Serdar KAYA
İlk Müslümanlara itiraz edenlerin, “Ama biz babalarımızı böyle yaparlarken gördük” (Şuara 74) mealindeki sözleri, Kuran’ın farklı surelerinde eleştirilir. Örneğin, Kuran, babalarından gördüklerinin kendilerine yeteceğini söyleyenleri kast ederek, “Babaları hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsa da mı” (Maide 104) diye sorar.
Kuran’ın getirdiği bu eleştirilerin geçersiz olduğunu söylemek zordur. Zira, insanlar hayata dair temel konulardaki yargılarını gerçekten de büyük ölçüde ailelerinden edinirler. Dahası, bu sübjektif yargılar hem zaman içinde eskir, hem de doğruların yanında çok sayıda yanlış da içerir. Dolayısıyla, daha doğru ve daha erdemli olana yönelik bir arayış içinde olan bir insan, işe ailesinden öğrendiklerini sorgulayarak başlamak durumundadır.
Ne var ki, ilgili ayetler her ne kadar İslam’ın birinci asrında insanları ailelerinden öğrendiklerini sorgulamaya yöneltmiş olsa da, bugün itibariyle tam tersi yönde bir işlev görüyor. Çünkü, kendilerini doğru semavi mesaja iman etmiş kimseler olarak gören günümüz Müslümanları, bu ayetlerin yaptığı doğru yolu bulabilen ve bulamayan şeklindeki ayrımı, biz ve diğerleri şeklinde okuyor ve kendilerini bir tür haklılık zırhı içinde hayal ediyorlar.
Hâlbuki günümüz Müslümanları, İslam’ın birinci asrında yaşamıyorlar ve dinlerini Hz. Muhammed’den öğrenmediler. İslam dinine inanıyor olmalarının nedeni, Kuran’da sözü edilen türden sorgulamalar yapmış olmaları değil, annelerinden babalarından öyle görmüş bulunmaları. Bir başka deyişle, İslam, bugün itibariyle, çoğu Müslüman için, doğar doğmaz ellerinde buldukları ve herhangi bir arayış içine girmeden benimsedikleri bir inanç durumunda. Aynı şey, Müslümanların mensup oldukları (itikadi ve ameli) mezhepler için de geçerli. Bütün bu inanç, yorum ve pratikler, ekseriyetle babadan oğla aktarılıyor. Dünya üzerinde bugün Katolik, Şii ya da Hinduların yaşadıkları bölgelerin çoğunun bundan yüzlerce yıl önce de aşağı yukarı aynı dinî demografiye sahip olduğu düşünülecek olursa, insanların dinî inançlarında neyin belirleyici olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Durum bu olduğu hâlde, günümüz Müslümanlarının kendilerini hak dinin (ve hatta hak mezheplerin) mensupları addetmeleri, kendileri hakkında biraz fazla iyi niyetli olduklarını ima ediyor. Bu, hak edilmemiş ama konforlu bir pozisyon. Dahası, böyle bir pozisyon alan bir insanın, babalarından öğrendikleri şeyleri reddetmeleri gerekenlerin hep başkaları olduğunu düşünmesi pek zor değil.
Biz ve diğerleri
Bu arogan tavır, (elbette) bütün Müslümanları kapsamadığı gibi, Müslümanlara özgü de değil. İnsanlarıbiz ve diğerleri şeklinde ikiye bölen seküler ya da dini bütün grupların söyleminde aynı tepeden bakan (self-righteous) tavrın izlerini görebilmek mümkün. Örneğin, Türkiye özelinde, böyle bir eğilimin sadece Müslümanlar değil, laik kesim içinde de son derece yaygın olduğu, hatta son dönemde Müslümanların bu konuda laiklere nazaran daha ılımlı tavırlar geliştirdiklerini söyleyebilmek mümkün.
Bazı sorular
1. Herhangi bir inancın mensupları, kendilerinin dünya üzerindeki diğer herkesten üstün olduklarını iddia etseler, onlar hakkında ne düşünürdük? Bu insanların inançlarına göre, onları büyük ödüllerin, bizleri ise korkunç bir azabın beklediğini öğrensek, ancak sonradan bu konuda birincil derecede belirleyici olanın doğru ülkede (ya da doğru ailede) doğmak olduğunu fark etsek, ne hissederdik?
2. İnsanlar peygamberlik iddiasında bulunan kimselerin hangilerinin gerçekten Tanrı tarafından gönderildiğini kendileri mi fark ederler, yoksa bunu onlara babaları mı söyler?
3. Bir insanın dünya üzerinde (kendi ailesi dâhil) bir milyardan fazla insanın inandığı bir dine inanması bir marifet midir? Daha da önemlisi, buna gerçekten inanmak denebilir mi? Şayet inanmak bu ise, üç yıllık Mekke boykotu boyunca Hz. Muhammed ile birlikte yokluk içinde yaşayan bir avuç Müslüman’ınki neydi?
Sonsöz
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.” (İsra 37)
twitter.com/derinsular
Yazarlar
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014