Fehmi KORU
Askerliğimi 1975 yılında kısa dönem olarak yaptım. Başlangıcı ham bedeni isyan ettirecek kadar yorucu, sonrası ise hayli zevkli geçen dört aylık bir ara tatili gibiydi. O süreçte tanıdığım bir bölümü 1974 Kıbrıs barış harekatında bulunmuş komutanlar sert ve disiplinli kişilikleriyle öne çıkan insanlardı. Sürenin kısalığı onları bütün özellikleriyle tanıma fırsatı sağlamadı.
O sebeple asker kişileri ilgilendiren konularda keskin görüşlere sahip olamıyorum. İlk tepkileri bilgi birikimimden hareketle ve genellikle içgüdüsel tepkilerle verdikten sonra fikren beslenme ihtiyacımı karşılamak üzere konulara benden daha fazla vakıf olduğunu bildiğim yorumcuların yazıp söyledikleri üzerinde yoğunlaşıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri konusunda benden çok daha bilgili -bazısı hayatlarının önemli bir bölümünü asker ocağında geçirmiş- yorumcular ilk defa 104 emekli amiral konusunda beni hayal kırıklığına uğrattılar.
Bir uzmanın konuya ilişkin yazısının tespitler içeren ara bölümleri şu tür cümlelerle sona eriyordu:
“Sanırım müteakip süreçte yaşanacaklar bize bu soru hakkında daha çok ipucu verecek.”
“Sanırım zamanlama konusundaki hususları da ileride daha iyi anlayabileceğiz.
“Bu sorunun cevabı bize önümüzdeki süreç hakkında bilgi verecek.”
Uzunca yazının neredeyse yarısı yazarın cevabını vermediği sorulara ayrılmış…
İçeriden bilgilere sahip olabilecek veya hiç değilse kendi deneyimlerinden hareketle olanı yorumlayabilecek ‘uzman’ bilinenlerin kendi sorularına cevap bulmada zorlanmaları bana ilginç geldi.
Konuya ilişkin değerlendirmeleri okurken özellikle bir temel soruya makul bir cevapla karşılaşmadım.
O soru şu: Ortak bir bildiriye imza koyan emekli amiraller ‘Amerikancı’ mı, yoksa ‘Amerikan karşıtı’ mı?
AK Parti’nin itibar ettiği gazetelerin muteber yazarları, hiç değilse önemli bir bölümü, imzacıların ‘Amerikancı’ veya hiç değilse ‘Amerika’yı memnun etme’ niyetlisi olduğu iddiasında. Buna karşılık asker kökenli yorumcuların genel kanaati bildiriye ‘anti-Amerikancı’ bir havanın hakim olduğu. İmzacılardan biri, kendisine ‘Atlantik karşıtı’ olduğu için saldırıldığı iddiasını daha önce dile getirmiş.
Yetkili resmi ağızlardan imzacılar hakkında her türlü iddia çıkıyor, konunun dış bağlantısı olabildiği de ileri sürülüyor, ancak o bağlantının hangi ülkeyle ilgili olduğu aleni hale getirilmiyor.
Hangisi ister, istemeyen neden istemez?
O zaman konuyu daha iyi anlamamızı sağlayacak soruyu ben sorayım: Montrö Antlaşması’nın feshedilmesi talebinden hangi ülke memnuniyet duyar? ABD mi, Rusya mı?
Antlaşma Karadeniz’e kıyısı bulunan Rusya’yı yakından ilgilendiriyor. Kıyıdaş ülke sayıldığı için Rusya kıyıdaş olmayan ülkelerden daha fazla hakka sahip; ancak Montrö’nün çizdiği yetki sınırından Rusya’nın -daha doğrusu kendisinin öncüsü Sovyetler Birliği’nin- fazla mutlu olmadığı biliniyor.
Buna karşılık ABD Montrö yüzünden kısıtlamalara muhatap. Konu tartışma gündemine girer girmez yapılan haber taramaları ABD’nin Karadeniz’e sınırsız yol bulma arzusunu dışa vuran açıklamalarına ulaşmayı sağladı.
Güncel uluslararası sorun Ukrayna; ABD Ukrayna’ya dönük Rus iştahını kırmak için Karadeniz’den donanmasının yararlanmasını istiyor; Montrö buna izin vermiyor.
ABD’nin eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey’nin o dönem konuyla ilgili niyet yoklamasında bulunduğu kulaklara gelirdi. İmzacı amirallerden birine de, amiral henüz görev başındayken, yoklama çektiği anlaşılıyor.
Washington’la aramızın şekerrenk olduğu bir dönemde devletin resmi haber kurumu olan Anadolu Ajansı’nın “ABD şimdi de Montrö’yü zorluyor” başlığıyla verdiği bir haber ve ona eşlik eden bir değerlendirme yazısı var (5 Mart 2018).
Haberin girişi şöyle:
“Terör gruplarını açıkça silahlandırmaktan çekinmeyen ABD, Karadeniz’de askeri varlık göstermek suretiyle Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni esnetmeye ve zorlamaya yönelik alışıldık tavırlarını sürdürüyor.”
Galiba ABD Montrö üzerine tartışmaların görünmeyen tarafı. Rusya da belki Boğazlar üzerinde daha fazla söz hakkına sahip olmayı arzular, ancak ABD’nin Karadeniz’i kendi gölü gibi kullanabilmesini sağlayacak bir değişikliği asla istemez Rusya.
Tartışılması esas gereken konu
Montrö’nün kısıtlamalarının aşılmasını sağlayacağı için Boğaz’a paralel bir kanal açılmasına da ABD herhalde ters bakmaz.
Anadolu Ajansı’nın sorunlar yaşandığı bir dönemde ABD’nin Boğazlar’ın statüsünü değiştirmek istemesine karşı çıkan bir değerlendirme yazısı yayımlamasının akıllara getireceği bir endişeyi herhalde fark etmiş olmalısınız.
Boğaz’ın statüsünün ABD’yi rahatlatacak biçimde değişmesini getirecek gelişme, son yıllarda sıkça yaşanan ikili ilişkilerdeki sorunlara benzer bir yeni durum ortaya çıktığında, kullanabileceği önemli bir kozdan mahrum kaldığı için, Türkiye’yi ciddi sıkıntıya sokacaktır.
Emekli amirallerin imzaya açtığı metnin yayımlanması sonrasında yaşananlar, özellikle hükümet adına verilen tepkiler ve yargının devreye girmesi, daha önce üzerinde pek durulmamış ayrıntıların ön plana çıkmasına ve bu da bazısı akla mugayir komplo teorilerinin ortalığı sarmasına yol açıyor.
Hükümetin, daha doğrusu iktidar cephesinin yaygınlaşmasını hiç arzu etmeyeceği türden komplo teorilerine…
“Şuyuu vukuundan beter” (“Yayılması olmasından daha kötü” anlamına geliyor) sözünü akla getiren bir durum bu.
Neyse ki, dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Montrö’den çıkmak gibi bir niyetimiz yok” cümlesinin de içinde yer aldığı bir açıklama yaptı ve imzacı askerlerin üzerinde en çok durdukları konu böylece kapanmış oldu.
Aynı açıklamada Kanal İstanbul projesi ile ilgili bir bölüm de var.
Okuyalım:
“Türkiye, Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı’ndaki ağır deniz trafiği yükünü hafifletirken Montrö’deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir.”
Yararı-zararı esas tartışılacak konu Kanal İstanbul.
Emekli amiraller ekranlarda Kanal İstanbul projesini “Montrö’yü zedelemez” gerekçesiyle savunmuyorlar mıydı?
Yazarlar
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
10.07.2025