Ural ATEŞER

MEMLEKETTE "ASIL" OLMAK...
28.04.2015
2770

 Seçim sath-ı maili'ne girildiği şu günlerde aslında söylenecek, yazılacak fazla bir şey yok... Her şey söylendi, her şey yazıldı... Yazılanların ve söylenenlerin değişik biçimde ifade edildiği ve "sahibinin sesi"nin hemen tanındığı bir dönemdeyiz... Bir ifadeyi duyduğumuzda, kimin ifadesi olduğunu tahmin etmek güç değil artık...

"Diyanet neden her inanca eşit olacakmış? Bu milletin dini belli!" başlığını okuduğumda, hiç tereddüt etmeden, "başkan yine neler yumurtlamış" diye mırıldandım kendi kendime... Gerçekten de Erdoğan demiş bunu... Yani bütün Türkiye'yi kendisini seçen ve biraz da seçmeyen Sünnilerden ibaret saymış... Ya da kendisi gibi Müslüman ve Sünni olmayanların, hatta inançsızların Sünnilerin yanında esamisinin okunamayacağını ifade etmiş açıkça... Böylesine her türlü saygı duygusundan yoksun bir arogant tavır da ondan beklenirdi zaten... Kısa zamanda bir istatistiğe ulaşamadım... Hatta böyle bir sağlıklı istatistik var mı onu da bilmiyorum... Ama azımsanmayacak bir "Sünni olmayan Müslüman", Hristiyan ve inançsız vatandaş ve hatta Diyanet İşleri'nden memnun olmayan Sünni vatandaş kitlesinin olduğundan şüphe duymuyorum...

Biraz geriye gidip hatırlayalım... 1920'den itibaren Millet Meclisi üyeliği ve çeşitli hükümetlerde arka arkaya İktisat Vekilliği yapan, Cumhuriyet'in kurucu kadrosuna yakınlığı ve sadakati bilinen ve İstanbul Barosu'nun adına ödül verdiği Mahmut Esat Bozkurt'un şu sözleriyle Erdoğan'ın sözünün akrabalığını görmek için "yakın okuma gözlüğüne" ihtiyacımız yok: "Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. mebusumuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler."  (Cumhuriyet, 19 eylül 1930)

Aynı örneği, bir süre önce ölen bir bilim kadınının "biz bu ülkenin asıllarıyız. Bizim onaylamadığımız hiç bir şey bu ülkede gerçekleşemez" ifadesiyle de zenginleştirebiliriz...

Bozkurt'dan nefret eden ama Erdoğan denince önünde kalkan olanlar, yani onun amigoları buna da bir açıklama bulabilirler... Ama artık kendilerinden başka kimseyi etkilemeleri mümkün değil...

Boşuna nefes tüketmiyoruz... Ülkenin en tepesinde bulunan şahıs tüm ülkeyi temsil etmek istiyorsa, halkın tamamına yakınını kucaklamak zorundadır diye... O makamın adı şimdiki gibi Cumhurbaşkanı, Başkan ya da ne bileyim ne olursa olsun... Mesele o makamın adında değil, adı ne olursa olsun o makamın demokratik ilkeler çerçevesine oturup oturmadığıdır... Erdoğan'ın tayin ve dikte ettiği gündemde, hala "başkanlık olsun mu, olmasın mı"yı tartışanlar onun oyununa geliyorlar... Başkanlık olur da, olmaz da... "Demokrasi olsun mu, olmasın mı" diye tartışmak gerekiyor... Yoksa kim seçilirse o makama demokratik yollarla seçilmiş her şahıs gibi saygıyla karşılanır... Ama memleketin başına "Ali kıran, baş kesen" her hangi birisini, antidemokratik bir anayasadan güç alacak birisini getirecek bir anayasa olursa, o makama seçilecek kişinin adının Tayyip ya da Kemal ya da bilmem ne olmasının ne önemi var...

Daha seçimler olmadan, yepyeni, demokratik ve çağdaş bir anayasadan yana olanlar seçim programlarını gözden geçirmeliler... Rakip siyasi partileri "düşman" değil, "rakip" olarak görüp tartışmayı anayasa üzerinde yoğunlaştırmalılar... "Erdoğan"ı başkan yapmamak üzerine kurulu bir strateji yerine, demokratik bir anayasa stratejisini benimsemeliler... Anayasanın demokratik ve çağdaş olması yolunda çoğunluk partisini sıkıştırma, uzlaşmaya zorlama yönünde çalışmalılar... Anayasa demokratik olduğunda anayasada tarifi yapılmış adı ne olursa olsun bir demokratik makama Erdoğan gelmiş, başkası gelmiş hiç bir şey farketmez... Demokratik olmayan bir anayasanın tarif ettiği, adı ne olursa olsun o makama Erdoğan ya da başkası gelmiş yine fark etmez...

Bunları söylemenin bir faydası olacağını inanın düşünmüyorum... Seçim sahnesinde rol alan aktörler öylesine ezberlemişler ki rollerini, önlerinde aynayla geziyorlar ve böylece kendilerinden başka hiç kimseyi, hiç bir şeyi görmüyorlar...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar