Erol KATIRCIOĞLU
Kimileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriterleşmesi iddiasını, “ya halkın diktatörlükten hoşlanması ya da halkın diktatörlükle demokrasi arasındaki farkı bilmeyecek kadar cahil olmasıyla” açıklanabileceğini söylüyor. Buradan da her iki önermenin gerçeklerle örtüşmediği ve bu nedenle de bu iddianın aslında bir “Beyaz Türk” iddiası olduğu ileri sürülüyor.
Gerçekten de Erdoğan’ın 12 yıl boyunca toplumdan destek gördüğünü göz önüne aldığımızda, aynı Erdoğan’ın “otoriter” olduğunu söylemek, “ya toplumun otoriter bir kişiyi iktidarda görmek istemesiyle ya da toplumun ‘cahil’ olmasıyla” açıklanabileceği ortada. Ama doğrusu bu iki öneri dışında hiçbir başka olasılığının olmadığını ileri sürmek doğru olmadığı gibi tartışmanın da en önemli boyutunu atlamak anlamına gelir.
Bu olasılık da, toplumda “kimlik siyasetinin” baskın olduğu bir sosyolojiden dolayı Erdoğan’a verilen oyların büyük çoğunluğunun Erdoğan’ın dillendirdiği İslami bir hayat tarzına (yani İslami kimliğe) verilmiş olabileceği olasılığıdır.
Bu çerçeveden baktığımızda Güney Afrika’da olan bitenlerle bizde olan bitenler arasında ilginç paralellikler kurmak mümkün. Sosyolojisinde “kabile” olgusunun derin bir biçimde yer aldığı Güney Afrika’da 1994’de başlayan demokrasi deneyimi aslında “kimlik siyaseti” üzerine yalpalayan bir serüvene sahip. Mandela’nın başkanlığında seçimlere giren ANC (Afrika Ulusal Kongresi) bir tür siyah kimliğin koalisyonu olarak oyların yüzde 62’sini alarak iktidara gelmiş ve o tarihten itibaren de hala aşağı yukarı benzer oylar alarak iktidarda kalmaya devam etmektedir.
Bu arada gerek beyazlar ve gerekse siyahlar arasında farklı siyasi parti girişimleri olsa da en büyük siyah koalisyonu olarak ANC’nin olduğu ve bu partinin de “siyah kimlik” üzerine siyaset yürüttüğü bu ülkeyle ilgili yapılabilecek en temel gözlemlerden biri. Özellikle 2009 yılından bu yana ANC’nin başında bulunan, Mandela’nın yakın arkadaşı Jacop Zuma’nın kendisine yönelik çeşitli yolsuzluk ve taciz iddialarını otoriter bir biçimde bastırması ve uyguladığı politikaların “siyahları kayıran” politikalar olması ülkedeki siyasi bunalımın da temel nedeni.
Bunları anlatmamın nedeni ise her ne kadar farklı sosyal yapıları ve tarihi geçmişleri olsa da AKP ve ANC’nin “hakim parti” olarak uzun yıllar iktidarda olmalarının temel nedeninin her iki partinin de “kimlikler” üzerine inşa edilmiş partiler olması ve başarıları da dayandıkları “kimliklerin” toplumda geniş bir nüfusa sahip olmalarından kaynaklanan partiler olmasıdır. Bu nedenle de toplumun Erdoğan’a olan eğilimi, bireyleşmiş bir toplumun siyasi davranışını değil tam aksine deyim yerindeyse “kabile” üyeleri gibi davranan ve toplumda sayıca üstün olan İslami kimlik mensuplarının eğilimleridir. (Buradan tabii ki “kabile üyeleri gibi davrananların” yalnızca İslami kesim mensupları olduğu sonucu çıkarılmasın, diğer toplum kesimlerinin de benzer şekilde davrandıklarını varsayıyorum).
Bu nedenle de Erdoğan’a olan toplum desteğini, “ya toplumun otoriter bir lider aradığı ya da toplumun cahil olduğu” gibi her ikisi de doğru olmayan düşünceler üzerinden değil ama toplumun sosyolojisinin “kimlik siyaseti” yapmaya elverişli oluşuyla açıklamak da mümkündür. Üstelik bu yaklaşım topluma doğrudan bakıp toplumu anlamayı daha da basitleştiren bir yaklaşımdır. Kabilelerden oluşan bir toplumun önüne demokrasi olarak sandık konduğunda nasıl ki en yüksek nüfusa sahip kabilenin başının iktidara gelmesi kaçınılmazsa, tıpkı onun gibi seçmen tercihlerinin “kimlikler” üzerinden şekillendiği bir toplumda sayıca üstün kimliğin siyasi liderinin iktidara gelmesi de aynı şekilde kaçınılmazdır. Bütün bunların ise demokrasiyle pek bir ilgisi yoktur. Eğer ülkede gerçek anlamda bir demokrasi yaratılmak isteniyorsa bütün kimliklerin harmanlandığı bir siyasi anlayışın yaygınlaştırılması birinci öncelik olmalıdır. Kürt meselesi denilen mesele de bundan başka bir şey değildir. Konuya devam edeceğim...
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.07.2025
19.06.2025
29.05.2025
21.05.2025
13.05.2025
1.04.2025
6.03.2025
20.02.2025
12.02.2025
5.02.2025