Halil BERKTAY
[3 Ağustos 2020] Önceki gün, yani 1 Ağustos sabahı Serbestiyet’e girdiğimde ilk gördüğüm, kısaca KADEM olarak bilinen Kadın ve Demokrasi Derneği’nin İstanbul Sözleşmesi hakkındaki 16 maddelik açıklaması oldu. Manşetten verilmişti. Dindar-muhafazakâr kesimden kadınlar da seslerini yükselttiler diye sevinmekle kalmadım. İçeriğini de çok beğendim. Ezik, mahcup, defansif bir tavır almadı KADEM. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik çeşitli iddiaları tek tek çürüttü; demagojik suçlamaların aslı astarı olmadığını alıntılarla ortaya koydu.
Serbestiyet ise, anladığım kadarıyla kendi açısından çok hızlı davrandı, bu açıklamayı kamuoyuna yansıtmakta. Metni neredeyse görür görmez, 31 Ağustos geceyarısından sonra 00:25’te siteye yükledi; ayrıca twitter, facebook ve instagram üzerinden alabildiğine yaydı. Öyle ki, medyanın ve sosyal medyanın neredeyse kalanı Serbestiyet’ten öğrendi açıklamayı. Bu alanın kendine özgü diliyle “rt”ler ve “fav”lar çığ gibi büyürken, sadece doğrudan Serbestiyet web sitesine giren izleyicilerce okunma (view) sayısı 1 Ağustos akşamı 12,000’i geçti, 2 Ağustos akşamı 16,000’e ulaştı.
Gelgelelim, bütün bu olumlulukların ortasında bir şey takıldı kafama. İlk bakışta küçük ve önemsiz sayılabilecek bir husus. Serbestiyet’teki haberin spot’unda olay “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği’nden (KADEM) İstanbul Sözleşmesi’ne destek geldi” cümlesiyle özetlendi. Arkasından, açıklamanın tam metnine yer verildi. İlginçtir; KADEM hakkında başka hiçbir bilgi sunulmadı. Kısa bir giriş paragrafıyla olsun, okuyucuya tanıtılmadı.
İlk heyecanım geçtiği ve durup düşündüğümde, yadırgamaya başladım bu yaklaşımı. Başka kimler var bu dernekte ve yönetiminde? Başkanı yok mu? Başkan yardımcısı olur da başkanı olmaz mı? Tekrar yukarıya aldığım başlık fotoğrafında, yan yana beş kişi gözüküyor. Resimleri var da isimleri ve cisimleri yok mu bu kadınların? KADEM neyi temsil ediyor, kimlerden destek alıyor dindar-muhafazakâr kesimde? Sümeyye Erdoğan tek başına mı yönetiyor KADEM’i? Açıklamayı da sırf o mu kaleme almış? Yoksa bir ekip çalışması mı söz konusu? Eğer öyleyse, yeni ve kollektif bir konsensüse işaret etmez mi? Bu çıkış KADEM’in geçmiş çizgisine kıyasla nasıl bir fark arzediyor?
İki gün geçti ve hiçbir cevap bulamadım, kafama takılan bu sorulara. Sanki Serbestiyet bu kadar önemli bir haberi verip öyle bırakmış gibi oldu. Arkasını getirmedi. Yorumlamadı. Bu da ister istemez ek bazı sorulara yol açıyor. KADEM’in açıklamasının biricik değeri, Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın bu derneğin başkan yardımcısı olması mı? Yani mesele, dindar-muhafazakâr mahallede bir çelişki yakalayıp, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma hazırlığındaki iktidara gıcık vermekten mi ibaret? Sümeyye Hanım olmasa KADEM’in ve açıklamasının esamesi okunmaz mı? Yani eninde sonunda, dar bir gazetecilik pragmatizmi ve keza dar, kısa vâdeli bir muhalefet anlayışı mı söz konusu? İster KADEM’in kendisi, ister açıklama metni, ister olayın bütünü, bunun ötesinde bir anlam ve önem taşımıyor mu? Orta ve uzun vâdede, bütün bir kültürel dönüşüme katkıda bulunmuyor mu? Yoksa acaba bunun neredeyse bir danışıklı dövüş olduğu mu zannedilmekte? KADEM yöneticileri kendi başlarına değil de yukarıdan talimatla mı karar vermiş, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya? Ya da belki, geçmişte laik-liberal kesimde beğenilmeyen (şahsen benim de beğenmediğim) bazı tavıralışları nedeniyle toptan kötü olduğu, özsel olarak kötü olduğu, dolayısıyla bu açıklamanın haberleştirilmesi dışında tanıtılmayı hak etmediği mi düşünülüyor?
Bilemem, ama öyleyse, öyle olduğu ölçüde, bu tür reflekslerin hepsini yanlış, hem de çok yanlış bulurum. Daha net söyleyeyim. Öyleyse, öyle olduğu ölçüde, dindar-muhafazakâr mahalleye ve özellikle kadınlarına “dışarıdan” bakan, o kesimde olup bitenleri anlamaya çalışmayan, empati yoksunu bir bakış sayarım.
Buna karşı, KADEM’i biraz olsun anlamaya çalışalım. Kabul edelim ki işi çok zor. Öncelikle bir kadın örgütü. Hak savunuculuğu yapmak istiyor. Özellikle şiddete karşı kadınları savunmaya gayret ediyor. Ama her yandan da kâh dayatmalar, kâh (zıddında) bunlara tekabül eden beğenmezliklerle kuşatılmış durumda. Aile ilişkileri var. Parti ilişkileri var. Belki, futbol kulüpleri gibi, kendine özgü siyasî-ticarî çıkarcıları var (olursa şaşmam diyeyim). Kemalist kadınlara göre kestirmeden gerici. Kemalist ve solcu erkeklere göre, bir tatlı su STK’sı. AK Parti dışındaki bir kısım muhafazakâr demokratlara göre de, hem kadın haklarını artık kazanılmış başörtüsü mücadelesinden ibaret sayıyor, hem de (Kürt sorunu veya KHK’lar gibi) başka mağduriyetlere duyarsız kalıyor.
Buna karşılık, herhalde AKP’li muhafazakâr erkeklerin en azından bir kısmı, AK Parti’nin yan kuruluşu olmasını ve bu sınırları aşmamasını istiyor. En aşırı uçta ise, bir zamanlar Kemalist, otoriter laisist vesayet rejimine karşı kendilerini Müslüman kadınların erkek savunucu ve temsilcileri olarak konumlandıran, fakat sonrasında, Müslüman kadının öğrenimi ve ekonomik bağımsızlığıyla edindiği yeni pozisyonu hazmedemeyen özel bir İslâmcı erkek kesimi var. KADEM’in bizatihî varlığına tahammül edemiyor ve aylardır saldırılarını İstanbul Sözleşmesi üzerinden yoğunlaştırıp yıldırmaya, susturmaya çalışıyorlar. Erkek otoritesine tâbi olmayan bütün kadınlar fahişe ya da potansiyel fahişe. Kimine göre Ayasofya mozaiklerindeki İmparatoriçe Zoe tarihsel fahişe, kimine göre KADEM’ciler güncel fahişe. Bunlar bana 1980’lerin başlarında laik-sol feminizmi ve kadın hareketinin uç vermesinden telâşa kapılan erkek örgüt yöneticilerini hatırlatıyor. Dahası, işçi sınıfı devrimi diye iktidara gelip işçi sınıfı biz temsil ederiz diyen komünist parti ve devlet yöneticilerini hatırlatıyor. Dahası, bu ülkeye sosyalizm gerekiyorsa onu da biz yaparız diyen Nevzat Tandoğan’ları ve Tek Parti dönemimin diğer CHP elitini hatırlatıyor.
Buna karşılık, şimdi olan şu: Görülüyor ki KADEM pek de boyun eğmemiş, eğmiyormuş bu saldırılara. LGBT konusundaki resmî görüşleri benden farklı olabilir. Ya da zorla götürülebilirler (götürülmüş olabilirler) öyle bir noktaya. Kabul etmesem de anlarım, çünkü değişik bir kültür ve gelenekten geliyorlar. Ama kadın konusunda, özetlemeye çalıştığım bu koşullarda dahi sonunda diklenmişler, hem de üslûpta yumuşak, içerikte çok ciddî biçimde diklenmişler üzerlerindeki baskıya. Çalışmışlar; adamakıllı çalışmışlar bu 16 madde üzerinde. Ortaya çok iyi, çok esaslı bir açıklama çıkmış. Başta da söyledim, şahsen çok şey öğrendim. Hiç bu kadar öğretici, aydınlatıcı bir metin görmemiştim, İstanbul Sözleşmesi hakkında. Atlamışsam bağışlayın, ama Kemalist kadınlardan da çıkmadı, sosyalist solcu kadınlardan da çıkmadı sanıyorum. Neden? Belki moralsizlikleri yüzünden; yoruldukları, havlu attıkları, yenilgiyi mukadder gördükleri için mi acaba?
Orasını da bilemeyeceğim ama ben bu konjonktürde çok tarihî bir adım attığını düşünüyorum, KADEM’in şahsında bir kesim dindar-muhafazakâr kadının. Hayır, mesele cumhurbaşkanının kızından ibaret değil. Onu çok aşıyor. Etyen Mahcupyan yıllarca yazdı, haber verdi sathın altındaki bu gelişmeyi. Kim, ne kadar kulak astı bilemiyorum. Ama şimdi ispatı apaçık önümüzde duruyor.
Sakın bana KADEM’cilerin “özde demokrat olmadığı”nı anlatmaya kalkışmayın. Püristlik (safçılık), “yüzde yüz temiz”cilik, pirüpâkçılık yapmayın. Geçmişte yaptıklarından ya da gelecekte ne gibi zigzaglar çizebileceklerinden dem vurmayın. Sen bakma; hem bunu derler, ama hem de gene “aile değerleri” uğruna LGBT’ye vurabilirler — demeyin. Hepsi olabilir, hem de şimdi, karşı-taarruzlarla karşılaştıkları şu günlerde. Gene de bana göre şu açıklamanın eylem ve içerik değerini zerrece küçültemez. İnsanların, kesimlerin grupların, mahallelerin hayatında çok karmaşık dinamikler rol oynuyor. Reel hayatta aziz veya azizeler yok. Kimse ben mükemmel bir kahraman olayım diye yola çıkmıyor. Çoğu zaman konjonktür kendi kahramanlarını yaratıyor. 1970’ler ve 80’lerde bu konuları kaba solcu, vülger solcu anlayışlarla çok tartıştık. Herkes demokrat diye, müttefik diye kendi kopyalarını, klonlarını arıyordu.
Şahsen benim karnım tok, benzeri küçümseme ve özcü mutlakçılıklara. Bu adımın, bu metnin kıymetini bilmek lâzım. Kendiliğinden olmaz. Hatırlanması ve kalıcılaşmasına omuz vermek lâzım.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları



















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024