Gökhan BACIK
Kutsal kitaplarda anlatıldığına göre Tanrı, insanlara gökyüzünden helva yağdırmıştı.
İhtiyaçların gökten yağdığı bir dünya bir ütopyaydı.
Kutsal kitaplarda anlatılan ütopyayı hatırlatan biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlara 24 saat ücretsiz kek dağıtılacak bir ülke vaat etti.
Türkiye’de ortalama insanın en büyük hayali devletten maaş alınan bir işe sahip olmaktır.
O nedenle Erdoğan’ın vaat ettikleri ortalama Türklerin yüzyıllardır hayal ettiği ütopyanın bir müjdesi olarak görülmeli: İnsanların çok çalışmak zorunda olmadığı ve devletin bütün ihtiyaçlarını gördüğü bir düzen.
Burada bazı noktaların altını çizmek gerekiyor:
Hem seküler hem İslami gelenek ekonominin otonom bir kavram olduğunu hiç bir zaman anlamadı. Kemalistler için olduğu gibi İslamcılar için de birincil olan siyasettir, bürokrasidir yani devlettir.
Ancak bu durumun kökleri tarihte: Türk devlet geleneğinde kurucu babalar genelde “memurlardır”. Örneğin Batı da ise devlet oluşumunda burjuvazi gibi sosyal sınıflar rol oynamıştır.
Aynı geleneğin evlatları olarak hem sekülerler hem İslamcılar, ekonomik alanın devlete göre şekil almasını beklemişlerdir. Halbuki, üretim ve ticaret salt emek yoğun alanlar değil aynı zamanda entelektüel eylemlerdir.
Hal böyle olunca örneğin gazetecilerin özgürlüğünü kısıtlamanın ülkede toplam özgürlüğe zarar verdiğini ve bunun da aynı zamanda ekonomik aktörleri yok etmek olduğunu görebilecek bir ferasete Türk siyasetinde pek rastlanmaz.
Türk devlet geleneğinde ekonomi ile özgürlük arasındaki varoluşsal bağ kabul edilmez.
Örneğin Kemalist dönemde ortalama bir savcı karşısındaki vatandaştan ilk olarak “acaba komünist mi?” yahut “acaba şeriatçı mı?” diye şüphelenirdi.
İslamcılar döneminde de ortalama bir savcı karşısındakini önce “Kürtçü mü? Gezici mi? Cemaatçi mi?” diye sorguluyor.
Türk tarihinde karşısındaki kişiyi önce “acaba vergi kaçırıyor mu?” diye sorgulayacak bir savcı profili henüz çıkmamıştır.
Tipik bir Türk savcısı devletin vergi kaçırmakla yıkılacağına inanmaz.
O nedenle Türkiye’de en büyük ayıp vergi kaçırmak, iflas etmek, rüşvet vermek değildir. Türkiye’de en büyük ayıp devlet büyüklerine hakaret etmektir.
Fuzuli’nin “Selam verdim rüşvet değil diye almadılar” dizesini Osmanlıların altın çağı olarak hatırlanan Kanuni devrinde yazdığını hatırlamak gerekiyor.
Cumhuriyet Türkiye’si de selefleri Selçuklular ve Osmanlılar gibi ekonominin devlete biat ettiği bir anlayışı devam ettirdi.
Bu gelenekte devlet asla ekonomik bir kavramı bağımsız haklara sahip olarak tanımlamaz. Sözgelimi, Türk devlet geleneğinde mülkiyet hakkı dokunulmaz değildir.
Örneğin, Osmanlı Devleti 1839 Tanzimat Fermanı ile halka şöyle bir söz vermiştir:
"Birinin töhmet ve kabâhati vukû’unda onun mirasçıları o töhmet ve kabahatten masum olacaklarından onun malını müsâdere ile veresesi haklarından mahrum kılınmamalıdır.”
Halbuki bu verdiği söze ne Osmanlı devleti ne bugün onun takipçisi olmayı kimseye bırakmayan İslamcı elitler uymuşlardır.
2018 yılında Türkiye’de insanların mallarına el konulmaktadır.
Mülkiyet hakkının üstelik 2018 yılında yok sayıldığı bir düzenin şapkasından çıkaracağı en büyük ekonomik başarı, küresel sistemin tasarruflarını faiz ile kullanarak küresel pazarın alt segment ürünlerini üretebilmektir.
Daha önemlisi şudur: Türk devlet geleneğinin ekonominin gerçekliğini adeta yok sayan yaklaşımını halkın önemli bir kısmı da benimsemiştir.
Hatta bu yaklaşımı Türkçe’de başka kavram olmadığı için mecburen tüccar, yatırımcı dediğimiz zümre de benimser. O nedenle Türk “tüccarı” yahut “sanayicisi” devlet kendisine “ne istiyorsun? Konuş bakalım” deyince hemen ve daima “teşvik” der mesela hiç “özgürlük” demez.
En büyük hayali “devlet memuru” olmaktan ibaret kalabalık bir kitle ise ekonominin devletten ayrı bir alan olduğunu bilmemekte ve salt devletin ekonomik bölüşümü sağladığına inanmaktadır. Yani, bu kalabalık kitle için “ekmeğin” kaynağı vergi verenler, esnaflar, işçiler, tüccarlar değil devlettir.
İşte bu bizi Erdoğan’ın bedava kek vaadine götürüyor.
Bir örnek üzerinden tartışmayı devam ettirelim: Kasım 2015 seçimlerinde Bayburt’ta AKP’nin oyu %60 idi. 2017 referandumunda ise burada EVET oyları %82 ile ülkenin en yüksek oranı olarak gerçekleşti.
Şimdi bazı ekonomik rakamlara bakalım: Bayburt Postası’nın haberine göre 2016 yılının son 4 ayında bu ilden hiç ihracat yapılmadı. Bayburt Sıla gazetesine göre ise Bayburt bütün ülkede “elektriği en az tüketen ve en az ihracat yapan” ildir.
Ancak yine aynı yerel gazetenin haberine göre Bayburt, en mutlu iller sıralamasında üçüncüdür.
En az elektrik kullanarak, hiç ihracat yapmayarak ülkenin en mutlu üçüncü kenti olmanın anahtar kelimesi ekonomi değil devlettir. Aslında Bayburt gerçekleşmiş bir ütopyadır.
Peki, Bayburt’ta AKP’ye destek azalır mı?
Devletin yarattığı neredeyse ütopik bir paylaşımın içindeki seçmenlerin tercihinin hızla ve büyük ölçüde bizim öngördüğümüz biçimde değişeceğini beklemek yanıltıcı olabilir. Çünkü bu seçmenlerin çoğu maddi refahı ekonominin değil devletin bir türevi olarak görüyorlar.
Peki bu nasıl mümkün oluyor? Bu sorunun cevabı da devlete sahip olan zümrenin kendi taraftarlarının lehine kurduğu ganimet sisteminde yatıyor ki biz buna Türk devlet geleneği diyoruz.
Özünde bir tür ganimet mantığı olan bu düzende paylaşımdan mutlu olanların ekonomik gelişmelere tepkisi bizim beklediğimiz gibi olmayabilir. Çünkü bu mutlu insanlar için öncelikle önemli olan piyasada olup bitenler değil devletin paylaşımı devam ettirip ettirmeyeceğidir.
O nedenle belirli sayıda yurttaş için asıl sorun kime oy verileceği değil Türk ütopyasının nihai mertebesinin ayrıntısıyla ilgilidir: Kek üzümlü mü olacak çikolatalı mı?
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024