Yasemin ÇONGAR
Etyen Mahçupyan karmaşık bir siyasi durumu bazen tek bir ifadeye sığdırmakta, bazen de konuyu bambaşka bir düzleme çekip, kalıcı bir imajla açıklamakta mahir. Bu hafta Zaman’da –hem de KCK operasyonlarının hikmetini savunan onca yazı arasında— üst üste yazdığı iki makalede operasyonları eleştirirken iki hünerini de sergiledi.
Bugün bu sütunu, Mahçupyan’a ayıracağım. Çünkü bir yandan KCK’nın zihniyetine ve işlevine karşı çıkıp, bu örgütlenmenin “hukuk dışılığını” teslim ederken, aynı zamanda, KCK operasyonunun“hukuki” zaafiyetini ve bu zaafiyetin yol açacağı tahribatı ortaya koyma çabasını enderliği ölçüsünde kıymetli buluyorum.
Mahçupyan, “Mukabil intihar: KCK operasyonu” başlıklı yazısında tam da bunu yaptı:
“KCK operasyonunun yeniden başlatılması yanlış olarak değerlendirilemez, çünkü böyle bir oluşumun hukuk içinde yer aldığını iddia etmek mümkün değil. Ancak bu operasyonların Terörle Mücadele Kanunu’nun içerdiği gizlilik ilkesine sığınması, savunulması mümkün olmayan bir durum… KCK operasyonlarının halen yürütülme biçimi, şeffaflıktan uzak kalmak isteyen bir siyasi iradenin varlığını akla getiriyor… Hükümetin yapabileceği basit bir değişiklikle operasyonun şeffaf hale gelmesi ve kamuoyunca en azından sapla samanı ayıracak şekilde takip edilebilmesi mümkün kılınabilirdi. Dolayısıyla, aslında tam da bundan çekinildiği, çünkü sapla samanın gerçekten de birbirine karıştığı tahmini gerçekçi bir değerlendirme haline geliyor… Kamuoyunun bilgisiz bırakıldığı bir ortamda, hükümetin veya kolluk kuvvetlerinin kendi ‘iyi niyetlerinden’ emin olmamızı istemeleri gülünç olur ve ancak otoriter rejimlerde karşılık bulabilir.”
Mahçupyan, bu hukuki zaafın siyasi sonucunu ise bence mükemmel bir tarif olan “mukabil intihar”ifadesine sığdırmıştı:
“Bu operasyonlar hükümetin Kürt meselesindeki açılımcı tutumunu anlamsızlaştırma tehlikesi taşıyor ve AKP’nin eline geçmiş olan manevi üstünlüğü hızla eritiyor… Devletin bu yapılanmayı görmezden gelmesi beklenemez. Ama bu işi nasıl yaptığınız, kafanızdaki ‘çözümün’ ne olduğuna dair bir işarettir ve şu âna kadarki uygulama, hükümetin bütün iyiniyet yansıtan söylemine karşın bu meseleyi eşitlik temelinde şeffaf bir duruşla karşılamaya hazır olmadığını söylüyor. PKK Silvan’da bir hamlede intihar etmişti… Devlet de KCK operasyonlarının gizliliği sayesinde kendisini her gün zehirliyor.”
Bu satırların Zaman’da çıktığı gün, ben burada, “Türkiye’deki varlığı ve faaliyetleriyle KCK, iddia edildiği gibi siyasallaşmayı, normalleşmeyi kolaylaştırmayan, aksine siyasi çözümü öteleyip, şiddetin lojistiğini sağlayan bir işlev üstlendi” demiş ama KCK operasyonlarının halihazırdaki pervasız haliyle, “farklı istikametten gelerek, tam da aynı işlevi üstlenen bir hamle” olduğunu yazmıştım. Tepkiler şaşırtıcı değildi; operasyonları sahiplenen“cemaat” de, operasyonların hedefindeki örgüt ve her meşrepten sempatizanlarının oluşturduğu“cemaat” de öfkelendi. Her iki cenahtan aldığım mesajların özünde, “Devlet ile PKK/KCK’yı nasıl eşit tutarsın” itirazı vardı. Cevap verebildiklerime şuna benzer notlar yazdım: “Devletle örgüt arasında hukuki bir eşitlik ya da siyasi bir simetri yok. Ama aynı insani talepleri hem devlete hem PKK’ya yöneltebiliriz. PKK’nın ahlaksız bir tercihle tırmandırdığı şiddete karşı çıkarken, devletin de ölüme endeksli bir stratejiye saplanmamasından yanayım. Hukuksuz KCK’nın siyaseti tıkayıp şiddetin lojistiğini sağlamasını eleştirirken, hukukiliği şüpheli KCK operasyonunun da siyaseti tıkayıp, şiddetin önünü açabileceğini görmek gerekiyor. Ölümleri durdurmayı zorlaştıran her adıma karşıyım.”
Sonra baktım, Mahçupyan dünkü “Basiret ve Şehvet başlıklı yazısında meramımı benden daha iyi anlatmış, üstelik bunu akla kolay gelmeyecek bir analojiyle, İbrahimî dinlerin insani hasletleri erkekle kadın arasında paylaştırdığını, erkeği özsel olarak “hoyrat, kadını ise “kurnaz ve tahrikkâr”addettiğini hatırlatarak yapmıştı:
“Kadınların akıl karıştırıcı bir yönü vardı ve bu durum erkeğin hakikat üzerinde yoğunlaşmasını engelleyebilirdi… Bana öyle geliyor ki, devlet- PKK ilişkisinde devleti bir tür erkek, PKK’yı ise kadın olarak içselleştirmeye yatkın bir bakışımız var. Yani PKK’nın tahrik ve fitneleri olmasa, devletin doğruları yapacağı kesin ama maalesef PKK’nın özüne sinmiş olan kurnazlık ve riyakârlık devletin olumlu tutum almasını önlüyor. Belki zaman zaman devlet de yapmaması gereken bazı şeyleri yapmakta ama bunu da erkek hoyratlığı bağlamında açıklayabiliriz…”
Benim okurlarla aramdaki “devlet-PKK hiyerarşisi” tartışmasına ise başka bir yerinden dokunuyordu Etyen’in yazısı:
“Hukuksal açıdan elbette bu iki kurum arasında bir eşitlikten söz edilemez. Ancak bu kurumların her ikisinin de ‘insan’ denen varlığın altında olduğu bir başka değerler hiyerarşisi daha var. Burada sorun, söz konusu kurumların tercih ve kararlarının ne denli insanî olduğu ve insanların sahip olması gereken evrensel haklara ne denli riayet edildiği… PKK’nın cinayetleri ile devletin en azından bazı uygulamalarını ille de bir hiyerarşi içine oturtmak gerekmiyor. Bir hoyratlığın sebebini karşı tarafın davranışında bulmak, o hoyratlığı hafifletmiyor.”
Ve tabii, bu keyfiyetin KCK operasyonlarını ilgilendiren bir yönü vardı:
“Bunun anlamı devletin KCK operasyonlarında sergilediği tavrın binilen dalın kesilmesi olduğudur. PKK cinayetlere başladığında, bunun bir zorunluluk değil, tercih olduğunu ve ne siyaseten ne de ahlaken kabul edilebilir olmadığını öne sürmüştük. Aynı durum devletin KCK operasyonu için de geçerli... KCK gibi bir örgütlenmeye karşı operasyon yapılmasında bir sorun yok. Ama o operasyonun şimdi yapıldığı gibi yapılmasında büyük sorun var. Çünkü devlet basiretini kaybetmiş bir ‘erkek’ gibi etrafını yıkıp dökerken, ‘kadının fitnelerine’ işaret etmesi tatmin edici bir açıklama değil… Tahrik unsurunu tümüyle yok sayamayız... Ama görünen o ki erkeklerin hoyratlığı çoğu zaman kendi güçlerine duydukları şehvetle de beslenebiliyor ve kadını ‘insanın ötekisi’ kılan bir boyut kazanabiliyor. Umarız Kürt meselesi öyle bir noktaya gitmez...”
Umarım, hükümet Mahçupyan’ın uyarısı üzerinde düşünmüştür, düşünecektir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012