Erol KATIRCIOĞLU

Erol KATIRCIOĞLU
Erol KATIRCIOĞLU
Tüm Yazıları
Mağdurları konuşmak
26.11.2011
2673

Dün İshak Alaton’dan bir mail aldım. Perşembe günkü yazımda “ceberut devletin” kara yüzlü adamları yalnızca Dersim’de çocukları derelerde boğmadılar, benzer işleri sosyalistlere, komünistlere, benzer işleri Kürtlere, dindarlara da yaptılar” cümlemde kendilerini unutmuş olduğumu yazmış.


“Az da olsak, biz de hâlâ buradayız. Eşitlik isteriz”
demiş. İki hafta önce Dr. Cem Sofuoğlu, Prof. Dr. Ergun Özbudun ve Prof. Dr. Serap Yazıcı ile birlikte Haydarpaşa Garı Peronu’nda bir basın toplantısı yaparak basına, babasının “Aşkale’ye hayvan furgonu içinde gönderilişini” anlatmış. “Varlık Vergisi’nin kabulü ve özür dilenmesi için CHP’den açık talepte” bulunduğunu söylemiş.

Mektubunun sonunda da “Hepiniz, hepiniz sessiz kaldınız!” diye serzenişte bulunmuş.

Ne denir, haklısın Sayın Alaton demekten başka!

Benim yazımdaki atlamışlığın derin bir sebebi yok tabii ki. Ama “devletin” ve onu yöneten siyasi elitlerin bu ülkede bütün Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış haksızlıkları atlamasının onları duymak dahi istememesinin derin nedenleri mevcut.

Üstelik de bu çerçeveden bakınca atlanan yalnızca Alaton’un babasının ya da genel olarak bu ülkenin gayrımüslim vatandaşlarının, Süryanilerin, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin ve diğerlerinin uğradıkları haksızlık hikâyeleri de değildir aslında. Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlerken farklılaştırdığı bir insan coğrafyasında askerî bir elitin bir ulus-devlet kurmak isteyince bulamadığı ulusu yaratma çabasının yarattığı, içinde Müslümanların da, Kürtlerin de, Anadolu’nun daha nice kadim etnik topluluklarının da haksızlık hikâyelerinin yer aldığı ortak bir hikâyedir atlanılan.

Bu ulus kurma sürecinin haklılığı haksızlığını değil ama bu sürecin oluş biçiminin, bütün bu farklı toplumları aynı ulus kalıbı içine koyma çabasının yarattığı haksızlıkların konuşulması bu sınırlar içinde yaşayan ama bir türlü toplum olamamış bir ülke için vazgeçilmez bir iştir.

Bu nedenle de Başbakan’ın Dersim konusunu siyaseten açmış gibi dursa da, dilediği özür “yarım ağız” gibi olsa da bu ülke için çok önemli bir adımdır. Önemlidir çünkü bu adımla birlikte Başbakan –kendi böyle düşünmüş müdür bilemem ama– toplumun tarihte yaşanmış haksızlıkları “konuşma” zamanının da gelmiş olduğunun işaretini vermiş oldu. İkinci adımın ise “konuşmayı” engelleyen yasakları ve düzenlemeleri kaldırması olacağı ortada.

Önümüzdeki günler, Başbakan’ın, açmış olduğu bu yolda nasıl ve ne yönde yürüyeceğini de gösterecek elbette. Ama eğer Başbakan bu yaklaşımında belirli bir samimiyete sahipse –ki öyle olduğunu düşündüren çeşitli örnekler var–, o zaman Kürt meselesinde de benzer bir adımı atmasını beklemek uygun olur.

Uygun olur çünkü Dersim konusu, ne kadar, Kemalist anlayışın, CHP’den oluşan tek partili bir devlet yönetiminin yol açtığı haksızlıklar konusuysa, o kadar da bu ülkede Kürtlere karşı yapılan haksızlıklar konusudur. O nedenle de açılan bu yolda yürüyeceksek belki de başta Kürt meselesini daha açık ve daha kapsayıcı bir biçimde konuşmaya başlamak gerek.

Çünkü Kürt meselesi dediğimiz meselenin, çok çeşitli yüzleri olsa da asıl yüzünün devletin tarihte Kürtlere karşı işlediği günahlar olduğu açık. Bu nedenle de Kürt meselesinin çözümünün de, siyasi elitin, öyle kuru bir kardeşlik edebiyatıyla değil, bu devletin tarihte Kürtlere yaptıklarını itiraf ederek onlarla gerçek bir kardeşliği arzuladığını ortaya koymasıyla mümkün olabileceğini görmemiz gerek.

Çünkü bu devleti yönetenler bu devletin günahlarını kabullenip mağdurlarından özür dilemedikçe bu ülkede ne “devlet- toplum” ilişkisi düzelir ne de “toplum- toplum” ilişkisi.

Doksan yılın sonunda vardığımız yer ortada.


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar