Halil BERKTAY
[6 Kasım 2021] Türkiye’de yaşıyoruz. Yaşıyoruz diyelim. Bir şekilde yaşıyoruz işte. Plato’nun mağarası gibi. Güya yukarıda, dışarıda özgürlük varmış. İyilik, Güzellik, Hakikat, Aşk, Adalet varmış. Bunların idea’ları, ideal gerçeklikleri varmış. Biz sırtımızı girişe vermişiz. Yüzümüz arka duvara dönük. Oraya karışık görüntüler yansıyor. Dışarıda bir şeyler olduğunu hayal meyal seziyoruz. Bulanık halimizi izliyoruz. Trollerden süzülüp de izleyebildiğimiz kadar.
Merkez Bankası’nda bir türlü istikrar sağlanamıyor, örneğin. İktisat bilimine tümüyle aykırı emirleri sürekli ve hiç itirazsız uygulayacak kadro bir türlü oluşturulamıyor. İnsanlar bir gelip bir gidiyor gece yarıları. Faiz oranları habire düşürülüyor. Bu yüzden dolar neredeyse 10 lira. Enflasyon yüzde 20’ye dayandı. Doğal gaz fiyatlarına yüzde 48 zam geldi. Ama yok deniyor, yok öyle bir şey. Hayat pahalılığı söz konusu değil. Aslında tencere gayet iyi durumda. Bütün mesele market zincirlerinin fiyatları yapay olarak şişirmesi. Biraz ceza kesersek sorun hallolacak. Yani piyasa idarî ve cezaî müdahalelerle, emir-kumanda zinciriyle hizaya sokulacak. Ekonomiye Giriş derslerinin a-b-c’si hilâfına, böyle zannediliyor. Böyle bir söylem kuruluyor.
COVID salgınında, günlük vaka sayısı 28-29 bin dolayında salınıyor. Beri yandan, toplam vaka sayısı 8 Mayıs’ta 5 milyonu, 12 Ağustos’ta 6 milyonu, 25 Eylül’de 7 milyonu, 30 Ekim’de 8 milyonu geçti. Yani her bir milyonluk dilim giderek daha kısa zamanda aşılıyor. Hiçbir iniş trendi de gözlenmiyor, şu ana kadar. Sağlık Bakanlığı web sitesinde, her gün aşılanma oranındaki artışlar açıklanıyor küçük küçük. Fahrettin Koca iki yıldır hep aynı şeyleri söylüyor. Maske takalım, sosyal mesafeyi koruyalım. Ucuna geldik. Dereyi geçerken boğulmayalım. Elele verelim. Biz virüsten daha güçlüyüz. Biz kazanacağız.
İktidarın dünyada büyüklük iddiaları her yönde kayalara tosluyor. Libya, Doğu Akdeniz, Mavi Vatan. Hepsi sessizliğe terkedildi. Keza İdlib, Afrin, Barış Pınarı, pahalı ve sonuçsuz maceralar olarak kaldı. Oysa ne müthiş böbürlenmelerle başlatılmıştı! Çuvaldızı biraz da kendimize batıralım. “Orta Doğu bataklığı” diye bir şey, gerçekten varmış demek. Kemalist dış politika (ve CHP, ya da CHP tarzı düşünüş) tümüyle haksız değilmiş bu açıdan. Nitekim şimdi nasıl çıkacağımızı bilemiyoruz oralardan. Hem Amerika’nın hem Rusya’nın onayına daha az değil, daha çok muhtaç hale geldik. Üstelik, Suriye’den planlı ve kademeli bir şekilde çekilmeyi düşünecek yerde, çareyi hâlâ taarruzda, yeni bir harekâtta arıyoruz.
Neye yarayacak — uluslararası alanda saygınlığımız her geçen gün biraz daha erirken? Hukuk ve adalet bu erozyonda en önemli faktör. Yargının bağımsız olmadığını herkes biliyor. Osman Kavala yıllardır tutuklu. Niçin, belli değil. Hakkında, sadece siyasî makamların siyasî suçlamaları var. Hukuk ölçüleri içinde doğru dürüst hiçbir isnat yok. Gene de dâvâlar üstüste yığılıyor. Birinden beraat ediyor; tam salıverilecekken derhal diğeri açılıyor. Bu acelenin, ilgili savcıların kendi reflekslerinden kaynaklandığına inanmak zor. Daha çok, ne pahasına olursa olsun içerde tutup, mahkûmiyetsiz cezalandırma iradesini yansıtıyor. Osman Kavala bir sembol. Liberal (sayılan) bir aydın olduğu, liberal (sayılan) görüşler taşıdığı, “dışarısı” ile (gayet olağan) ilişkileri makbul olmayan bir örnek oluşturduğu, kısacası “yerli ve millî” kabul edilmediği için, bu muameleye uğruyor. Onun üzerinden hem sivil topluma, hem Avrupa’ya negatif, korkutucu mesajlar yayınlanıyor.
Hukuk açısından bir diğer garabet, tabii Suriyeli mültecilerin sosyal medyada muz yedikleri için sınırdışı edilmesi girişimi. Bir espriye karşı reva görülen zulmü herkes gördü. Kavala’ya göre daha “light,” yer yer komik, belki trajikomik sayılabilir. Ama sathın altındaki ırkçılığı da gözümüze soktu. Güvenlik güçlerinin tahammülsüzlüğü, huşuneti ve kanunlardan habersizliğini de. Yani şimdi hangi yasanın hangi maddesine giriyor, kamera karşısında muz yemenin, elleri tersten kelepçelenip gözaltına alınmayı ve sınırdışı edilmeyi gerektirecek bir davranış sayılması?
Kavala ve diğer, keza siyasî nitelikli bazı dâvâlar hakkında, Anayasa Mahkemesi olsun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olsun, çeşitli hak ihlâli, yeniden yargılama, salıverme kararları aldı. Bunlar çoğunlukla uygulanmıyor. Daha alt derecedeki mahkemeler, “ben yaptım, oldu” dercesine uymama kararı alıyor. Oysa AYM için en ufak bir takdir hakkı söz konusu değil. Keza AİHM kararları, Türkiye’nin resmî imzasıyla kabullendiği, içine girdiği, tarafı olduğu uluslararası hukuk açısından mutlak surette bağlayıcı. Dolayısıyla on büyükelçinin mektubu, içişlerimize karışmıyor; hükümete dışişlerindeki bu bağlayıcılığı hatırlatıyordu. Ama buna gelen reaksiyonda, hem Osman Kavala bir kere daha siyaseten suçlanıp yargısız mahkûm edildi. Hem de onunun birden “istenmeyen şahıs” ilân edilmesi (talimatı) dünyadaki yerimizin üzerine bomba gibi düştü. Kolay unutulmayacak, zararı kısa vâdede onarılamayacak bir deprem yarattı.
Batı ile ilişkimizi geren başka faktörler de var kuşkusuz. En başta S-400’ler geliyor. Niye aldık Rusya’dan bu hava savunma sistemini? Neyi düşünerek aldık? NATO üyeliği ve Batı silâh sistemleriyle, faraza F-35’lerle bağdaşmaz sayılacağını hiç mi öngöremedik? Neye yaradı şimdi? Kullanılabilecek mi? Kime karşı kullanılabilecek? Bu da bir diğer diplomatik bozguna dönüştü. Soğuk Savaşın son demlerinde Bülent Ecevit “duvarın öte tarafına geçmek”le tehdit etmişti Batıyı. Benzer bir imâ olarak mı düşünüldü S-400’ler? Öyleyse, icabında “geçmeyi” ve sonuna kadar gitmeyi göze almak gerekir bu oyunda. Ama “geçme”nin de önünde muazzam engeller olduğu açık. Bırakın, iki yüzyıldır oluşmuş ekonomik ve kültürel ilişkilerin olanca ağırlığını. Rusya ile aramızda Suriye’nin yanısıra artık Ukrayna da var. Çin ile aramızda Uygurlar ve insan hakları var (en son Birleşmiş Milletler’de satha çıkıverdiği gibi). Avrasyacı-ulusalcı faşistlerin, bu yükselen emperyalistlere sarılan kâh Rus, kâh Çin işbirlikçisi çığırtkanlıklarının örtemiyeceği gerçekler söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD başkanı Biden ile Roma’da yaptığı görüşme hakkında Beyaz Saray’dan ve Türkiye’nin İletişim Başkanlığı’ndan iki ayrı açıklama yapıldı. Birinde S-400’lerin, hukukun, adaletin ve insan haklarının konuşulduğu belirtiliyor. Diğerinde ise sadece görüşmenin pozitif bir hava içinde geçtiği kaydediliyor. Başlıbaşına bu fark kuvvetle vuruyor mağaramızın arka duvarına. Hemen ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Glasgow’daki COP26 iklim zirvesine katılmayıp Roma’dan Türkiye’ye döneceği (ve döndüğü) açıklanıyor. Gerekçe olarak, güvenlik koşullarına dair bir şeyler söylenir gibi oldu. Daha sonra, Erdoğan’ın kendi zırhlı aracını götürmesinin kabul edilmediği kamuoyuna sızdı. Böylece Türkiye, bu çok önemli uluslararası buluşmada yer almadı, temsil edilmedi. Bu arada Nature dergisi, “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu altı ülke, iklim krizine karşı ‘kritik derecede yetersiz’ noktada” değerlendirmesinde bulundu. Tabloyu, Biden’ın Demokrasi Zirvesi’ne dâvetli 106 ülke arasında Türkiye’nin yer almadığı haberi tamamladı.
Diyordum ki. Yani, tabloyu tamamladı, tablo bu kadar işte diyordum ki. Hayır, değilmiş. Ansızın bir başka heyûla düştü arka duvara.
Mehmet Eymür. 70’lerden, 80’lerden, 90’lardan canlanıp, yeni bir hayat bulup geldi günümüze. Konuştu. İyi kötü izliyorduk işte Türkiye’yi. Konuşmasıyla birlikte girişteki ateş de söndü. Her tarafı zifirî karanlık kapladı.
Yazarlar
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024