belediyeler bu genel hedefler çerçevesinde özel hedeflerini belirlemektedir. Belediyeler, azınlıkların eğitiminde yetki sahibi olup, bu konudaki talepleri karşılamakla mükelleftirler. Ancak azınlık dilinde eğitim en az beş ailenin okula başvurması ve öğret­men bulunması koşuluyla gerçekleşmektedir. Sami, Meänkieli ve Romen vatandaşlarda bu şart aranmamakta, bu gruplardan bir kişinin bile başvurması halinde eğitim verilebil­mektedir. İki dilli eğitimde, İsveççe ve istenilen azınlık dili verilmekte, azınlık dili en fazla yüzde 50 oranında müfredatta eğitim dili olarak yer alabilmektedir. Ayrıca, tamamıyla azınlık dillerinde eğitim veren bağımsız okullar da mevcuttur.

Türklerin büyük bir çoğunluğunun aldıkları tekçi eğitimden sebep hâlâ Kürt diline sıcak bakmadıkları bilinen bir gerçektir. Kürtçeye karşı bir önyargının olduğu muhakkak. Bu bakış açısının artık değişmesi gerekmektedir. Çünkü bir ülkede yaşayan insanların değerlerine, giyimlerine, inançlarına, dillerine, mezheplerine, ırklarına ve düşüncelerine saygı duyulmadığı, önyargılı bakıldığı daha da vahimi yasak getirildiği sürece o ülkede barış, huzur ve özgürlük ortamının asla sağlanamayacağı bilinmelidir. Bu bakımdan Türkiye bölünme, parçalanma ve dağılma sendromundan kendini bir an önce kurtarması gerekmektedir.. Türkün, Kürdün, Alevinin, Ermeni’nin vs. bir arada yaşabileceği evrensel insan haklarının geçerli sayıldığı ciddi bir hukuk devletinin inşası elzemdir. Özgürlükçü, çok dilli, çok kültürlü, çoğulcu yeni bir eğitim felsefesine de ihtiyaç vardır..İnsan demokratik ülkelerdeki anadilinde eğitim uygulamalarını okurken gıpta ediyor, imreniyor.Türkiye bu sorunu aşabilecek ciddi bir irade gösterebilir..Üstelik daha fazla vakit kaybetmeden..

Kaynak: Kürdüm Doğruyum Çalışkanım-Kaldırım Yayınları

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar