Abdurrahman Dilipak
İstiklal Marşımız “Korkma!” diye başlar. Siz yine de Allah’tan korkun.
Ama sadece Allah’tan.
Bakıyorum da insanların çok büyük bir çoğunluğu Allah’tan başka her şeyden korkuyor.
Öte yandan, “Allah’tan korkmak”, O’nun zatından duyulan korku değil, bir yandan O’nun sonsuz güç ve azametine duyulan saygı, öte yandan; O’nun yarattıkları hakkında O’nun koyduğu kuralları ihlal durumunda, sünnetullah gereği ya da din gününde, ilahi divanda hesap vereceğimiz zamanda O’nun gazabından ve cezasından duyulan korkudur. Ama korkarım insanların yine pek çoğu, din gününü, o ceza gününü, o ilahi adalet divanını pek hesaba katmıyor.
İnsanların çoğu, kadere, rızga ve ecele imanı bir kenara bırakmış, kendi heva ve hevesleri, arzuları peşinde koşuyor. İhtirasla istedikleri şeylerin kendileri için “dua ile istenen bir bela”ya dönüşebileceğinin de farkında değiller. Vay o namaz kılanların haline ki, onlar günde 40 kez okudukları Fatiha’nın bile anlamının farkında değiller. Verdikleri sözlerin hayatlarında bir karşılıkları yok.
Hemen herkese hayatın merkezine BEN’i koymuş ya da BEN’lerden oluşan BİZ’i koymuş, tıpkı Şeytanın yaptığı gibi. HAK’kı sanki hatırlayan bile yok sanki. “Her doğru, her zaman, her yerde söylenmez” diyor mesela. Bir kalemde “adil şahidler olun” emrini silip atıyor. Hani bizler yaşadığımız zaman ve mekanla ilgili adil şahidler olacaktık. Hani “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan”dı. Hani ateist/kafir/zalim yönetici karşısında Hakkı söyleyecektik, “Hakk’ın ve halkın gören, gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi” olacaktık. “Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacaktık”. Hani haksızlık yapan babamız da olsa, haksızlığa uğrayan düşmanımız da olsa bu değişmeyecekti. Hani bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti.
Haberiniz olsun, Allah’ın emirlerini hiçe sayarak o haksızlıkları yapanlar “biz’den”se, ben o “biz”den değilim. Allah’ın emirlerini hiçe sayarak o haksızlıkları yapanların şerrinden de Allah’a sığınırım.
Ötekiler gelecek korkusu salarak, ölümü gösterip, hastalığa bizi razı etmeye çalışanlar oluyor. Haksızlıklara karşı direnişi engellemiş oluyorlar.
Hayır da şer de Allah’ın iradesinin içinde değil mi! Biz O’nun rızasını aramıyor muyuz.
Hz. Ömer, kendi atadığı Mısır valisini camide, bir Hristiyan tüccara karşı suçundan dolayı, camide cemaatin önünde, o Hristiyanı çağırıp, kendi asası ile dövdürmedi mi!
Öyle yaptı diye devletinin itibarı yara almadı.
Birileri “kol kırılsın yen içinde kalsın” istiyor. Söylüyorum, kolunuz o takdirde ya kangren olur ya da çolak kalır. Lakabımız da “kolsuz” ya da “çolak” olur.
Tamam düşmanınızı sevindirmeyin, zalimlerin cür’et cesaretini artıracak şeyler yapmayın, ama bu konjonktüreldir.
Olması gereken zalimlere karşı cesur, mazlumlara karşı tevazu içinde olmaktır.
Safa ile Merve arasındaki Hervele’nin manası budur.
Şu “her doğru, her yerde, her zaman söylenmez” sözünü de bu anlamda anlamak gerek.
Mesela, ahvali şahsiyeye müteallik meseleler başkalarının yanında konuşulmaz. Gerçek de olsa bu böyle.
İki: Faydasız bilgi, laf getirip götürmek, insanların zaaflarını alay konusu yapan ifadeler dedikodu, gıybet, gerçek olmayan isnatlar varsa iftiraya kadar giden malayani şeylerdir, sakınmak gerek.
Ancak toplum önünde alenen yapılan hataların toplum önünde düzeltilmesi gerekir.
Siyaset konusu bu cümledendir.
Hz. Ömer’in ganimetten payı ile yaptırdığı cübbenin Cuma namazında hutbe sırasında sorgulanması doğru olandır.
Zanna, dedikoduya, yanlış bir uygulamaya kapı aralanmamış, doğru bir örneklik olarak saygınlığını artırmıştır.
Yine Hz. Ömer’in mehr konusundaki tavsiyesi hakkında, ayet ve hadiste olmayan bir hususta, kendileri ile istişare ve şûra yapılmadan o konuda bir hükmün hutbeden ilanının doğru olmayacağını söyleyen zenci kadına Hz. Ömer’in verdiği cevap muhteşemdir. Hz. Ömer’in ihtişamı tevazusunda ve adaletinde gizlidir.
Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.
Kimse rızgından az ya da çok yemeyecek, ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek, Allah’ın takdir ettiği kaderimizden başka kaderimiz de yok.
Bu süreçte biz nasıl davranıyoruz ona bakmak gerek. Olacak ne varsa o olacak.
Bu dünyada hiçbir şey ebed ve müebbed, ya da ezeli değil Allah’tan başka.
Biz hayırlısını isteyelim. Onun için “rıza”ya yönelelim.
Her neye sahipsek, aklımız ve imanımız ondan çok ve onu yönetecek seviyede olsun. Yoksa o şey bizi imandan uzaklaştırıp akıldan nefsin hevasına yönlendirir, Allah korusun.
Önemli olan çok ya da az olması değil, asgari başkasına muhtaç olmayacak kadar ve azamisi yönetebileceğimiz, bu yükü taşıyabileceğimiz kadar olması önemli..
Yoksa, mal, para ve gücümüz aklımızdan ve imanımızdan fazla ise bu helak sebebidir.
İnsanların çoğu, maalesef nefsinin esiridir.
İnsanların çoğu kafirdir (Nahl 83), Fasık’tır (Maide 49), Müşrik’tir (Rum 42), İnkarcı’dır (İsra 89), Gafil’dir (Yunus 92), Yalancı’dır (Şuara 223), Zanni’dir, zanna uyar (Yunus 36), Nankör’dür (Furkan 50), Şükretmez (Bakara 243), Hak’tan Hoşlanmaz(Zuhruf 78), Müşrik’tir, Allah’a ortak koşar (Yusuf 106), Kur’an’dan yüz çevirdi (Fussilet 4), Akletmez, düşünmez (Maide 103), Rızgı’nın Allah’tan geldiğinin farkında değildir (Sebe 36), Kıyametin geleceğine inanmaz (Mü’min 59), Ölüleri Allah’ın dirilteceğini bilmez (Nahl 38), Allah’ın eşsiz, benzersiz mucizeler yaratacağına inanmaz (Enam 37).
Ben de o çoğunluğa inanmıyorum.
Onların dini ya da uydurdukları din kendilerine, Allah’ın dini bana!
Onların canları cehenneme!
Cahil, kafir, zalim, müstekbir, mütrefin, müfsitlerden oluşan toplulukların güç ve iktidar sahibi olmaları bir kıyamet alameti ve helak sebebidir. Allah (cc) insanlığı “biz ıslah edicileriz” diyen “bozguncuların” şerlerinden insanları emin eylesin, tamahkâr muhterislerden olmayalım, insanları Allah’a, Resul’üne ve kitaba çağıranlardan ve güzel örnekler olanlardan olalım inşallah.
Selâm ve dua ile.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
3.08.2025
26.08.2024
5.08.2024
4.06.2024
27.05.2024
20.05.2024
5.05.2024
29.04.2024
22.04.2024