Yüksel TAŞKIN
Ergenekon davasının başlamasıyla gerileme belirtileri gösteren ulusalcılık, yeniden yükselişe geçmiş görünüyor. Büyük kentlerde belirli bir ağırlığı olan sol ve liberal demokratların, Anadolu’da pek fazla karşılıkları yok. Kürt hareketinin güçlü olduğu iller dışında, eskiden sol hareketlere yakın kesimler de kendilerini ulusalcı reaksiyonerliğin diliyle ifade etmeye yönelmiş görünüyorlar. Taşrada sol ve ulusalcılık arasındaki mesafe kapanıyor.
Büyük kentlerde herkesin kendisini güçlü hissedeceği alanlar olmasına rağmen, taşrada yaşayan modernist-laik çevreler, muhafazakâr yeni seçkinler karşısında giderek etkisizleştiklerini hissederek, reaksiyoner söylemlere açık hâle geliyorlar. Tüm bu söylenenler ulusalcı gazete ve televizyonların artan tiraj ve popülerliğinden de takip edilebilir. Yine Hürriyet ve Milliyet gibi “ana akım” gazetelere düşen okur yorumlarında da ulusalcı bakış açısı etkilerini hissettiriyor. Türkiye’de eğitimli çevrelerin önemli bir gövdesi, ulusalcı tezlerden bir biçimde etkileniyor.
Genel hatlarıyla iki tür ulusalcılıktan bahsedebiliriz: Malum siyasi aktörlerin daha sert bir içerik kazandırmaya çalıştıkları ulusalcılık ve ulusalcılıkla (sosyal) demokratik tezleri eklektik biçimde savunan daha yumuşak bir ulusalcılık.
Türkiye’de sadece ulusalcı kesimle sınırlandırılamayacak çok geniş bir çevre, mevcut “Hükümet” ve “Yargı” kurumları tarafından mağdur edildiklerine inanıyor. “Yargı”nın siyasallaşmasına dair inanç, adaletsizlik ve mağduriyet hissini derinleştiriyor. Sözgelimi Aleviler, temel haklarının tanınması bir yana, “Devlet”ten giderek daha fazla dışlandıklarına inanıyorlar. Toplumda bu adaletsizliğin açık hedefi olduğuna inanılan veya buna karşı inatla mücadele eden isimlere sempati oluşuyor. Bu kesimler, laik-Batıcı sermaye çevrelerinin denetimindeki ana akım medyada, mevcut iktidara yönelik dik bir duruş sergilenmediğine inanıyorlar. Daha da önemlisi buralardaki “muhalif” isimlerin 2011 seçimlerinden sonra tek tek temizlendiklerinin de farkındalar. Türkiye’nin laik-Batıcı seçkinleri, ayrıcalıklarını korumak adına edilgen bir duruşu tercih ederken, iktidarın olumsuz müdahalelerine karşı daha savunmasız olanlar, yalnız bırakılmalarına öfke duyuyorlar.
Aslında buraya kadar söylenilmek istenen çok açık: Ciddi bir muhalefet boşluğu var ve bu nedenlerle mücadele azmi kuvvetli, ama mücadele söylem ve araçlarının başarı şansı olmayan ulusalcılık yeniden güç kazanıyor. Ulusalcılığın güçlenmesinin en fazla zorladığı partinin CHP olduğu açık. Parti yönetimi, ulusalcı reaksiyonerlikten daha proaktif bir yönelime girmeye çabaladığı bir dönemde, ulusalcılığın kendi tabanındaki tesirlerini dengelemek zorunda kaldı. Üstelik AKP de bu ikilemin farkında ve CHP’yi, 29 Ekim kutlamalarında olduğu gibi, sürekli ulusalcı reaksiyonerliğe veya törenselliğe kilitlemek ve farklı kesimlere açılmasını engellemek istiyor. Önümüzdeki üç seçimde de AKP’nin bu stratejiye yaslanacağını öngörmek zor değil.
Ulusalcılığın güçlenmesi aslında bir kısır döngüyü de beraberinde getiriyor: Barındırdığı militan laiklik anlayışı ve reaksiyoner- izolasyoncu milliyetçiliği nedeniyle, hem dindar kesimleri hem de Kürtleri uzaklaştırıyor ve CHP’yi “yüzde 25”e sıkıştırıyor. Başka bir ifadeyle, ulusalcılık hep aynı çember içinde etkisini arttırırken, yüzde 75’lik büyük çembere ulaşılmasını da imkânsızlaştırıyor. Kürtleri ve mütedeyyinleri yeniden kazanmak zorunda olan sol partilerin en büyük açmazları da bu.
Tam da bu nedenlerle, sol ve liberal demokratların, ulusalcılık dalgasına sert bir siyasal içerik vermek isteyen ve aynı suda defalarca yıkanmaktan bıkmayan siyasi aktörlere karşı ideolojik mücadele yürütmeyi önemsemeleri gerekiyor. Bu tarz ulusalcılığın kendi etki alanına sokmak için ciddi çaba harcadığı, ulusalcılıkla (sosyal) demokratik tezleri eklektik biçimde savunan duruşun muhatap alınması gerekiyor. Hayat tarzı itibarıyla liberal, genel siyasi yönelimleri açısından demokratik tezlerle otoriterlik arasında salınan bu kesimlerle ideolojik etkileşime girmek, zor ama bir o kadar da gerekli. Ancak böyle bir çaba göze alındığında “yüzde 25”lik çemberin dışındaki hayatla temas edilmeye başlanılabilir...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.04.2024
15.12.2019
26.07.2019
18.12.2017
27.09.2017
19.09.2017
10.08.2017
27.07.2017
10.07.2017
26.06.2017