Yıldıray OĞUR
Amerikan halkının en çok izlediği haber kanallarından NBC’deki öğlen haberlerinde, kanalın meşhur anchorlarından Ali Welshi, stüdyodaki ekranın başına geçti ve tane tane seyircilere anlatmaya başladı: “Şimdi size kim olduklarını anlatmak istiyorum.”
Ekranın tepesinde “Kürtler” yazıyordu. Altında ise “Kürtler kimdir?”
Britannica Ansiklopedisi ve New York Times’a dayandırılan müthiş bilgiler şöyle sıralanmıştı:
“Etnik ve linguistik bir grup. 25-30 milyon nüfusları var. 74 bin millik bir alana yayılmış durumdalar.”
On binlerce kilometre öteden manzara işte böyle görünüyor. BBC’de, CNN’de de günlerdir benzer “Kürtler kimdir” haberleri yapılıyor.
O yüzden Batılı gazetecilerin, siyasetçilerin hatta uzmanların “Türkiye’nin Suriyeli Kürtler’e saldırdığı, operasyon düzenlediği” haberlerinin yorumlarının altına, üstüne “Kürtler değil, PKK” diye düzeltmeye çalışmanın, İngilizce hazırlanmış YPG’nin aslında PKK ile aynı şey olduğunu anlatan dokümanları paylaşmanın pratikte pek bir karşılığı yok.
Günlerdir Amerikan televizyonlarında, gazetelerinde “Kürtlere ihanet etti” diye yerden yere vurulan Trump’ın tepkileri bastırmak için “Kürtler bize Normandiya Çıkarması’nda yardım etmedi” demesi de hayatında ilk kez duyduğu Kürtlere Amerika’nın neden ihanet ettiğini anlamaya çalışan sıradan Amerikalılar için bu o kadar aptalca bir bilgi olmayabilir.
Karşımızda sadece kasti çarpıtmalar, düzeltilince değişecek bilgi eksikleri yok. Hepsini algı operasyonları, Türkiye düşmanlığıyla da açıklayamayız. Mesele Türkiye’nin kamu diplomasisini iyi yapamaması, İngilizce olarak her yerde derdimizi anlatamamak de değil.
Çünkü esas sorun algılarda değil, gerçeklerde.
Özellikle de son beş yılda bölgemizde olan bitenlerin dünyada algılanışıyla bizim tarafımızdan algılanışı arasında açılan makasta.
Bir Amerikalı, bir İngiliz, bir Fransız, bir Belçikalı, bir Kanadalı, bir Avusturalyalı için resim çok net.
Son beş yılda bütün bu ülkelerin metrolarında, havaalanlarında, marketlerinde, mizah dergilerinde, cafelerinde, maraton koşularında, konser salonlarında barlarında, maç çıkışlarında, kiliselerinde, sinagoglarında katliamlar yapmış, haritada Suriye’nin yerini dahi göstermeyecek yüzlerce kişiyi öldürmüş, Hristiyanları ve Yahudileri açık hedef olarak gören radikal bir terör örgütü var ortada; IŞİD.
Bu örgüt neredeyse Hollywood yapımı prodüksiyonlarla yıllardır Batılı gazetecilerin, askerlerin kafalarını kesmiş, onları yakmış, bunların görüntülerini frapan prodüksiyonlarla internette yayınlamış, bazı cinayetleri çocuklara işletmiş acımasız bir terör örgütü. Bu örgüte Batılı ülkelerden yüzlerce genç erkek ve kız da gidip katılmış. Bütün bu katılımlar yıllarca gazetelerde, televizyonlarda sosyal bir sorun olarak tartışılmış.
Musul’dan Halep’e kadar bir hilafet devleti kurmuş, uzun sakalları, yüzlerini kapatan kapkara kıyafetleriyle korku salan, çocukları bile canlı bomba olarak kullanabilen bu örgütün karşısında Suriye’de ve Irak’ta varlık gösterebilecek bir güç kalmamış. Hiçbir ülke de askerlerini Suriye’ye indirip, IŞİD’le göğüs göğüse savaştırmak istememiş.
İşte bu noktada Suriye’de bu zor görevi ideolojik olarak da IŞİD’e ters olan, Suriye iç savaşında kendi topraklarını savunmak için silahlanmış Suriyeli Kürtler üstlenmiş.
Radikal bağnaz İslamcı militanlara karşı, başı açık kadın militanları olan Suriyeli Kürtler, ABD ve Avrupa tarafından IŞİD’le savaşması için eğitilmiş, donatılmış, havadan destek verilmiş, onlar da binlerce kayıp vererek, gerçekten de IŞİD’i sahada yenmişler, Rakka’yı ele geçirmişler.
Amerikalı, Avrupalı askerler yerine ölerek, ABD’de ve Avrupa ülkelerinde katliamlar yapmış bir örgütü yok etmişler.
Uzaklardan bakan bir Amerikalı ve Avrupalı için hikaye bu kadar.
O yüzden bu hikayede kendileri yerine, düşmanlarını yenmiş bu silahlı gücün adının ne olduğuyla, hangi terör örgütünün uzantısı olduğuyla ilgilenmiyor, onlara Suriyeli Kürtler diyorlar. O yüzden Türkiye’nin onlara karşı bir askeri operasyon yapmasına da tepki gösteriyorlar, Trump’ı da bu yüzden ihanet etmekle suçluyorlar.
Ama onların bencilce ilgilenmediği, görmediği kısım Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü Suriye iç savaşında Suriyeli Kürtleri örgütleyen, silahlandıran, onlardan bir ordu oluşturan ve yöneten esas örgüt PKK.
100 yıllık Kürt meselesinin sonuçlarından biri olan, 40 yıldır Türkiye’nin savaştığı, binlerce insanın ölümüne neden olmuş bir terör örgütü. YPG’nin kadın militanları Batılı moda dergilerinin kapaklarını süslerken, PKK’lı kadın canlı bombalar Kızılay’da otobüs duraklarında katliam yapıyordu.
60 yıllık NATO üyesi Türkiye, müttefiklerinin kendisinin düşman olarak kabul ettiği bir örgütle Suriye’de IŞİD’e karşı ittifak yapmasını, bu terör örgütünün yönettiği sınır boyunda kurulan özerk bir yönetimi istemiyor.
Ama üç yıl boyunca Asya’dan Amerika’ya, Afrika’ya 20 ülkede 70 kanlı terör saldırısı yapmış bir örgütü yenmiş YPG’yi de Türkiye dışında hiç bir ülke terörist olarak görmüyor, böyle adlandırmak istemiyor.
Birbiriyle bir araya getirilmesi çok zor iki farklı algıdan bahsediyoruz.
Ama Türkiye bu pozisyonda yalnız, o yüzden ortam buna çok müsait olmasa da, hamaset dışında söz söylemek riskli olsa da oturup neden yalnız kaldığını konuşmak gerekiyor.
Birincisi evet PYD ve YPG’yi, PKK kurdu ve yönetiyor. Biraz tarihi ve sahayı bilen, gerçekleri eğip bükmek istemeyen herkes bunun farkında.
PKK, 1979’dan beri Suriye’de var. Öcalan 19 yıl Şam’da yaşadı, örgütünü buradan yönetti, PKK Kandil’den önce Beka Vadisi’ndeydi. Suriyeli Kürtler arasında PKK hep popüler bir örgüt oldu. Ama tek örgüt değildi. Barzani’nin KDP’si 50’lerden beri Suriye’de örgütlü. Barzani ayaklanmalarında Suriye’nin Kürt bölgesi de kullanılmıştı. Ama Suriye iç savaşında, savaş konusunda daha tecrübeli olan PKK, Şam rejimiyle de işbirliği kurarak diğer grupları zamanla tasfiye etti, Suriyeli Kürtleri silahlandırarak YPG’yi kurdu.
Bir kısmı çocuk yaşlarında olan on binlerce Suriyeli Kürt, YPG ile 2011’den bu yana Suriye iç savaşında kendi yaşadıkları yerleri diğer silahlı gruplara karşı koruyor.
YPG’nin Kandil’den yönetildiğine kuşku yok. Zaten başında da Öcalan’ın Şam’dayken yanında kalan, evlatlığı, eski PKK Avrupa Sorumlusu Şahin Cilo var. Rojava’da kurulan devletin resmi ideolojisi Apoculuk.
Ama YPG, aynı zamanda Suriye iç savaşında silahlanmış diğer Suriyeli Arapların örgütleri gibi artık Suriyeli Kürtlerin yerel ordusu. On binlerce silahlandırılmış erkek, kadın, gençten bahsediyoruz. O yüzden YPG ile savaşmakla Suriyeli Kürtlerle savaşmak arasında sınırlar belirsizleşiyor. Bir de dağ, tepe olmayan, dümdüz bir araziden bahsediyoruz. O yüzden çatışmalar yerleşim yerlerinde oluyor. Bu da operasyonu siviller açısından riskli hale getiriyor.
Algılar arasında makası açan bir diğer etken Türkiye’nin IŞİD meselesine olan mesafesi. Türkiye, Suriye meselesinde önce Esad’a karşı bir tutum aldı. Açık kapı politikasıyla Türkiye Suriye’ye geçip Esad’a karşı savaşmak isteyenlere bir yol oldu. IŞİD de bu yolu kullandı. IŞİD, Türkiye için en başta bir tehdit oluşturmadı.
Ama sonra Türkiye, IŞİD’in en kanlı katliamlarına sahne oldu. Ankara’da, Diyarbakır’da mitinglerde, Suruç’ta kültür merkezinde, Antep’te düğünde, Sultanahmet’te, Beyoğlu’nda, yılbaşı gecesi Reina’da IŞİD büyük katliamlar yaptı.
Ama bu katliamlar Türkiye’nin, Batılı ülkeler gibi Suriye’de kendisine esas birinci tehdit olarak IŞİD’i görmesine yetmedi. Türkiye için Esad ve PKK uzun süre daha öncelikli tehdit olarak kaldı. Bu yüzden Ankara, IŞİD’e karşı kurulan koalisyona girmekte direndi, Obama’nın kimyasal saldırıya rağmen Suriye’ye askeri müdahalede bulunmayacağını deklere etmesinden sonra, IŞİD’e karşı Türk ordusunu sahaya sürme tekliflerine de haklı olarak karşı çıktı. Bu da Türkiye’nin IŞİD’e karşı pozisyonunu flulaştırdı, Batılı ülkeler içinse Suriye’de esas mesela IŞİD haline geldi.
Türkiye’nin Kürtlerle olan ilişkilerinde yaşanan kırılmalar Türkiye’ye karşı algıları değiştiren bir diğer etken.
En büyüm kırılma 2014’de IŞİD Kobani’ye saldırdığında yaşanmıştı. Türkiye, sınıra doğru kaçan Kürtlere kapıları bir kaç saat açmadı bu saldırıya karşı herhangi bir adım da atmadı ama ABD, uçak ve füzelerle gelip IŞİD mevzilerini vurdu. Bu Kürtler ile Türkiye arasında bir kırılma yarattı. Sadece dışarıdaki değil, Türkiye cumhuriyeti vatandaşı Kürtler de, komşu Kürtlere yardımda geciken kendi devletlerini sorguladı, bu Kürt milliyetçiliğini yükseltti 6-8 Ekim’de kanlı sokak olayları oldu.
Kürtlerle ilişkiler bağlamında bugün operasyonun yapıldığı konjonktür de Türkiye’ye yönelik bakışı doğrudan etkiliyor. İçeride çözüm süreci yok artık, HDP’nin genel başkanı ve milletvekilleri hapiste, daha bir kaç ay önce seçilmiş belediye başkanlarına yönelik kayyımlar atandı. 2017’de referanduma karşı Ankara’nın aldığı sert tavır yüzünden Irak Kürdistan yönetimiyle de Türkiye’nin ilişkileri bozuk. Türkiye’de terör olaylarında bir azalma var, 2015’deki gibi hendek terörü, sivil katliamları yaşanmıyor, Suriye’den kaynaklı somut bir terör tehdidi de bulunmuyordu. Bütün bunlar üst üste gelince Suriye’ye müdahalenin sadece PKK’ya YPG’ye karşı olduğunu Türkiye’de ve Türkiye dışında yaşayan Kürtlere anlatmak kolay değil. Bu operasyonun 2014’deki gibi bir kırılmaya neden olması, Kürt milliyetçiliğini yükseltecek bir etki yapması mümkün.
Üstelik Türkiye, 90’lardan bu yana Irak’a ve son yıllarda Suriye’ye yönelik, teröre karşı onlarca kez sınır ötesi operasyonlar düzenlemiş bir ülke. Ama bu operasyon neredeyse ordumuz Misak-i Milli topraklarına dönüyor havasında, mehter marşları, camilerden okunan selalar eşliğinde yapıldı. Dışişleri Bakanı bile üniformalı poz verip, üst düzey siyasetçiler olan bitene savaş dedi, operasyonu eleştirilenler, muhalif haberler yapanlar hemen gözaltına alındı.
Zaten Türkiye’de demokraside, medya özgürlüğünde, hukuk alanında yaşanan gerilemeler Türkiye’nin sözünün değerini ve inandırıcılığın azaltmış durumda. Bir de buna hem ABD’de hem de Batılı ülkelerde bir nefret objesine haline gelen Trump’ın desteği de eklenince, ona karşı olan çevrelerin de okları Türkiye’ye dönmüş oldu.
Ve ortaya bu manzara çıktı. Türkiye haklı bir mücadelede, yalnız kaldı.
Ama bu haksız algıyı değiştirmenin tek bir yolu var, algıyı yaratan resmin gerçeğini değiştirmeye çalışmak...
Belki işe “Türkler ve Kürtler doğal düşman, 200 yıldır savaşıyor” diyen cahil Trump’a kızdığımız kadar, bu sözleri onun ağzına verdiğimiz için kendimize de kızarak başlayabiliriz.
Neden bu coğrafyada sorunlarımızı çözmeyi başaramadık da binlerce kilometre ötedeki bir ülke aramıza böyle girebildi, bugün neden sınırın iki tarafında birbiriyle akraba olan ailelerin yaşandığı komşu Nusaybin ve Kamışlı’da insanlar ölüyor.
Belki bu heyheyli günlerde değil, ama daha serinkanlı bir zamanda bu sorular üzerine düşünmeye başlamak, algılara karşı Don Kişot gibi mücadele etmekten daha fazla işe yarayacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025