Halil BERKTAY
[230 Ocak 2016] Cumhurbaşkanı Sofrası hiç ortada yokken de, bir takım taslaklar hazırlamıştım kendi kendime. Günlük uğultudan biraz geri durarak, siyaset hakkında peşpeşe bazı basit yazılar yazmak istiyordum. Kanımca partiler ve politikaları hakkında, bir anlamda ideolojilerinden bağımsız olarak yapılabilecek bazı ortak gözlemler var. Genel olarak siyaset sahnesinin belirli yapıtaşları, biçimlenişi, yaygın bir morfolojisi söz konusu. Dikkatle bakıldığında, çok farklı yerlerde de dursalar politikacıların reaksiyonları, tavır ve konuşmaları hep benzer kalıplara oturuyor. Bunları bilince çıkarmanın yararlı olabileceğini umuyorum.
Değinmek istediğim konuların başında “çizgi” sorunu geliyor. Kuşkusuz bu, “hedef”ten bağımsız ele alınamaz. Siyasal hareket ve partilerin, muhalefetteyken de iktidara geldiklerinde de belirli hedefleri olur. Bunlar normal siyasetin içinde de yer alabilir; dışına, anormal siyaset alanına (mevcut düzeni darbe veya devrim yoluyla toptan değiştirme amacına) da taşabilir. Herhangi bir parti, hedefine ulaşmak için kendine belirli bir yol bulmaya, bir rota “çizmeye” çalışır. Öyle veya böyle, bir temel duruş benimser; zaman içinde ve olayların akışı karşısında yaptığı her şey -- alabileceği tek tek tavırlar, güdebileceği çeşitli mikro-politikalar, benimseyebileceği kısmî ve “özel çizgi”ler -- (ters düşmemeleri beklenecek) o temel duruşla birlikte, partinin “genel çizgi”sini meydana getirir. Üye ve teşkilâtların bütün faaliyetinin “parti çizgisi”yle uyum içinde olması; tüzük ve programın, kongre kararlarının, diğer temel belgelerin ve liderlerin konuşmalarının, kamuoyu önünde “parti çizgi”sini temsil etmesi, somutlaması ve açıklaması beklenir.
“Çizgi” ve “sapma”lar sorunu
Tabii bu, ideal olandır. Pratikte ise işler bazen bu kadar uyumlu yürümez. İster genel parti çizgisine, ister partinin özel politikalarına (spesifik alanlarda güüttüğü özel çizgilere) uymayan konuşma ve uygulamalar ortaya çıkabilir. “Sapmalar” diyelim. (Klasik Marksizmden değil) Leninizmden ve Leninist parti teorisinden gelen bir kavramdır. Gerçekten de işbu “parti çizgisi” ve “sapma”ları kavramlarının en fazla ve en sert bir şekilde Leninizm ile türevleri tarafından teorileştirildiğini görürüz. Bunu da iki nedene bağlayabiliriz. Birincisi, bilimsellik ve dolayısıyla zorunluluk, kaçınılmazlık iddiasıdır. Tabii buna, Leninizmle başladı diyemeyiz; Marksizmde de başından beri mevcuttur. Sosyalizm sadece ahlâki bir tercih değildir; tarihî akışın genel yasalarına göre, mutlak surette insanlığın geleceğidir. Bu “tek doğru” anlayışının yol açtığı aşırı “epistemolojik özgüven” hep vardır, fakat daha çok Marksizmin Leninizme dönüştürülmesi sürecinde, işçi sınıfını temsilen “proletarya partisi”nin mutlak doğruyu tekelinde tuttuğu inancına dönüşür. Parti çizgisi her zaman (en bilimsel anlamda) doğruysa, bu doğru çizgiden ayrılan tavırlar sadece basit birer yanlış olmakla kalmaz; sağa-sola “sapma”lar olarak tarif edilebilecek bir vahamet kazanır.
İkincisi, “tek yol devrim” iddiasıdır. Bir bakıma bu da Marx ve Engels’ten beri mevcuttur; ancak somut bir proje değil genel bir tasavvur niteliğindedir. Mevcut nizam içinde yasal, barışçı, demokratik parlamenter mücadeleler ile ufukta, uzakta bir yerde duran devrim özlemi, birbiriyle çelişen, yekdiğerini dışlayan şeyler gibi görülmez. Nitekim 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarının hemen bütün sosyalist veya sosyal demokrat partilerinde, her ikisi yanyana barınabilir. Dolayısıyla bu partilerin (genel olarak İkinci Enternasyonal’in), “burjuva” partilerine göre çok daha teorisist-doktriner, dolayısıyla görece “dar” bir çizgi izlediğini; oysa bunun, kendinden sonrasına göre gene de hayli “geniş” bir çizgi oluşturduğunu söyleyebiliriz. Zira Lenin ve Bolşevik Partisi’yle birlikte, devrim yakın ve kısa vâdeli, her açıdan bağlayıcı bir amaca dönüşür ve parti çizgisinin tanımında muazzam bir “ihtilâlci darlaşma” yaratır. Artık “kriz patlak verdiğinde demokrasiden ayaklanmaya, parlamentodan barikatlara geçeriz” denmez (hattâ bu olasılık tâ 1848’de çökmüş sayılır); bunun yerine, devrim olacaksa başından beri kendini sadece devrime adamış ve ona göre örgütlenmiş bir partinin varlığı gerekli kabul edilir. Dolayısıyla parti çizgisi “devrime hazırlık”la sınırlanır; her şey bu ölçüte göre değerlendirilir. Bu da, “sapma”ların “düşmana yarama,” giderek “ihanet”le özdeşleştirilip alabildiğine ötekileştirilmesi ve şeytanlaştırılmasını beraberinde getirir.
Demokratik siyasette dar-geniş çizgi karşılaştırmaları
Sosyalizmin artık unutulmaya yüz tutan tarihiyle ilgili bu genişçe parantezi şunun için açtım; gerek Marksist gelenek içinde yaratılan kavramlar, gerekse Leninizm (veya komünizm) projesinin hayli trajik tarihsel tecrübesi, şüphesiz bire bir, kelimesi kelimesine yorumlanmamak (mutatis mutandis, bir örnekten diğerine geçerken değiştirilmesi gereken şeyleri değiştirmek) kaydıyla, genel olarak siyasete, daha özel olarak bugün Türkiye’deki ve AKP’yle ilgili çizgi tartışmalarına pekâlâ ışık tutabiliyor. Daha doğrusu, AK Parti çevresinde dönen bazı olaylara, (pratikte bu “çizgi” kavramından hiç söz edilmiyor olsa da) “dar” ve “geniş” çizgiler arasındaki fark açısından bakmaya olanak sağlıyor.
Birkaç dersten söz edilebilir. Birincisi şu: Çizgi çok fazla geniş, sınırsız geniş olursa, elbette bu, farksızlaşmaya, iradesiz bir pelteleşmeye de dönüşebilir. Ama ikincisi, bu koşulla, herhangi bir siyasî parti veya hareket ne kadar olağan, yumuşak, demokratik, normal siyasetin sınırları içinde kalan, ya da herhangi bir teorik-ideolojik paradigma tarafından görece az belirlenmiş, dolayısıyla esnek ve pragmatik bir hedefe (veya hedeflere) yönelirse, bu hedef(ler) doğrultusunda izlediği çizgi de o kadar geniş ve kucaklayıcı olur; görece az koşulla belirlendikçe uyulması, riayet edilmesi, limitleri içinde kalınması kolaylaşır; kalabalıkların yanyana yürüyebileceği bir cadde veya bulvar görünümü arzeder. Tersine, ne kadar sert, çetin, ulaşılması güç, koşulları aşırı zorlayan bir hedefe yönelirse, bu hedefe ulaşmak için izlemeyi düşündüğü çizgi de o kadar daralır; az değil çok ve daha çok koşulla belirlendikçe uyulması, riayet edilmesi, limitleri içinde kalınması zorlaşır; bir tür Sırat Köprüsü’ne, üzerinde tutunması güç bir bıçak sırtına dönüşür.
Dolayısıyla üçüncüsü, çizginin daralmasına, tahammülsüzlüğün tırmanması ve “sapma”lar alanının habire genişlemesi denk düşer. Esnek, yumuşak hedefler ve geniş bir çizgi ile parti-içi ve dışı ilişkilerde hoşgörü; sivri ve tekil, benzersizleştirilmiş hedeflerin doğurduğu dar bir çizgiyle ise katılık ve hoşgörüsüzlük elele gider. Leninizm ve türevlerinde “sağ sapma” nedir, “‘sol’” sapma” nedir, bunlar nasıl tanımlanır; çok önemli değil konumuz açısından. Önemli olan şu ki, hedef tikelleştiği ve çizgi daraldığı ölçüde, giderek daha az insan çizginin ve partinin içinde (veya civarında, bitişiğinde) barınabilir; giderek daha çok insan ise çizgi dışına atılır; şu veya bu şekilde tanımlanmış bir sapma ve sapkınlık cehennemine düşer. Hattâ merkeze hakim olanlar, kendileri açısından tehlikeli saydıkları herkesi “sapma” içinde gösterip peşinen tasfiyeye kalkışabilir. Parti-içi hayat çok zorlaşır, bunaltıcı bir hal alır; kimileri tek bir cümle yüzünden herşeyini kaybedip kendini ayazda, Gulag’da bulabilir.
Dördüncüsü, bu sebep-sonuç ilişkileri illâ hedeften çizgiye, çizgiden partinin iç hayatına akmayabilir. Bazen ve bir ölçüde tersi de olabilir; faraza partide (veya o harekete ait alanda) bir şekilde yer tutmuş kişiler, bu mevzileri korumayı kâh (daha) dar, kâh (daha) geniş bir çizginin varlığına bağlayabilirler. Yani dar/geniş çizgi tartışması, o parti veya hareketin başarısından başka hiçbir kıstas gözetmeyen, objektif ve altruistik temellerde yapılabileceği gibi, çok daha bencil “hizip çıkarı” dürtüleriyle de yapılabilir. Bazı gruplar, örneğin, geniş bir çizgiye sadece hedefe ulaşma şansı açısından değil, daha ferah bir iç demokrasiye yol açması açısından da hayırhah bakabilir. Diğer uçta, başka bazıları, göreli etki konumlarını belirli bir sertlik ve haşinliğe, kavgacılığa, sağa sola saldırmaya, “bu partiye bizden başka kimse yaramaz” ya da “bizim dışımızda herkes sağlam ve sadık değil şaibelidir” iddialarına bağladıkları; “bizden başka kimse gelmesin” havasına girdikleri için, kapıyı kapatmak isteyebilir; bunun için de umudunu, çizgiyi kendi durdukları yerle, yani çok özel ve keskin bazı noktalarla özdeşleştirip alabildiğince daraltmaya bağlayabilir.
Anormal siyaset: dar çizgiciliğin asıl alanı
Hem tarihten hem güncellikten hareketle düşünürsek, tabii olabilecek en dar çizgi örneklerine anormal siyaset alanında rastlanır. Tüzük ve programınızın daha en başında, Marksizm-Leninizmi ve/ya Mao Zedong Düşüncesini vazgeçilmez teorik temeliniz olarak belirtirseniz, eh, başlı başına bu, geniş halk kitleleri açısından uyulması hayli zor bir koşuldur kuşkusuz. Ya da bu veya başka herhangi bir ideolojik çerçevede, hedefinizi devrim (ihtilâl) diye saptarsanız, mücadelelerini barış ve demokrasi çerçevesinde sürdüren normal siyaset partilerine kıyasla çok daha dar bir çizginizin; bir adım ötede çok daha sert ve katı bir iç yaşantınızın olması kaçınılmazdır. Düzeni toptan ve şiddet yoluyla yıkmayı amaçlayan bir örgütte ve çevresinde, herhangi bir anda bilfiil tetik çekiyor olmasa bile, çok demokratik bir üyelik, hattâ sempatizanlık yaşantısı olamaz. Lenin’in “yeni tip” partisi bu yüzden “demir disiplin”de ısrar etmek zorundadır. Şu veya bu ölçüde bir militarizasyon başgösterir (sosyalizm tarihinde bu eğilim, sivil koşullarda dahi literature askerî kavramların ithaline, örneğin sınıf mücadelesinden “sınıf savaşımı” ve daha da kestirmeden “sınıf savaşı” diye söz edilmesine, partinin “proletaryanın savaş örgütü” diye tanımlanmasına, Nâzım Hikmet’in 1930’larda kendine bir “sıra neferi” kimliği aramasına yansır; bugün de solun bir kısım kalıntılarının ulusalcılığa açıldığı noktada, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganında yankılanıyor).
Özetle, “haklı şiddet” fikriyatı, henüz reel, maddî şiddet yokken bile, zihinsel ve düşünsel şiddete yol açar. Hele bir de doğrudan silâhlı mücadele söz konusuysa, tam askeri disiplin ve hiyerarşi egemen olur. Bu yüzden, işte gözümüzün önünde, ne IŞİD veya DAEŞ içinde, ne KCK/PKK içinde, ne KCK/PKK ile HDP arasındaki ilişkilerde, hattâ ne de (PKK’ya karşı kendi kimliğini bulamadığı, kişiliğini ispatlayamadığı ölçüde ve sürece) HDP’nin kendi içinde demokrasi olabilir. İnsanlar gerçek görüşlerini yutup susar; inanmadıkları şeylere el kaldırıp yaşa varol diye bağırır; süper-militanlığı bir rozet gibi yakalarına takar; kendileri vartayı atlatıp hayatta kalmak uğruna yoldaşlarını satar hale gelir. Öte yandan, her silâhlı mücadele de aynı değildir; bazılarının tarihsel zemini görece haklı ve kitle desteği daha geniş, bazılarının ise tarihsel zemini görece haksız ve kitle desteği çok cılız olabilir. Bir zamanlar Marksizmde, bu ikinci durumlardan hiç olmazsa bazılarını anlatmak için “maceracılık” kavramı kullanılırdı. Orijinal şekilleriyle ne Leninizm, ne Maoculuk, bir kısmını yukarıda sıraladığım bütün diğer hatâ ve günahları bir yana, bu anlamda maceracı değillerdi; öyle her koşulda devrim olabileceği, ayaklanma başlatılabileceği, “halk savaşı”na girişilebileceği gibi bir sübjektivizmleri yoktu. Buna karşılık “Che” Guevara’nın birkaç devşirme kadrosu ve sıfır kitle çalışmasıyla Bolivya ormanlarında bir gerilla “foko”su başlatma girişimi tam bir maceracılık örneğidir. Ondan da esinlenerek Türkiye’de 1960’lı ve 70’li yıllarda başgösteren dağ ve silâh romantizmi örnekleri (Deniz Gezmiş’ler, Sinan Cemgil’ler ve THKO, Mahir Çayan’lar ve THKP-C, benim de içinde bulunduğum Maocu hareketin bir ara kapıldığı Naksalitlik veya Çaru Mazumdarcılık) ise, dehşetli hazin olmasalar gülünç gelebilecek maceracılık karikatürleridir.
Hendek ve barikatlar: PKK çizgisinin maceracı daralışı
Geçelim; PKK’nın 1-21 Temmuz 2015’te başlattığı “yeni devrimci halk savaşı” ve bu çerçevede giriştiği silâhlı ilçe merkezi işgalleri, çok daha ciddî bir iddia düzeyinde de seyretse keza Marksist ölçüler içinde maceracılığın daniskasını temsil etmektedir. Maceracılıktır, çünkü gerçekleşemeyecek hedefler uğruna hem askerî gücünü heder etmekte, hem de halkı bezdirip eskiden sahip olduğu kitle desteğini yitirmektedir. Diyelim ki silâhlı bir anormal siyaset (savaş ve şiddet) örgütü olarak PKK’nın her zaman dar bir çizgisi vardı; ama bu “silâhlı özyönetim” macerası artık o darlığın darlığınının darlığını ifade ediyor. Çünkü PKK artık Kürt halkının hak ve özgürlükleri gibi amaçlar uğruna da değil; sırf kendi örgütsel çıkarları, Kandil önderliğinin görür gibi olduğu, gördüğünü sandığı mevhum bir toprak ve iktidar fırsatı için savaşıyor.
Bu ise halka ve hayata büsbütün yabancı bir hedef demek. Bu uğurda güdülen çizgi de koşullara ve gerçeklere karşı alabildiğine bir zorlama niteliğine bürünüyor. O kadar daralıyor ki, sadece hendek ve barikatlardaki gençleri “geri çekilmeme” emirleri doğrultusunda habire öldürtmekle kalmıyor; sonuçta PKK’nın kendi tabanını, Kürt halkını, hattâ “yurtsever” (çocukları veya diğer fertlerini dağa göndermiş) veya “değerli” (en az bir çocuğu veya diğer akrabası bu uğurda can vermiş) aileler diye sınıflandırdığı en sıkı sosyolojik tabanını dışlar hale geliyor. Peki, KCK/PKK’nın iç hayatına ne oluyor bu arada? İşin bir boyutu, şehirlerde kapana kısılmaya, yani bile bile beyhude bir ölüme giden ve gönderilenler. Diğer boyutu, PKK propagandasındaki belirgin değişim: “bizden” olmak artık Kürtlükle, hattâ genel olarak PKK ve HDP’yi desteklemekle, hattâ bu doğrultuda kimbilir ne fedakârlıklar yapmışlıkla değil; sadece ve sadece şimdiki silâhlı kent işgalleri ve “özyönetim” savaşlarını omuzlamakla ölçülüyor -- ve bundan farklı her tutum ve ifadenin “Kürdistan’da yaşama hakkı olmadığı” ilân ediliyor. (Kendi yaşamımda, 1950’ler ve 60’larda “Komünistler Moskova’ya” diye bağıranları gördüm; 1960’ların ikinci yarısında Vietnam savaşını (benim gibi) protesto edenlere “doğru da yapsa, yanlış da yapsa ben kendi ülkemden yanayım” (my country, right or wrong) diyenleri gördüm; sonra Türk ulusalcılığının “ya sev ya terket”çiliğini gördüm; eh, şimdi de onun simetriğinde, PKK’cı Kürt milliyetçiliğinin “ya sev ya terket”çiliğini tanık oluyorum.)
Solda dar çizgicilik ve siyasetin yokoluşu
Altını çizeyim: burada bunları gene herhangi bir PKK eleştirisi olarak değil, asıl konumuzla, şu dar ve geniş çizgi meselesiyle ilişkisi açısından gündeme getiriyorum. Ve tabii bu sorun PKK gibi anormal siyasette yer alan silâhlı mücadele örgütleriyle de sınırlı değil; normal siyaset alanında da şu veya bu ölçüde yaşanıyor, kendini belli ediyor. Bu bağlamda, Türkiye’de muhalefetin ve özellikle sol muhalefet akımlarının dar çizgicilikle daha çok malûl olduğu söylenebilir. Toplumsal çoğunluğa kıyasla Kemalist modernizm, ençok da otoriter laiklik boyutuyla, Cumhuriyetin ilk yetmiş küsur yılı boyunca hep görece dar bir çizgiyi ifade etti. Çeşitli tonlarıyla sosyalist sol, yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle, daha da dar çizgici ve halka daha uzak, daha yabancılaşmış bir zeminde yükseldi. Bir adım ötede, dar çizgicilik aşırı parçalanma ve fraksiyonlaşmayı, fraksiyonlaşma ise büsbütün dar çizgicileşmeyi besledi. Solun çeşitli grup, örgüt ve hiziplerinin kendilerini ötekilerden ayırmak için kullandığı ölçütler, teori ve alt-teoriler, ikonik kahramanlar, sözcük ve semboller çoğaldı da çoğaldı; genel solculuk diye bir şey kalmadı (hattâ “ÇBS = çizgisi belirsiz sosyalist” diye dalga geçilir oldu); herhangi bir sol örgüte intisap etmek ise rasyonel tercihlerle açıklanabilirlikten çıktı, mistik bir efsaneler âlemine aidiyete dönüştü. Başka bir deyişle, çizgilerin habire daralması sürecinde gerçek anlamıyla siyaset yokolurken, kimlikler (Gürbüz Özaltınlı’nın “uyuyan kimlik”leri!) yükseldi ve 1980 çöküşünden günümüze uzanan köprüyü oluşturdu.
Nitekim son dönemlerde de muhalefetin gerçek anlamda siyaset yapmaktansa belirli kimlik tanımlarına çekildiği ve kapandığını; bunun ise yeni bir dar çizgicilik döngüsüne ivme kazandırdığını görüyoruz. CHP’nin sorunu, hemen tamamen miadını doldurmuş (Atatürkçü) bir kimlik ve ideolojik determinasyondan vazgeçememe sorunu. Daha solda ise “Gezicilik,” örneğin, bir siyaset değil bir etiket,bir kimlik tanımı oldu. Öyle ki, bazıları dünyayı Gezi gösterilerini desteklemiş olmak ve olmamak diye ikiye ayırıyor. Diğer bazılarının formül ve slogan fetişizmi, “diktatör” ve “diktatörlük”te düğümleniyor. Yerine göre AKP’yi de eleştirmeniz asla yetmiyor böylelerine. İllâ “diktatör” ve “diktatörlük” demeniz lâzım. Kendinizi ancak bu parolalar üzerinden tanıtıp, gizli bir mezhebe katılırcasına mahrem âyinlere kabul edilebilirsiniz. Fakat öyle çorak, öyle bitmiş tükenmiş bir dünya ki bu… Faraza muhalefete geçmeyi düşünecek olsanız (Laz fıkrasındaki gibi, “Hani mesela” deseniz), ufukta gidecek hiçbir yer, tutunacak hiçbir dal, basacak hiçbir zemin, yapacak hiçbir iş gözükmüyor.
AK Parti’nin önündeki dar ve geniş çizgi sorunları
Nihayet, gelelim AKP’ye. Etyen Mahcupyan’ın defalarca dikkat çektiği gibi, AKP bugün mevcut hemen tek siyasî aktör aslında. Başka herkes, yukarıda örneklemeye çalıştığım gibi, kimliklere ve/ya tepkiselliklere kapanmışken, bir tek AKP siyaset yapmayı sürdürüyor. Peki, yemekte söylediğim ve Yemekten sonra (22 Ocak 2016) yazdığım gibi, AK Parti’nin bundan böyle “dar” bir çizgisi mi, “geniş” bir çizgisi olacak? [Diyelim ki bir yandan hedef daraltmak, diğer yandan en geniş ittifakları kurmak istiyorsunuz.] Kendi açınızdan, dostla düşmanı ayırdetmek için sadece birkaç temel kıstası mı esas alacak ve böyle “geniş” bir çizgiden hareketle olabildiğince kucaklayıcı mı olacaksınız? O zaman insanların barışın ve demokratik meşruiyetçiliğin yanında durması görece kolaylaşacaktır. Yoksa iyice kılı kırk yaracak [deyim yerindeyse, salamı çok ince dilimleyecek]; dostluk hâlesinin kıstaslarını habire çoğaltacak [ve bu temelde gerilimi arttıracak]; bütün bu ölçütlerin belirlediği “dar” çizgiye uyamayan insanların, barışın ve istikrarın yanında yer almasını giderek zorlaştıracak mısınız? Şimdi ekliyorum: Örneğin “faiz lobisi” söyleminde ve Merkez Bankası’nın faizleri sırf iradî müdahalelerle düşürebileceği iddiasında ısrar etmek mi belirleyecek parti çizgisini; dolayısıyla bunun aksini savunanlar karalanıp çizgi ve parti dışına mı atılacak? Yoksa bu, geniş bir çizginin kendi içindeki bir tartışma olarak görülüp, ona uygun tonlarda, alçak sesle ve küçük harflerle mi sürdürülecek? Diyelim ki başkanlık sistemi, AKP çizgisinin önemli bir unsuru, bir nirengi noktası (ki herhalde öyle). Bu kadarı yeterli mi görülecek? Yoksa iş, sadece başkanlık sisteminin savunulmasına değil, tam olarak nasıl, hangi formüllerle savunulacağına da mı uzanacak? Birilerinin savunma tarzını başka birileri hatâlı bulursa, onlar hemen “içimizdeki düşman” muamelesi mi görecek? İster 7 Haziran sonrasında, ister şimdiki konjonktürde, AKP’nin (a) Batı, (b) iş dünyası ve (c) CHP ile ilişkilerini düzeltmesi ve diyalog kurmasının kaçınılmaz olduğunu, aksi takdirde Türkiye’nin yönetilmesinde büyüyen sorunlar çıkacağını savunmak, saygın bir fikir olarak mı değerlendirilecek, ihanete varen bir “sapma” mı sayılacak? En son şu 1128 imzalı bildiri meselesinde, çizgi bildirinin içeriğini (adamakıllı) eleştirmekle mi yetinecek, yoksa bir de suç isnadı ve soruşturma talebinde bulunup, savcıları ve YÖK’ü harekete geçirmek suretiyle kendi başına yeni yeni işler mi açacak? Bu fikrin uzantısında, demokraside sadece içeriğine karşılık verilir ve çürütülür diyenlerin kafasında gene (mecazî anlamda) sopa mı kırılacak?
Eninde sonunda bütün bunlar, dar çizgi mi geniş çizgi mi tartışmasının içinde; belki böyle bir tartışmanın satırbaşları. Bunlar sâkin ve bilinçli bir tarzda da düşünülüp konuşulabilir. Tersine, bir üslûp emrivakisi muhtevayı boğuntuya da getirebilir. Çok da kötü olur, zira bu ve benzeri soruların dar çizgici cevaplarının çok yanlış olacağı; önümüzdeki dönemde AK Parti’nin, barış, hangi adla olursa olsun tekrar çözüm süreci ve yeni bir anayasa yolunda, ancak bu tür farkları yumuşatarak barındıran bir geniş çizgi anlayışıyla yol alabileceği kanısındayım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024