Alper GÖRMÜŞ
PKK’nın 2011 temmuzundaki korkunç Silvan saldırısını izleyen şiddet olaylarının tam ortasında (Ağustos 2011), o günler için “porovokatif” sayılabilecek üç bölümlük bir dizi kaleme almıştım:“Masasız barış, Öcalansız masa olmaz...”
Oslo sürecini bitiren o yaz sonu şiddetine hükümetin tepkisi, Öcalan’ın dışarıyla olan bütün bağlantısını kesmek ve bundan böyle Kandil’in de Öcalan’ın da muhatap alınmayacağını ilân etmek oldu.
Geldiğimiz noktada, gerek Başbakan Erdoğan’ın gerekse de siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları, bu kararlılığın terk edildiğini net bir biçimde koydu ortaya. Erdoğan“Ada’yla görüşmelerin sürdüğünü” açıklarken, Akdoğan, Öcalan’ın “Bir yapıştırıcı ve Kürt tarafındaki en önemli siyasi aktör” olduğunu söyledi.
(Bu arada Abdullah Öcalan’ın adını telaffuz etmemek için Başbakan’ın bulduğu çareler de insanı gülümsetmiyor değil... Önceleri “İmralı” derdi, dikkat ettim, yılın son günlerindeki konuşmasında onu da terk etti, “Ada’yla görüşmeler”den söz etmeye başladı. Önümüzdeki aylarda “Dört tarafı denizle kaplı kara parçasıyla görüşmelerimiz sürüyor” demeye başlarsa ben fazla şaşırmayacağım!..)
Latife hem bir yana, hem de değil: Bu kelime tercihleri, Kürt sorununun aynı zamanda çok sayıda, çok ince ve çok karmaşık psikolojileri idare etme sorunu olduğunu da göstermiyor mu? Böyle bakınca, Başbakan’ın “Öcalan’la görüşüyoruz” demek yerine “İmralı’yla görüşüyoruz” demesi daha anlaşılabilir hâle geliyor. Yine de, “Bari İmralı’da kalsaydı, Ada da nereden çıktı” demeden geçemeyeceğim.
“Doğru” başka, “siyaseten mümkün” başka!
Peki, Silvan ve onu izleyen şiddet ortamında hükümet de benim gibi “Masasız barış, Öcalansız masa olmaz” deyip, bugün yaptığı gibi Öcalan’la görüşmelere girişebilir miydi?
Hayır, diyemezdi. Çünkü karar mevkiindeki siyasetçileri kuşatan başka koşullar vardır ve bu koşullar, yazı yazan bir adamın serâzat dile getirdiği “doğru”ları, buna inansalar dahi ifade etmelerine izin vermeyebilir.
Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabında, yorumcularla siyasetçiler arasındaki bu davranış farkına dair zihin açıcı bir bölüm var...
Çandar, 2003’teki Irak savaşını önce destekleyen, ardından da özeleştiri yapan düşünce adamıMichael Ignatieff’in 6 Ağustos 2007’de The New York Times Magazine’de kaleme aldığı “Getting Iraq Wrong” (Irak’ta Yanlış Yapmak) adlı makalenin geniş bir özetini kitabına almış.
Çandar’ın cümleleriyle, “Irak üzerine ince bir ‘özeleştiri’ olmasının yanısıra, entelektüel ile siyaset adamı farklarını, siyasi karar alma süreçlerinin yazılı olmayan kurallarını irdeleyen muhteşem bir siyasal bilim metni” olan makaleden bir paragrafı dikkatinize sunmak istiyorum:
“Filozof Isaiah Berlin bir seferinde akademisyenler ile yorumcuların sorununun, düşüncelerin doğru olmalarından ziyade ilginç olmalarına düşkünlüklerinden kaynaklandığını söylemişti. Politikacılar, profesyonel düşünürler kadar düşüncelerle yaşarlar ama düşüncelere sadece ilginç oldukları için kapılma lüksünü göze alamazlar. Doğru olan az sayıda düşünce üzerinde, hatta gerçek hayata uygulanabilir nitelikteki daha da az sayıda düşünce üzerinde çalışmak zorundadırlar. Akademik yaşamda, yanlış fikirler sadece yanlıştırlar ve yararsız olanlarıyla oynaşmak eğlencelidir. Siyasi yaşamda, yanlış fikirler milyonlarca hayatı mahvedebilir ve yararsız olanlar çok değerli kaynakları tüketir. Bir entelektüelin düşüncelerine ilişkin sorumluluğu, sonuçları onları nereye götürüyorsa gitmektir. Bir politikacının sorumluluğu ise, bu sonuçlara hükmetmek ve onların zarar vermesini önlemektir.”
Öcalan’ın önemi neden bu kadar geç anlaşıldı?
Burada ifade edilen görüşlere katılıyorum ve işte bu nedenlerle 2011 yaz sonunda hükümetin Öcalan’la görüşmeyi bir opsiyon olarak gündemine almamasını, bütün sorumluluğu düşünmek ve düşündüklerini ifade etmekten ibaret biri olarak “doğru” bulmasam bile anlayabiliyorum. (Elbette ki, Silvan’a gelinip toslanmasında hükümetin sorumluluğu bahsi ayrı fasıl; ben burada Silvan’ı bir “veri”olarak alıyor ve ondan sonrası üzerine bir analiz yapıyorum.)
Ben, bu bahiste hükümeti asıl, Öcalan’ın öneminin bu kadar geç farkına varabildiği için eleştiriyorum.
Bunun için Öcalan’ın açlık grevlerinde devreye girip kendisini “ispat etmesi”ne gerek yoktu. Öcalan’ın Kürtler üzerindeki manevi otoritesinin gerçek boyutlarının farkına varmak için “devlet kibri”nden biraz uzaklaşmak ve gerçeği olduğu gibi görmeye gayret sarf etmek kâfiydi.
Fakat hükümet bunu yapmadı. Onun yerine, başta Öcalan olmak üzere Kürtlerin bütün siyasi temsilcilerini önemsizleştirmeye ve değersizleştirmeye çalıştı. Hatta bir ara işi, “bundan sonra muhatabımız Kürt halkıdır” gibi görünüşte gösterişli fakat içi kof noktalara dahi taşıdı.
Gerçekten de sadece “silahsızlandırma” konuşuluyorsa...
Neyse, geçmiş geçmişte kaldı, ben de Roni Margulies gibi bundan sonrasına bakmakta ve geçmişteki hatalara odaklanmamaktan yanayım.
Adalet ve Kalkınma Partisi’ni “düşman” olarak kodlayanlardan değilim; dolayısıyla onun ontolojik olarak “iyi bir şey” yapamayacağı safsatalarından kilometrelerce uzağım.
Dolayısıyla benim pozisyonum, hükümeti bundan sonrasında cesaretlendirmek ve yanlış yerlere saptığına inandığımda onu eleştirmek olacak.
Mesela şu anda, Öcalan’la görüşmelerin sadece PKK’yı silahsızlandırmaya yönelik olduğunu beyan etmek bana çok büyük bir hata olarak görülüyor.
Sorsanız, bunun “milliyetçi tepkiler”e karşı geliştirilmiş bir dil olduğunu söyleyeceklerdir, fakat bence bundan çok malum “kibir” nedeniyle benimseniyor bu dil. Bunun, Kürtler üzerindeki olumsuz manevi etkileri yine hesaba katılmıyor.
Öcalan da nihayet bir insan... Diyelim bunaldı yaşadığı koşullardan ve hükümetle yaptığı tek maddelik anlaşmayı açıkladı: “PKK gerillalarına sesleniyorum, silahlarınızı bırakın...”
Hükümet böyle bir sonuç alsa, bunu başarı mı sayacak? Hayır! Açıklamanın yapıldığı an, barış umutlarının belirsiz bir geleceğe kadar söndüğü an olacaktır. Çünkü Öcalan’ın Kürtler ve Kürt gerillalar üzerindeki bütün etkisi böylece sıfırlanacak, böylece hükümetin “zafer” dediği şeyin bir Pirus zaferi olduğu kısa sürede ortaya çıkacaktır.
Umalım, bu yöndeki demeçler bir “taktik”ten ibarettir ve Öcalan, olması gerektiği gibi hakiki bir müzakereci olarak muhatap alınmaktadır.
Güney Afrika’daki apartheid rejimi boyunca ülkeyi yöneten Ulusal Parti’nin (UP) önce Savunma Bakanı, sonra ırkçı rejimin yıkılmasına giden yolda başmüzakerecisi olan Roelf Meyer, 2001 nisanında ülkemizi ziyaret etmiş, Taraf’tan Tuğba Tekerek’e bir söyleşi vermişti. Meyer’in o söyleşiden aldığım cümleleriyle bitiriyorum:
“Hakikat şu, gerçek lider olmayan liderle müzakere yapamazsın. Biz şunu çok iyi öğrendik, Güney Afrikalıların çoğunluğu bir kişi tarafından temsil ediliyor ve o kişi Mandela. Eğer onu dâhil etmeseydik, ne geçerli bir müzakere yapabilirdik ne de Güney Afrika için meşru bir çözüme ulaşabilirdik...”
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025