Yıldıray OĞUR
“Bu zirve İslam ümmetini tarihinde bir dönüm noktası, İslami dirilişin başlangıcı olacaktır”
25- 28 Ocak 1981 tarihleri arasında Mekke ve Taif’te toplanan o günkü adıyla İslam Konferansı Örgütü’nün 3. İslam Zrivesi’nin sonuç bildirisi böyle iddialı bir cümleyle başlıyordu.
Aslında zirve çok zor koşullarda toplanmıştı.
Bir taraftan İran-Irak arasında savaş patlak vermiş, kan dökülmekteydi. İran’da devrim olmuş, o yıl İranlı hacılar Mekke’de olaylar çıkarmış, kutsal topraklarda da kan akmıştı.
Mısır lideri Enver Sedat, Camp David’de İsrail’le el sıkışmış, bir geçit töreninde suikastına kadar gidecek bir tepkilere neden olmuştu.
İslam dünyası bugünkünden daha paramparça haldeydi.
Bu koşullar altında bütün İslam ülkelerini ayağa kaldıran bir gelişme daha yaşanmıştı.
Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail, 30 Temmuz 1980’de Knesset’ten bir karar çıkarıp, Kudüs’ü ebedi başkenti olarak ilan etmişti.
İslam Konferansı Örgütü’nün 1969’da kuruluş amacı Kudüs’ü korumaktı. 1967 Arap-İsrail savaşından iki yıl sonra Avusturalyalı Denis Michael Rohan adında evanajelik fikirleri olan fanatik bir Hristiyan, Tapınak’ın yapılmasını böylece Mesih’in gelişini hızlandırmak için Mescid-i Aksa’da yangın çıkarmış, yangında 1187'de Kudüs'ü fetheden Selahaddin Eyyubi’nin Halep'ten getirip camiye yerleştirdiği 762 yıllık minber yanmıştı.
İsrail’in bu adımına karşı da İslam dünyasının bütün parçalanmışlıklarına rağmen zirveden çok radikal bir karar çıktı.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacak ülkelere ambargo uygulanacaktı. Petrol krizinin ortasında çok sağlam bir tehditti bu.
Kararın altında imzası olan liderlerden biri de 12 Eylül darbesinin Başbakanı Bülend Ulusu’ydu.
Aslında Türkiye için de çok zor zamanlardı.
İsrail’in Kudüs’ü ebedi başkent ilan etme kararı Türkiye’de de tepkiyle karşılanmış, karar 6 Eylül 1980 günü Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın liderliğinde Konya’da düzenlenen Kudüs’ü Kurtarma Mitingi ile protesto edilmişti.
Mitingden bir hafta sonra 12 Eylül darbesi oldu. Darbeye gösterilen gerekçelerden biri, hatta darbenin iki numaralı ismi Orgeneral Haydar Saltık’ın ifadesiyle “bardağı taşıran gelişme” Konya’daki bu Kudüs Mitingi ve mitingin bir “şeriat gösterisine” dönmesiydi.
Ama aynı darbeciler, 30 Kasım 1980’de radikal bir karar aldılar ve İsrail’in Kudüs’ü ebedi başkent ilan etmesini protesto için ilişkileri İkinci Katip seviyesine kadar düşürdüler.
Bu Türkiye ile İsrail arasında tarihteki en düşük ilişki düzeyiydi.
Darbeciler bununla da yetinmediler. Ocak 1981’de Mekke’deki toplantıda Türkiye’yi, İslam Konferansı tarihindeki Türkiye’nin en üst düzey katılımıyla Başbakan Bülent Ulusu temsil etti. (Bir sonraki zirveye da Cumhurbaşkanı Kenan Evren katılacaktı.)
Başbakan Ulusu, eski bir denizci paşaydı ve çok dindar biri sayılmazdı.
Taif’te toplantıyı izleyen Türk gazetecilerle bir araya geldiği basın toplantısına girerken “Buyurun bir çayımızı kahvemizi için. Kusura bakmayın size viski ikram edemiyorum” diye espri yapmış, konferans sırasında yaptığı konuşmada da “Kabe’yi tavaf etmemiz unutulmaz bir anı olarak kalacak” demişti.
Ama bu kültürel fark, Kudüs meselesiyle ilgili bir darbe hükümetinin bile net bir tavır almasını engellememişti.
Toplantının ardından İslam ülkelerini kapsayan bir geziye çıkan Cumhurbaşkanı Evren, her gittiği durakta, İsrail’i kınamış, Kudüs’ün “bir Arap ve İslam şehrini olduğunu” söylemiş, hatta Kuveyt ziyaretinde “Ortadoğu’daki istikrarsızlığın kaynağı İsrail” diyerek çıtayı biraz daha yukarı çıkarmıştı.
12 Eylül darbecilerinin bu radikal Kudüs tepkisinde iki faktörün etkili olduğu söylenir. Birincisi, dünya petrol kriziyle boğuşurken Türkiye’deki darbecilerin her zamankinden çok paraya ve petrole ihtiyaçları vardı ve bu yüzden Suudilerle aralarını iyi tutmaya çalışıyorlardı. Ama bir sebep daha vardı.
Darbeciler, Kudüs konusunda aldıkları bu net tavırla, bütün partileri, Meclis’i kapatıp, liderlerini hapse gönderdikleri büyük muhafazakar kitlelerin desteğini de almaya çalışıyorlardı.
Kudüs ve İsrail söz konusu olduğunda bu kaygıyı güden ilk lider de Evren değildi.
1947 yılında Filistin’in taksimine ve İsrail Devleti’nin kurulmasına karşı Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada red oyu veren 13 ülkeden biri de CHP tek parti rejiminin yönettiği Türkiye’ydi. 33 ülkenin onayıyla geçen kararla İsrail’in 1948’de kurulmasının önü açılmıştı. Ama Türkiye, 1948’de ilan edildikten sonra da İsrail’i tanımama politikasını sürdürdü. Hatta patlak veren Arap-İsrail savaşında Arapların ağır bir yenilgi alması üzerine kurulan barış komitesine ABD ve Fransa’yla birlikte Araplara yakın ülke olarak Türkiye de seçilmişti.
Daha sonra İsrail’in Arap ülkelerine karşı mutlak galibiyeti, Türkiye’nin Batı ittifakı içinde kalma ve kurulmakta olan NATO’ya dahil olma çabaları nedeniyle 1949’da Türkiye İsrail’i tanıyan ilk İslam ülkesi oldu. Kararın altında imzası olan Başbakan Şemseddin Günaltay bir İslam tarihi profesörüydü.
7 yıl sonra Türkiye, 1956’da İsrail’le Mısır ve Arap devletleri arasındaki Süveyş Kanalı savaşından sonra bir kere daha İsrail’le ilişkilerini maslahatgüzarlık seviyesine düşürdü.
İki yıl sonra 28 Ağustos 1958 günü İsrail'in El Al Havayolları'na ait bir uçak teknik arıza nedeniyle Yeşilköy Havalimanı kulesinden zorunlu iniş için izin istedi.
Ambulanslar, itfaiyeler uçağın ineceği yere doğru hareket ettiler. Dönemin gazetelerinde küçük bir haber olarak yer alan o uçağın sırrı 30 yıl sonra ortaya çıktı. Uçak Başbakan Menderes'le gizli bir görüşme için Türkiye'ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Ben Gurion ve Dışişleri Bakanı Golda Meir'ı taşıyordu, acil iniş de Menderes kamuoyu baskısından çekindiği için senaryonun gereği olarak düşünülmüştü. Bir ambulansın içinde havaalanından çıkarılan İsrail Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı Ankara’ya götürülmüştü.
Ben Gurion Türkiye ile ilişkileri hakkında daha sonra şöyle diyecekti: “Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor.”
90’lardan sonra o evlilik açıklandı. 2009’a kadar karşılıklı ziyaretlerle artan bir ivmeyle giden Türkiye İsrail ilişkileri, Davos ve Mavi Marmara’ya yönelik baskından sonra yeniden maslahatgüzar seviyesine düştü.
Yakın zamanlardaki anlaşmayla yeniden elçi atamaları yapıldı. 2017 itibarıyla ortada yeni bir kriz var.
ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı sonrası yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanlığını yapan Türkiye, acil olarak İslam ülkelerini İstanbul’da topladı ve zirveden Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak tanınması çağrısı çıktı.
36 yıl önce Mekke’deki zirveden çıkan ambargo tehdidi nedeniyle ABD’nin, yıllarca cesaret edemediği Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya, nasıl olup da 2017 yılında cesaret edebildiğinin cevaplarından biri herhalde 36 yıl önceki zirveye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki zirveye bile gelememesini sağlayan koşullar.
Ama herhalde sadece o değil.
Öyle yaparsak, bu 36 yıl boyunca Kudüs ve İsrail meselesini sadece içerdeki meşruiyetlerini sürdürmek için bir hamaset malzemesi olarak kullanmış İslam ülkelerine haksızlık ederiz.
İsrail’in bütün tarihi boyunca öldürdüğü Müslüman sayısından daha çok Müslümanı beş yılda hem de kendi ülkesinde öldürmüş Esad’ın Suriyesi’nin İsrail’in en büyük düşmanı olarak nam saldığını söylemek herhalde son 36 yıllık manzarayı görmek için yeterli olacaktır.
İslam toplumlarının haklı İsrail karşıtlığı ve Kudüs davasını her türlü baskıcı ve İslam’ın temel ilkelerine aykırı yönetimlerini meşrulaştıran bir hamaset için kullanan, demokrasi, insan hakları, özgürlük taleplerinin karşısına içinde İsrail geçen komplolar ve tehditler çıkaran bu rejimler, 36 yıl sonra İslam dünyasını elindeki ambargo tehdidini bile kullanamayacak hale getirmeyi başarmış oldular.
Türkiye’nin çabaları ve heyecanıyla ayağa kalkması zor bir enkaz bu.
Sadece arada iç siyasetlere malzeme olarak kullanılıp bırakılmayacak, uzun vadeli rasyonel bir siyaset ve güç toplamayla ilgili bir mesele var karşımızda.
Buradan bir kıyam çıkarmanın ipucu belki namaz için gerekli şartları izlemekten geçiyordur.
Önce sadece içeriye konuşan, bu ağdalı, gerçeklikten ve diplomasinin imkanlarından uzak hamasetten taharet gerek.
Ve daha da mühimi, ümmeti önce ülke sınırları içinde birleştirmek için çalışmak, adalet namına söylenmiş sözleri değersizleştiren ve mevcut insan potansiyelinin ülkelerin toplam değerine dönüşmesini engelleyen meseleleri ortadan kaldırmak, kaşınacak yaraları temizlemek yani hadesten ve necasetten taharet.
Son olarak da bu çağda artık ayıplanacak adalet, hak, hürriyet açıklarını kapatmak, yani setr-i avret.
İstikamet kıble, vakit, niyet hepsi tamamsa, belki ancak bundan sonra ayağa kalkıp, tekbir getirilebilir.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025