Mümtazer TÜRKÖNE
Dünyanın her yerinde geçerli evrensel hukuk prensipleri, yüzlerce hatta binlerce yılın medenî tecrübelerinin eseri.
Bu tecrübeler prensiplere dönüşüp hakkı ve adaleti arayanlara hizmet ediyor. Hukukun susması mümkün değil; susturulması ise sadece geçici bir durum. Savcının yaptığı bir soruşturma durduruluyor, mahkemenin kararı uygulanmıyor mu? O zaman susturana değil, susana bakacaksınız. Eskiden müddeiumumi, (halk adına iddiada bulunan kişi) dediğimiz ve halkın genel yararını temsil eden savcı susamaz. Susarsa, yani kendisine usulünce intikal eden bir suç bulgusunu soruşturmazsa, bu sefer kendisi suç işlemiş olur. Usulünce alınmış bir mahkeme kararı uygulanmıyor mu? Uygulamayanların tamamı suç işlemiş olur. Uygulamayanların haklarında işlem yapmayanlar da suç işlemiş olurlar. Görüldüğü üzere kendiliğinden harekete geçmek zorunda olan ve dışardan durdurulamayan usuller ve işlemler adaletin terazisini hep dengede tutar. Burada boşluk yok. Kimsenin endişesi olmasın: Er veya geç, gerçek ortaya çıkar. Üstelik Ergenekon’u, Balyoz’u yargılayıp karara bağlayan savcıların-yargıçların görev yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
Tersinden, yargının bir komplo peşinde olduğunu düşünenler için de herhangi bir endişeye mahal yok. Hukuk, hakimlerin kendileriyle değil, verdikleri kararlarla oluşur. Bu sistem yanlış kararı da düzeltir. Ülkenin kaderini etkileyecek ölçüde önemli bir suç soruşturmasında komplo, ancak sahte delillerle ve sahte tanıklıklarla mümkün. Süreçler tek savcının, tek yargıcın marifeti değil; dikkat edin kararları yargıçlar değil mahkemeler veriyor. Ne savcıların ne de hakimlerin kapılarında isimleri yazmıyor.
Öte yandan zan altında bulunanlar, bizim gibi gariban vatandaşlar değil, koskoca devletin egemenliğini ve kudretini kullanan Hükümet. Şayet bir suç işlendiyse, delik deşik olmuş bir fıçıyı, her deliği tek tek tıkayarak onarmaya çalışmak yeterli olmaz. Elindeki kudreti kullanarak yargıyı geciktirebilir, ama engelleyemez. Ne yaparsa yapsın hukuku susturamaz. Aksi ne kadar sık iddia edilirse edilsin, yargı ile ilgili bir sorunumuz yok. Yargı işlenmemiş bir suçu icat edemeyeceğine, işlenmiş bir suçu ise takipsiz bırakmayacağına göre adalet mutlaka hükmünü yerine getirecektir. Bizim derdimiz işin siyasî boyutunda. Zorlu bir kriz. Başbakan ve ekibi, bu zorlu krizden çıkabilmek için cansiperane bir mücadele veriyor. Hukuk vicdanlara sığmak zorunda; siyasetin elindeki araçlar ve imkânlar ise sonsuz sayıda.
Başbakan bu badireyi atlatmak için kendince etkili bir strateji izliyor. Davayı yargının elinden alıp halkın muhakemesine götürüyor, savcıların-hakimlerin yerine halkı yerleştiriyor. Savcıların bir türlü başlatamadığı soruşturmanın delillerini halka kritik ettiriyor. İcra edilemeyen mahkeme kararını halk nezdinde temyiz edip, iptal ettiriyor. Gücünü sandıktan, yani halktan alan bir liderin insiyakî yönelişi bu; ama badireyi atlatmak adına kendi içinde çelişkiler barındırıyor.
Diyelim ki kararı bağımsız yargı değil de halk verecek. Peki halkın maşerî vicdanında işleyen hukuku susturmak mümkün mü? Halk davasını görürken delilleri siyasî hesapların gölgesinde inceler; ama ortalama sağlam bir mantığı yürütmekten vazgeçmez.
Başbakan’ın kendi cümleleri ile “17 Aralık Darbesi” diye halkın önüne koyduğu iddia: “Yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla, Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine suikast girişiminde bulunmuştur.” Halk bu iddiayı dava konusu yaparken, artık kendi davasının savcısı ve bu savcının “adlî kolluk”u olan Hükümet’i, “Türkiye’ye karşı suikast işlemiş bu tehlikeli örgütü” bulup meydana çıkartmak ve hakkından gelmekte görevli addedecek. Yapamıyorsa? O zaman iddiası da çökecek. Bu iddiayı kanıtlayamadığı sürece, yaptığı-ettiği-söylediği her şey, “işlenmiş bir suçun üstünün örtülmesi çabası” olarak anlaşılacak. Sandık da hükmün adresi olacak.
Gördüğünüz gibi her düzeyde işleyen bir hukuk var ve hukukun sükûtu mümkün değil.
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025