Yüksel TAŞKIN
HDP’nin seçime parti olarak girme kararı üzerine uzun süredir bir yazı yazmaktan kaçındım. Bu konuda çıkan analizleri okumak, verilen demeçleri tartmak istedim.
Konuyla ilgili iki yazı özellikle beni etkiledi. Bekir Ağırdır’ın T-24’te kaleme aldığı “HDP ve baraj“ veMurat Paker’in yine aynı sitede kaleme aldığı, “HDP’nin baraj sınavı: riskler ve imkânlar” başlıklı yazıları.
Ağırdır, siyaseten HDP’nin Türkiyelileşme hedefi doğrultusunda attığı bu adımı anlamakla beraber, partiye seçmen davranışıyla ilgili dostça uyarılarda bulunuyor. Kürtler arasındaki siyasal kutuplaşmanın epeyce sert olduğunu vurgulayan Ağırdır, “7 Haziran genel seçimlerinde katılımın yine yüzde 80’ler mertebesinde olacağını varsayarsak kabaca 45-46 milyon geçerli oy içinde HDP’nin 4,6 milyon oy eşiğini aşması” gerektiğini vurguluyor.
HDP-BDP çizgisinden adayların girdiği üç seçime; yani 2011 genel, 2014 yerel ve 2014 cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını anımsayalım: 2,4 (2011), 2,9 (2014 yerel) ve 3,6 milyon (2014 Cumhurbaşkanlığı). Barajı aşmak için gereken 4,6 milyon oya nasıl ulaşılacak? Ağırdır’a göre HDP’nin en büyük sekiz metropoldeki oylarını neredeyse üç kat artırması gerekiyor. Okurlar, bu hedefin oldukça güç olduğunu teslim edeceklerdir.
Murat Paker, Ağırdır’ın bahsettiği risklerin farkında ama yine de iyimser: “Toplumun HDP’ye hiç oy vermeyecek kesimleri bile Demirtaş’ın duruşunu, kıvrak zekâsını, mizahi üslubunu açıktan ya da örtük takdir ediyorlar; mevcut liderler içinde yeniyi temsil eden tek liderin Demirtaş, yeni bir söz söyleyen tek partinin de HDP olduğunu en azından sezinliyorlar. Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu şu kavşak noktasında bunlar büyük avantajlar.”
Paker’in HDP’ye atfettiği misyonun başarılı olmasını ben de istiyorum. Bunun CHP dâhil diğer sol aktörleri olumlu yönde değişime zorlayacağına da inanıyorum. Ama bu stratejinin neden sadece parti olarak seçimlere girilmesiyle mümkün olabileceğini anlamakta zorlanıyorum.
Tüm bu analizlerde benim anlamadığım bir husus var: HDP, bağımsız adaylarla seçime girse ve gösterdiği adaylarla ve kullandığı söylemlerle Türkiyelileşme hedefinin peşine düşse ne değişir? Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yakaladığı algı ve dolaşıma soktuğu kucaklayıcı söylemin muhafaza edilebilmesi için seçime mutlaka HDP olarak mı girilmesi gerekiyor? Burada doğallaştırılmaya çalışılan bağlantıyı anlamakta zorlanıyorum doğrusu.
Ağırdır’a göre, “Selahattin Demirtaş’ın (son seçimde) aldığı oy ve bu oyların illere dağılımı esas alınırsa baraj geçilebilse bile milletvekilliği sayısı en fazla 5-6 milletvekili artmaktadır. Yani HDP’nin barajı geçebileceği oyu yalnızca bölgesindeki artışla sağlaması anlamlı milletvekili sayısı değişikliği üretmeyecektir.” Bu da demektir ki, sadece barajı geçek değil, metropollerde önemli oy artışı yakalayamamak durumunda kazanılan milletvekilliği sayısı da 50 civarını aşamayacaktır.
Şimdi eğer temel meselelerden birisi vekil sayısını katlamaksa bunun zorluğu soğukkanlı analizlerde zaten ortaya çıkmaktadır. Ama bazı HDP’lilerin söylediği gibi önemli olan vekil sayısı değilse, bu durumda bağımsız da girilebilir seçimlere? Nitekim daha önce girilmiştir ve her seçimde bu strateji artan bir başarıyla uygulanmıştır.
Matematik bazen acıtır. Şimdi iki seçenek sunalım: 36 vekil kazanmakla; sıfır veya 50 vekil kazanmak arasında bir tercih yapılmalıdır.
Bana göre HDP, yüzde on barajıyla son defa seçimlere girdiğini deklare ederek, bu seçimde bağımsız adaylarla alabileceği en fazla oyu almaya odaklanmalıydı. Bunu yaparken de, diğer siyasi aktörleri zorlayan söylemini daha da geliştirmeye, yaygınlaştırmaya odaklanmalıydı. Partinin Türkiye partisi olmak adına yapacağı, yapabileceği asıl sıçramanın bir sonraki seçime bırakılması hedeflenebilirdi.
AK Parti’nin yeni anayasa yapımında barajı korumak isteyen MHP’yle ittifak yaptığını düşünün. HDP’nin olmadığı bir meclisten çıkan anayasada barajın korunması sürpriz olmaz. HDP’nin baraja takılarak istemeden de olsa AK Parti’nin ekmeğine yağ sürme ihtimali ve Türkiyelileşme hedefi arasındaki gerilim de mutlaka dikkate alınmalıdır…
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.04.2024
15.12.2019
26.07.2019
18.12.2017
27.09.2017
19.09.2017
10.08.2017
27.07.2017
10.07.2017
26.06.2017