Halil BERKTAY
[6 Mart 2016] Oral Çalışlar, iki gün önceki İç karartıcı tablo yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AYM kararına “uymuyorum” ve “saygı da duymuyorum” yaklaşımını destekleyen köşe yazarlarını okuduğunda “bir kırılma noktasında olduğumuzu” hissettiğinden söz ediyor; “her açmazın, her gerilimin bunun üzerinden tanımlandığı bir siyaset kültürünün eşlik ettiği bir siyasi militanlaşma”dan yakınıyordu.
Aynı endişeyi ben de taşıyorum ve benzer şekilde, medyanın zıt kesimlerinin son günlerde hemen tamamen AYM kararı ile Erdoğan’ın bu konudaki ilk demecine odaklanmasını, şaşkınlık dahil çok karışık duygularla izlemeye devam ediyorum. Üzerinde ısrarla durmak gerekir diye düşünüyorum, çünkü Oral gibi ben de, bütün bir siyaset anlayışının (ve çıkmazının) burada düğümlendiği kanısındayım.
Daha en başta, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini bu dâvâyla (ve sonuçta, iki gazetecinin tutuklu mu, tutuksuz mu yargılanacağıyla) neden o kadar çok özdeşleştirdiğini anlayabilmiş değilim. Bu özel noktaya ilişkin ilk yazımda kullandığım ifadelerle (bkz 1 Mart 2016), Erdoğan mikro düzeydeki her bir “muharebe”yi neden makro plandaki “harb”in bütünü gibi görüyor, diye soruyorum kendi kendime. Neden, her seferinde işe bir ölüm kalım mücadelesine girercesine giriyor ve varını yoğunu ikide bir bu şekilde ortaya sürerse, sonuçta kendi kendisini yıpranmaya, yaralanmaya, hırpalanmaya çok daha açık kıldığını farkedemiyor? Bazı şeyler tekrarlana tekrarlana artık tahmin edilebilir bir yapı, bir örüntü oluşturmuyor mu? Nitekim sırf şu son olayda, hazır “ben ancak sessiz kalırım” da demişken orada durmayıp devam etmek suretiyle işi küçülteceğine büyütmesi, niçin bende ve daha birçok insanda “geliyorum diyen bir kaza” izlenimi uyandırıyor?
Fakat benim asıl derdim Cumhurbaşkanı Erdoğan’la değil; onun etrafındaki, Fırat Erez’in bir önceki yazısında kullandığı ifadeyle “aşırı koruma” kuşağında (bkz 27 Şubat 2016). Hemen bir uyarıda bulunayım. Son zamanlarda, esas olarak AKP’yi destekleyen ama aynı zamanda çeşitli eleştiriler getiren bazı aydınlara, “Erdoğan’a saldıramadıkları için danışmanlarına saldırıyorlar” gibi bir karşı-yorum yöneltilmekte. Bana kalırsa, özgün uygulamasıyla, ilk yöneltildiği hedefler itibariyle de haksız ve yanlış. Ama hele bana, kimse bunu tevcih etmeye kalkmasın. Zira bir, burada da gördüğünüz gibi önce bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiriyorum, sonra bir kısım “çevre”sini. İki, bu eleştirileri ilk defa yapıyor da değilim. 2013 yaz başının Gezi protestolarına giden süreçteki davranışlarına -- örneğin olmadık konularla uğraşmasına, fazla mikro-yönetim (micro-management) yapmaya kalkışmasına, çok teferrüatla uğraşmasına, bir dizi tek-yanlı, oldu bittici tavır alıp sonra geri çekilmek yerine inatlaşmayı girmesine -- benimle yapılan çeşitli röportajlarda da değinmiştim. O sırada Taraf’tan ayrılmaya zorlanmıştık veSerbestiyet de henüz kurulmamıştı, onun için öncelikle başka mecralarda yayınlanan mülâkatlardan söz ediyorum. Ama daha sonra Serbestiyet’te de dümdüz dile getirdim bu sorgulamaları; sadece iki örnek için bkz Rahatsızlık, şüphecilik, bağımsızlık, yalnızlık (15-16 Mayıs 2015) ve Erdoğan’ın sorumluluğu; AKP’nin eleştiri ihtiyacı (7 Haziran 2015). Çok daha yakında, 1128’ler olayında siyasî eleştiriden hukukî cezalandırma arayışına geçmesinin yanlışlığını, hem televizyonda (24TV’nin Serbestiyet programında), hem yazarak (14-19 Ocak arasında dört makaleyle: Aykırılık ve demokrasi; Voltaire ve Mill’den özgürlük dersleri;Kipling ve aklını kaçırmamak; O son, üçüncü bildiriye ben de imza atardım), hem doğrudan doğruya bir Cumhurbaşkanlığı Sofrası’nda (bkz Yemekten sonra, 22 Ocak 2016) dile getirdim.
Ama bütün bunlarla birlikte, evet, nasıl bir zamanlar, Atatürk’ün kendi kişiliği ve duruşunun ötesinde, “sofra”sı da başlı başına bir fenomen idiyse; belirli bir göreli özerkliği vardıysa ve bu, iyi değil kötü bir etki yapıyorduysa; nasıl büyük bir adamın olması kaçınılmaz hatâlarını yumuşatıp asgarîleştireceklerine iyiden iyiye abartıp çarpmak ve çoğaltmak gibi bir rol oynuyorduysa…
Bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destekçi ve basındaki savunucularının bir bölümü böyle; “göreli özerklik”leri içinde başlı başına bir fenomen niteliği kazandılar. Bir diğer büyük ve önemli liderin -- ki Erdoğan’ın 2000’den bu yana Türkiye tarihinde böyle bir yer tuttuğunu hiç yadsımıyor, ayrıca kendi payıma, birleştirici ve kucaklayıcı bir formül diye“cumhurbaşkanı ve başbakanıyla bir bütün olarak iktidar ve AKP liderliği”nden söz etmeyi tercih ediyorum -- bir fâni olarak işlemesi kaçınılmaz hatâlarını düzeltmek yerine büyütmeye, dolayısıyla gelecekte tekrarını önlemek yerine daha vahim biçimde tekrar edilmesini âdetâ garantilemeye yönelik bir rol oynuyorlar.
Bu insanların kendi aklı, kafası, vicdanı, muhakeme kapasitesi yok mu? Var kuşkusuz. Ama her nedense, sürekli askıya alıyorlar. Büyük tabloyu, durumun genelini algılamıyor, ya da sırt çevirmeyi tercih ediyorlar. İnanılmaz bir miyoplukla, gözlerini her bir küçük, birkaç günlük “çarpışma”ya dikiyor, ötesine çeviremiyorlar. Satrancı yeni ve/ya sistemsiz, el yordamıyla öğrenen çocuklar, hele daha önce çok dama oynamışlarsa, kafayı taş alıp vermeye takarlar. Tahtanın tamamına bakacak ve bütünsel pozisyona konsantre olacak yerde, aldıkları kaleleri, filleri, atları, piyonları bir kenara dizip ikide bir saymakla uğraşırlar. Hattâ bir de bol bol konuşup “bak ben senden üç piyon fazla almışım, yaa” diye iddialaşmaya kalkarlar. Bazen, belki karmaşık, dört beş hamlelik bir kombinezonla mat olmak üzeredirler, ama farkına bile varmazlar.
Bunlar “kahve satrancı” dediğimiz bir alt-kültürün özellikleridir (ki aslında hiç ama hiç yeri yoktur, sessiz, saygın ve saygılı ustalar arasında).
Bugün de tek tek her olaya, her küçük “muharebe”ye bu kadar kısa vâdeli yaklaşan; maçın bütününde “yediğinden fazlasını atmak” yerine “ne olursa olsun hiç gol yememek” gibi olmayacak bir taktik hedefe kafayı takan; bu yüzden çok bağırıp “bakmayın, biz yemedik, attık aslında” izlenimi yaratmaya çalışan; AKP saflarının moralini (ancak) bu şekilde yüksek tutabileceklerini zanneden bazı yorumcular, bende aynen bu “kahve satrancı” izlenimini uyandırıyor.
Daha önce kullandığım bir ifadeyle, bugün bunlar AKP’nin “sol” sekterleri; Maoculuktan ve Çin Kültür Devrimi’nden aşıracağım bir deyimle, “Dörtlü Çete”si (şimdi aman kimleri kastetti spekülasyonuna girip illâ dört kişi bulmaya kalkmayın; teşbihte hatâ olmaz; iki de olur yirmi sekiz de; mesele sayı değil tutum ve “dar çizgi” meselesi). Öyle veya böyle; onların da kendi sorumluluğu söz konusu. Onun için yöntem ve argümanlarına daha yakından bakmak gerekiyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024