Mümtazer TÜRKÖNE
Müflis tüccarın eski defterleri karıştırırken bulduğu bir nota benziyor. Düşman bulmakta zorlanan Batı’nın 90’lardaki “Medeniyetler Çatışması”nın ve 28 Şubat’ın generallerinin irtica ile mücadele kampanyalarının reaksiyona sokup yükselttiği İslâmcılığa dair silik bir iz. “Ümmetin birliği” deyince hatıralar canlanıyor, İslâmcılık mezarından çıkıyor, hayaleti aramızda dolaşmaya başlıyor.
Halbuki biz bu ümmet sorununu ne güzel çözmüştük. AK Partili olanlar ve liderine biat edenler, hemen birliğini tesis etmiş ümmetin hâkim sınıfına terfi ediyordu. Müslümanlık için tek ölçü, bu siyasî içtihada tabi olmaktı, itiraz edenlerin imanları bile şüpheliydi. Delili ortada: İktidara muhalif Müslüman toplulukların ve alimlerin tamamı baskı altında, hatta cezaevine girip çıkıyor. Gülen Cemaati, Süleyman Hilmi Tunahan’ın takipçileri, Alpaslan Kuytul Hocanın sevenleri, İhsan Eliaçık, Mustafa Öztürk gibi deniz derya alimler, şu çok faydalı ümmet dairesinin dışında, ağır resmî baskılar altında nefes almaya çalışıyorlar. İslâmiyet’in Hanefî fıkhının ve Maturidî kelâmının, Sünnî gelenekle uyumlu tasavvufun tamamı, ortak paydanız olabilir: Aynı kıble, aynı peygamber, aynı kitap, aynı tefsir, aynı fıkıh. Bunlar yeterli değil, eğer muhalif iseniz ümmetten değilsiniz. Ümmete mensubiyetin tayin edici yegane ölçüsü bu.
Özgür Özel bilindik Kemalist laiklik kalıplarını tekrarlarken yanılıyor. “Sünni Müslümanlık üzerinden yeni bir ittifak kuracak ve aklı sıra bunun üzerinden yeni bir ittifakla yürüyecek” derken Özel’in Sünniliğe yüklediği anlam da gerçeklikle bağını kaybediyor. “Ümmetin birliği” Sünni inancı takip etmiyor, sadece siyasal bir hedef gözetiyor. Dine değil, sadece siyasetin ihtiyaçlarına cevap veriyor, siyasî bir hesap güdüyor.
Ümmet efsanesi:
“Ümmet” aslî anlamına ve tarihsel kullanımına bakarsanız “topluluk” anlamına geliyor. İslâm Ansiklopedisinin “Ümmet” maddesinde aktarılan, Kur’an’daki farklı kullanımlardan ve sonrasındaki bağlamlardan çıkartılabilecek en basit ortak karşılığı bu. Hatta bu kavram özelliği olan bir topluluğu değil, “vasat” yani sıradan bir kalabalığı ifade ediyor. “Okuma yazması olmayan”, “cahil” anlamına gelen “ümmî” kelimesi ümmete mensubiyeti ifade eden bir sıfat.
19. yüzyıldan itibaren bilimi, teknolojiyi üreten ve üzerlerinde askerî-siyasî hakimiyet sağlayan Batı ile karşı karşıya kalınca, Müslüman aydınlar İslâmiyet’e, üstünlük duygusu veren yegâne güç kaynağı olarak dört elle sarıldılar. İslâmcılık, Müslümanların içine düştükleri geri durumu tedavi edecek bir ilaç gibi zihinlerde kök saldı. İslâm son dindi ve modern zamanlara gelene kadar arkasında bilimde, felsefede zengin bir miras bırakmıştı. Batıya ve kendi geçmişlerine karşı dinlerini bir kurtuluş ideolojisine çevirme arayışına giriştiler. Geleneğin bağlı olduğu kavramları modern çağın ihtiyaçlarına göre yeniden tanımladılar. Ümmet de bu kavramlardan biridir.
Gelenekte, aynı dine inanan insan topluluğuna “millet” denirdi. Ümmet, tam olarak bugün kullandığımız “topluluk” kelimesi gibi nötr çağrışımlara sahipti. Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türkî’si bu karşılıkları tekrarlar. Fazladan “ümmet” kelimesi Ali Suavi referans alınarak “kavim” veya “nation” anlamında da kullanılmıştır. Bu kullanım Türkiye’de 20. Yüzyılın ortalarına kadar fikir eserlerinde sürmüştür.
Kısaca İslâm Ümmeti tabiri yenidir, modern zamanlara aittir.
Siyaset ve inanç:
Siyaset böler, inanç birleştirir.
Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir anında siyasî rekabetin inancın sağladığı güce ve üstünlüğe sırtını döndüğü görülmemiştir. Dinler, iktidarların halkı dize getirmek için kullandıkları ağır silahlar gibidir. Yine bütün dinler ve mezhepler için tarih boyunca geçerli kural: Genel kabul gören din yorumu, iktidarların benimseyip onayladığı ve kurumlaştırdığı din yorumudur.
Bütün mezhepler inanç farklılıklarından değil, siyasî çatışmalardan doğmuştur. Şia, Mürcie ve Haricî mezheplerin doğuşu Ali ile Muaviye arasındaki iktidar mücadelesinin eseridir. Hanefî Mezhebinin gerçek kurucusu Kadılar kadısı Ebu Yusuf, fıkhı etkili bir yönetim aracı haline getirdiği için devlet katında destek bulmuştur.
İnsanın özgür iradesini konu alan kader tartışmalarında insana muhtariyet tanıyan görüşlerin Muaviye tarafından, iktidarın suçlarını ilahî otoriteye yükleme bahanesi bırakmadığı için yasaklanması, felsefenin bile nasıl cendereye alındığını gösterir. Tarih boyunca iktidarlar, itikadi alanlarda bile resmî görüşten farklı tezler öne sürenlere ağır zulümler etmişlerdir. “Ku’an mahlûk mudur?” tartışmasından çıkan “Mihne” zulmü, bunun tipik örneklerinden biridir.
Tarih boyunca siyasî ihtilafların ve çatışmaların Ümmetin Birliği gözetilerek çözüldüğüne dair tek bir örnek bile yoktur. Tersine rakipler dinin zıt yorumlarını arkalarına alarak birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışırken, yeni inanç ihtilaflarının ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Tekrarlamaktan zarar gelmez. Ana akım İslâm mezheplerinin tamamı siyasî ihtilafların ve çatışmaların eseridir.
O zaman bir mü’minin duası şöyle olmalıdır: “Siyasetin sağlayacağı birlikten, Cenab-ı Hak, Ümmet-i Muhammedi korusun!”
Ümmetin Birliği Çözüm Süreci’ne nasıl bir katkı sağlar?
PKK ile mücadele 90’ların başında helikopterlerden atılan Cihad bildirileri ile ümmetin birliğine vurgu yapılmıştı. Kürtler, Kürt olarak talep ettikleri temel hak ve özgürlükleri önerilen bu din kardeşliğinden çıkartamadıkları için laik bir ulus bilinci geliştirmeye giriştiler. Bugün en üst düzeyde muhatap kabul edilen Kürt siyasetinin Öcalan ve DEM’de temsil edilen aktörleri bütünüyle laik bir siyaset takip ediyorlar. Talepleri laik bir toplum tasarımı üzerine inşa edilen demokrasi ve hukuk. Bu taleplere ümmeti referans alarak cevap veremezsiniz.
Çok daha tehlikeli bir durum: Ümmetin birliği referansı, ülkenin ihtiyacı olan hukukun üstünlüğü ve demokrasi talebini suyu fazla kaçmış dünden kalan lapa bir pirinç pilavı gibi ısıtıp temcit pilavı olarak masaya servis etmeye benziyor.
Son yıllarda siyasetin aşırı kullanımına konu edilip yıpratılan kutsallarımız yüzünden dindarlıkta gözle görünür bir gerileme yaşanıyor. Müteaddit sosyolojik araştırmalar bu durumu kanıtlıyor. Camilerimiz lüks ve şatafat anıtları olarak çoğaldı ama içindeki cemaat azaldı. Ümmetin birliği yara aldı. Daha fazla yara almasın.
Laiklik, tam olarak dinin siyasî istismar konusu yapılmasını, iktidar çatışmasının malzemesi olmasını engellemek için bulunmuş etkili bir formüldür. Siyaset üstün çıkmak için çatışma yaratır ve eline geçen her aracı kullanır. En çok da dinî inançları. 1648’e kadar süren iktidar savaşları inanç bağını topyekûn cepheye sürdüğü için kitleselleşerek yayılmış ve Avrupa nüfusunun üçte birini 30 yıl boyunca bu din savaşlarında kaybetmiştir. Laiklik prensibi, bu acı tecrübeden damıtılmış din ile siyasetin sabıkalı bağını kesen yegane çözümdür.
Sonuç olarak Ümmetin Birliği, tarihin her çağında güç sahiplerinin din siyaseti olarak sahneye çıkmış ve daha fazla bölünme ile sonuçlanmıştır. Sebep siyasetin bölerek ve düşmanlaştırarak sonuç alma çabasıdır.
Tarihte aksine tek örneğini bulamazsınız: Siyaset birleştirmez, din kardeşleri arasında fitne çıkartır.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025