Ahmet ALTAN
Daha önce de birkaç kez yazmaya çalışmıştım, PKK aslında devleti yendi, sadece yenmedi bozguna uğrattı.
Devlet, PKK karşısında başarılı olabilmek için bütün varlığından, hukukundan, saygınlığından, onurundan, güvenilirliğinden, kısacası devlet olmaktan vazgeçti.
PKK’nın en büyük zaferi, bir devleti “devlet olmaktan vazgeçmek” zorunda bırakmasıdır.
Ve, emin olun bu büyük bir zaferdir.
Bu büyük bozgun döneminde devlet kendi içinde “illegal” örgütler kurdu, mafyayla işbirliğine gitti, binlerce cinayet işleyerek insanları sokaklarda öldürdü, uyuşturucu ticareti yaptı, haraç aldı, çeteleşti, devasa bir suç örgütüne dönüştü.
Subaylarını sıradan katiller haline getirdi.
Polisleri haraç kavgalarına karıştı.
Zaten pek disiplini olmayan ordu tümüyle disiplinden ve hiyerarşik yapıdan koptu.
Cuntacılık, darbecilik ordunun içinde yaygınlaştı.
Yargıçlar, devletin suçlularını korumak için yasaları gözardı etti.
MİT’in bazı üyeleri mafyanın emrine girerek kendi devletlerine ve hükümetlerine karşı mücadele etti.
Devletin “bozgun” yılları ülke tarihinin de en kanlı dönemlerinden biri oldu.
Kürtleri, solcuları, Atatürkçüleri öldürdüler.
Subaylardan, polislerden, MİT’çilerden, mafyacılardan oluşan çeteler türedi devletin içinde, üstelik birbirlerine “para” kavgasında rakip haline gelen çetelerin sayısı birden fazlaydı.
Bu disiplinsiz yapının içinde, “sahipsiz duran” iktidarı ele geçirmek isteyen generallerin kurduğu cuntalar da çoğaldı.
Darbe planlarından geçilmez oldu.
Devlet, özellikle son beş yıldır AKP iktidarının kararlı duruşu sayesinde bu
“bozgundan” çıkmak ve toparlanıp yeniden bir devlet haline gelebilmek için uğraşıyor.
Hapishanelerin devlet görevlileriyle dolu olması, o bozgun yıllarında “devletin suç işlemesinin serbest” olduğuna inanıp pervasızca yasaları çiğneyenlerden hesap sorulmaya başlamasından.
O hesap sorulmadan, devletin yeniden bir devlet olmasına imkân yoktu.
Herkesin “devletin” yasalara uymak zorunda olduğunu anlaması için yasaları çiğneyen devlet görevlilerinin yasaların karşısında hesap vermesi gerekiyordu.
O dönemde iki büyük çete çıktı ortaya.
Susurluk ve Ergenekon.
Soruşturma bugünden geriye doğru gidiyor.
Önce Ergenekon’dan başladı şimdi Ergenekon’u doğuran Susurluk’a doğru ilerleniyor.
Bu hesaplaşma döneminde “orgenerallere” bile dokunulmasına rağmen Susurluk döneminin en önemli isimlerinden Mehmet Ağar’a hiç dokunulmadı.
Ağar’ın garip bir “dokunulmazlığı” ve şaşırtıcı bir kendine güveni vardı.
Susurluk’taki o ünlü kazada bir emniyet müdürü, o sırada kaçak olan Abdullah Çatlı’yla birlikte öldüğünde, Ağar bugün bile hatırladığım alaycı bir tavırla, “Herhalde Çatlı’yı yakalamış getiriyordu” diyebilmişti.
O günlerde işlenen cinayetlerin ayrıntılarını şimdi Ayhan Çarkın’ın itiraflarından öğreniyoruz, adam öldürmenin “devlet görevlilerine” ne kadar kolay gözüktüğünü dehşetle anlıyoruz.
Susurluk sürecinin en büyük sorumlularından olan Mehmet Ağar dün ilk kez mahkûm oldu.
Uğur Mumcu cinayetini neden “çözemeyeceğini” Mumcu’nun eşine anlatırken “Bir tuğla çeksem bütün duvar çöker” diyen Ağar’a dokunulması, aslında bir “başka duvarı” yıkacak tuğlanın çekilmesi anlamına geliyor.
Ağar, Susurluk’un kilit taşlarından biri konumunda, yaptıklarını “devlet emriyle” yaptığını sürekli söylüyor ama bu, yaptıklarını “suç kapsamından” çıkarmıyor.
Sadece “devlet içinde” Ağar’dan daha yüksek mevkilerde suç ortakları olduğunu gösteriyor.
Devletin toparlanması bu ülkedeki herkes için önemli bir gelişme.
Bozguna uğrayarak devlet olmaktan vazgeçip çeteleşen o “devletin” ne savaşması, ne barışması mümkündü, zaten o yüzden otuz yıldır bitmeyen, bitirilmeyen bir savaş yaşıyoruz.
Şimdi devlet savaşma kabiliyetini yeniden kazanıyor ama daha önemlisi devlet barışma kabiliyetini de geliştiriyor.
Apo’yla ve Kandil’le yapılan müzakereler, çözüm için en radikal adımların gündeme gelmesi, devletin barışma kabiliyetini gösteriyor.
PKK yönetimi, eğer bu gelişmeleri doğru okur, önümüzdeki yeni gerçeği görürse, Apo’nun müzakerelerde önünü tıkamak yerine bu müzakerelerin yolunu açarsa, barış için büyük bir imkân var.
Devletin devlet olması, bu şansı kullanacak yeteneği olan herkese büyük bir şans veriyor, umarım şartların değiştiğini, bunu görmesi gereken herkes vakit varken görür.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Ümitliyim, çünkü…
26.05.2020 - Bir Cinayet, bir Cenaze
21.01.2020 - Bu akşam Pariste babam, Malraux ve ben şampanya içeceğiz
6.02.2019 - Biz söylemeyeceksek kim söyleyecek?
28.11.2019 - ÜÇ CAM KUTU
23.11.2019 - Kâğıttan flüt
11.11.2019 - Rüyalar ve milliyetçilik
21.03.2020 - Yargıdaki çöküntüyü tamir etmek elinizde!
25.09.2018 - Milliyetçilik ve Aydınlar
19.09.2018 - Şatodaki Çiçek
26.08.2018
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































hüseyin böyükçam
cami kışlayı yendi .ülkemiz çok mu demokratik oldu.