Halil BERKTAY

Hakan Erdem’in görüp sordukları (2)
15.12.2012
4108

 Kaldığım yerden devam ediyorum. (4) Güya Torosyan’a 14 Ocak 1916’da İstanbul’da görev verilmiş. Ve Ermenilerin yok edilmesi planını güya ancak bu sırada, bir kıraathane sohbeti sırasında öğrenmiş. Gene bu sırada, Talât Paşa kendisine suikast düzenlemeye kalmış. Ve İttihatçıların ünlü Dâhiliye Nâzırı, bu iş için metreslerinden Fahriye Hanıma başvurmuş. Ama tabii Torosyan zekâsı ve bileğinin gücüyle gene kaçıp kurtulmuş. Bu tevil götürmez zırvalar karşısında Hakan Erdem ne yapsın; “bunları yanlışlayabilecek tarihî verilere sahip değilim” diye dalgasını geçiyor (s. 339).

(5) Torosyan’a bakılırsa, Çanakkale ve İstanbul’dan sonra Avrupa cephelerinde görev yapmış. Ama bu konuda verdiği bütün bilgiler de sakat. Birlikleri karıştırıyor; olmayan birlikler icat ediyor; komutanı ve kurmay başkanını bilmiyor; Romanya’ya gönderildi dediği tümenler oraya gitmemiş; Galiçya’da 14. Kolordu yok; trende tanıştığını söylediği Binbaşı Yusuf Nuri Bey diye “Osmanlı subayından bozma bir Arap isyanı lideri” yok; Irak’taki Ekim-Kasım 1917 çarpışmalarını, hem tarihleri hem birlikleri bakımından yanlış yazıyor. Filistin Cephesi konusunda iyiden iyiye cahil; Yıldırım Orduları Grubu’nu bir süvari alayı diye sunuyor; rastgele yer adları uyduruyor; söz ettiği bir Osmanlı taarruzunun tarihi de, amacı da, birliklerinin bileşimi de gerçek dışı. Yazdığı hiçbir şey, Mezopotamya cephelerinin bilinen tarihini tutmuyor (Erdem, s. 339-340).

(6) Arap İsyanı’na katıldığı ve hattâ önemli komutanlarından biri olduğu iddiası da tamamen hayalî. Yusuf Nuri veya Nuri Yusuf diye bir Arap lideri mevcut değil; ondan geldiğini söylediği iki mektubu Torosyan’ın kendisi üretmiş; aslında Lawrence’a özeniyor ve önüne Lawrence açıp yazıyor; öyle ki, Lawrence’ın kılıçtan geçirdiği Osmanlı yürüyüş kollarını bir de kendisi kılıçtan geçiriyor; bu arada, güneydeki Osmanlı orduları ve komutanlarını tanımıyor; örneğin Yedinci Ordu komutanı Mustafa Kemal’i bilmiyor ama buna karşılık, olmayan kurmay başkanları yaratıyor (Erdem, s. 341).

(7) Ermeni Lejyonu ve/ya çetecilik faaliyeti hakkında yazdıklarının bir bölümü (örneğin Kuva-yı Milliye hatlarının gerisinde Türk çetesi kılığında faaliyet gösterdikleri) de atmasyon. Bir Gülek Boğazındaki pusu öyküsü var ki tam bir fantezi; ne araziye, ne de başka herhangi bir bilgiye uyuyor. Pierre Mesnil’in esareti öyküsünü hayalî bir binbaşı etrafında yeniden kurgulamış. Nihayet, şu olacak şey mi: Kilikya’da Fransızlarla boğuşma doruğundayken ve henüz Ankara hükümetiyle anlaşmaya da varılmamışken, Torosyan oradan kalkıp silâhlı çetesiyle birlikte Orta Anadolu’ya giriyor; memleketi Everek’i son defa ziyaret edip dönüyor. Ancak ondan sonra Amerika’ya hareket ediyor (Erdem, s. 341-342).

(8) Hakan Erdem, Torosyan’ın Osmanlı subayı üniformaları giyip fotoğraf çektirmesinin nasıl mümkün olabileceğini açıklarken, topçu subayı olarak hiç toplarıyla ve/ya bataryası önünde çekilmiş bir fotoğrafı olmamasını da ayrıca ilginç buluyor (s. 348).

Yeter mi? Sırf bunlardan hareketle açıktır ki, Taner Akçam’ın (TA) 23 Kasım’daki talihsiz ifadesinin gerçek hedefi Hakan Erdem ve ben olamayız; ancak Torosyan olabilir: Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Altını çiziyorum; bu kitabı, bırakın iyi tarihçiyi, daha nötr bir deyim bulacağım, hangi normaltarihçi incelese, bu sakatlıkların hiç olmazsa bir bölümünü bulup çıkarır ve buradan, metnin tümüyle güvenilmez olduğu sonucuna varır. Bunu görememek, ya kör ve/ya tembel ve/ya akılsız ve/ya kötü niyetli olmayı gerektiriyor.

Geçelim. İşte böyle bir “iç kritik”ten sonradır ki Hakan Erdem, son iki darbesini indiriyor. (1) 23 Aralık 1920’de Ellis Adası’nda yapılan muhaceret mülâkatının kayıtlarına ulaşmış. Torosyan daha önce 1916’da da Amerika’ya geldiğini ve altı ay Philadelphia’daki ağabeyinin yanında kaldığını söylüyor (s.343-345). Buna göre, en azından 1916 yılı anlatımlarını derhal atmak gerekiyor. Ve tabii bu 1916 “boşluğu”nun, öncesi ve sonrası ile nasıl eklemlendiği de muazzam bir problem haline geliyor.

Veya gelmiyor, çünkü (2) Hakan Erdem, ABD 1940 nüfus sayımı kayıtlarına da bakmış. Burada Torosyan, öğrenim durumuna ilişkin sorulara cevaben, en son 6. sınıfı bitirdiğini belirtiyor. Erdem’in eklediği tablolar, bunun ilkokul 6. sınıf olduğunu kanıtlıyor (s. 352-355).

Bu da, Harbiye’den ve subaylıktan başlayarak Torosyan’ın bütün öyküsünü toptan siliyor, sıfıra indirgiyor. Mamafih geriye, hesabını sormamız gereken birkaç husus kalıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar