Atilla Aytemur
Düello bir dövüş türünün adı. İki kişi arasında önceden kararlaştırılarak, belirli kurallar dahilinde ve eşit (öldürücü) silâhlarla yapılan dövüşe düello deniyor.
Tarihte, herhangi bir çarpışma (muharebe) öncesi iki tarafın “şampiyon”ları veya “pehlivan”ları olarak birer kişinin karşı karşıya gelmesinin birçok örneği var. Özellikle savaşçı soylular (askerî aristokrasiler) arasında yaygın. Homerik destanlarda gerek Aka, gerek Troya “kahraman”ları sürekli birbirlerine meydan okuyor. Akileus Hektor’u surların etrafında üç kere kovalıyor ve yakalayıp öldürüyor.
Roma bastırıyor sivil toplumdaki böyle teke tek dövüşleri (yerlerine, arenadaki gladyatör gösterilerini koyuyor). Ama Roma sınırları dışında, eski Germen toplumunda hep sürüyor. Anlaşmazlıkları çözmenin, suç isnatlarını sonuca bağlamanın nihaî yöntemi. Biri hakkında bir iddiada bulunuyorsan, arkasında durman ve bedeninle, kılıcınla desteklemeye hazır olman lâzım. Kaybedenin haksızlığı/suçluluğu, kazananın haklılığı/suçsuzluğu ispatlanmış kabul ediliyor. Oradan giderek, Kavimler Göçünden sonra Avrupa Ortaçağına taşınıyor. İşkenceyle sınama, ateşle sınama gibi Ortaçağ yargı usullerinden biri de “hukukî düello” ile sınama oluyor. Öte yandan büyük-küçük soylular “turnuva” denen gösterişli, seyircili savaş antrenmanlarında kargı, kılıç ve kalkan tokuşturmaya (ve bazıları buradan para da kazanmaya) devam ediyor. Kilise din ve ahlâk adına hep karşı; ama şövalyelik töresinin öyle içine işlemiş, o kadar önemli bir “mertlik” göstergesi ki, bir türlü önlenemiyor.
Pek çok alanda olduğu gibi Rönesans gene bir dönüm noktası. İtalyan şehirlerinin düşman aristokrat aileleri arasındaki kan dâvâları bir şekilde estetikleştiriliyor, stilize ediliyor. Ortaçağ hukukundaki kökeninden kopmuş bir formel düello kültürü ve kuralları şekilleniyor. Taraflar “onur” veya “namus”larını korumak için dövüşüyor. Bu haliyle Batı edebiyatına, şiire, tiyatroya, operaya giriyor. İngiliz Rönesansında Shakespeare, konularının birçoğunu doğrudan İtalyan Rönesansından alıyor. Romeo ve Jülyet’in yazımı belki 1591-1595; ilk iki basımı 1597 ve 1599. Bir yerde, Capulet’lerden Tybalt, Montague’lerden Mercutio’yu; intikam olsun diye de Romeo Tybalt’ı düelloda öldürüyor. Gene Shakespeare’in Hamlet’inde (yazılışı 1599-1602, ilk üç basımı 1603, 1604, 1623), Hamlet ile Laertes arasında tezgâhlanan “eskrim” sahnesi de aslında adı konmamış bir düello. Egzantrik İngiliz seyyahı Thomas Coryat, beş aylık Venedik gezisinden hareketle yazdığı Coryat's Crudities: Hastily gobled up in Five Moneth's Travels’da (1611), İtalyan düellosuna da yer veriyor. Fransız edebiyatında, Alexandre Dumas ve Pardayyanlar’ın (Les Pardaillan) yazarı Michel Zevaco gibi isimler de, yiğitlik, kahramanlık ve gurur çıtası yüksek erkeklerin bu ölümcül etkinliğini görmezden gelememiş.
Bununla birlikte, Avrupa’nın batısında düello Aydınlanma’dan itibaren esas olarak inişe geçiyor. Nedeni, sırf Voltaire ve Rousseau gibi, bu eylemi gayri insani bulan filozofların eleştirileri değil. Düello âdetinin aristokrasiden yeni orduların subay sınıflarına sıçraması, çok büyük kayıplara yol açıyor. Fransa’da, IV. Henri’nin saltanat döneminde (1589-1610) 4000’i aşkın soylu düellolarda can veriyor; onu izleyen XIII. Louis (1610-1643), düello sonucu ölümler için bir 8000 soyluya daha “af” çıkarmak zorunda kalıyor. 1685-1716 arasında ise gene Fransız subaylarının 10,000 düelloya girdiği ve 400’ünün ölümle sonuçlandığı tahmin ediliyor. Fakat zamanla kral ve imparatorların getirdiği yasaklar; sanayileşme, kentleşme ve etkili polis teşkilâtlarının kurulması; burjuva değerlerinin yükselişi ve kamuoyunun tepkisi, düello geleneğinin önünü kesmeye başlıyor. Aristokrasinin çok güçlü olduğu toplum ve kültürler daha çok direniyor – örneğin Rusya. Ünlü şair Alexander Puşkin önce eserlerinde bir dizi düelloyu anlatıyor (Yevgeni Onyeginoperasının kahramanının Lensky ile dövüşmesi gibi). Ardından kendisi, karısının âşıkı olduğu söylenen bir Fransız subayıyla girdiği düello sonucu hayatını kaybediyor. 1798-1861 arasında ABD donanması, deniz savaşlarında kaybettiği subay sayısının yüzde 70 fazlasını düellolarda yitiriyor. İngiltere’de son ölümcül düellolar 1845 ve 1852’de. Öte yandan, sonu ölüm veya yaralanmayla biten bu tuhaf insan eylemi, tarihsel kaynaklara göre İslâmî toplumlarda ve Osmanlılarda pek rağbet görmüyor. Fakat içerde değilse bile “dış düşman”ın “şampiyon”uyla sembolik dövüş hep var. Ömer Seyfettin’in Teke Tekhikâyesinde, Cem’in Blas Şeri ile, Kasım Voyvoda’nın Jan Hobordanski ile cenkleri bu çerçevede anlatılır.
* * *
Müslüman âleminde böyle bir âdet olmasa bile, biz siyaseti düelloya çevirmeyi beceren ender milletlerdeniz galiba.
Geçtiğimiz 16 Kasım Çarşamba gecesi, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölgeprogramı neredeyse dört dörtlük bir düelloya sahne oluyordu. Bol katılımcısı olan bir tartışma programıydı. Ana konu toplumsal tansiyonumuzu zıp zıp zıplatan, hepimizi yorgan döşek yatacak hale getiren başkanlık sistemiydi.
Gündemi hareketlendiren taslak metin
Malum, AK Parti MHP’ye onüç-ondört maddelik kendi taslak metnini vermiş; incelemesini, itiraz ve değişiklik önerilerini iletmesini istiyordu. Anladığım kadarıyla bir yandan da kamuoyunun ilk tepkilerini test etmek için metin el altından bazı gazetecilere sızdırılmıştı.
AK Parti tongaya basmak istemiyor, MHP ise çok bilinmeyenli hamlesinden maksimum fayda çıkarma çizgisi izliyordu.
Kılıçdaroğlu “ Kapımız açık, gelirlerse tartışabiliriz” gibi cümleler kursa bile CHP kurum olarak tartışmaya katılmama tavrını ısrarla sürdürüyor; ne anlatmak istediğini bir türlü çözemediğim “Vatanı böldürtmeyeceğiz” mitingleri için yollara koyuluyordu.
Olan biteni biraz kenardan izlemek durumunda kalan HDP ise, görevden alma ve tutuklama furyasının ortasında yeni yolunu çizmek için seçmenine gitmeyi planlıyordu.
Meseleyi demokratik ve katılımcı yollardan alanen tartışmak varken şu düştüğümüz egzantrik hallerden dert yanmayı bir yana bırakıp, o geceye geleyim.
Tarafsız Bölge’nin tarafları
Ahmet Hakan, son dönemin televizyon programlarında sıkça şahit olduğumuz “katılımcı” zihniyetine büyük ölçüde uyan bir heyetle, iktidarın başkanlık sistemi hazırlıklarını ve çeperindeki konuları tartışmaya açtı.
Bazı konuklar AK Parti cenahının daha önceleri dillendirdiği kimi görüşleri de dikkate alarak metne kesin anayasa değişikliği muamelesi çekerken, diğer bazıları MHP’nin hesaplı ve gizemli (!) tavrını gözeterek ihtiyatı elden bırakmıyordu.
Standart dışı bir düelloya şahit olacağımız, bir süre sonra, özellikle iki katılımcının birbirlerinin sözlerine küt ve sert girişleriyle belli olmaya başlamıştı. Hazırlık ve ısınma evresi fevkalâde bize özgüydü. Yakın tarihten dikkatlice seçilmiş, keskin bir bıçak ucunun can acıtıcı görevini yerine getirecek siyasal olaylar ve politik tavırlardan örnekler, olabildiğince etkili sıfatlarla paketlenip tartışma arenasına sürülüyordu. Buna eşlik eden, ses tellerinin yüksek kapasiteyle devreye sokulduğu volümlü bağırmalar, haykırmalar, höykürmeler, itham ve suçlamalar, bir nevi tehditler ve “küfürler” yağmuru, temposu yükselen bir şekilde, düello için ihtiyaç duyulan ambiansı yaratıyordu.
Olayın kahramanları CHP milletvekili Aykut Erdoğdu ile AK Parti MYK üyesi Ayhan Oğan’dı. Stüdyoda karşı karşıya oturuyorlardı. Yeterince ısınmışlardı ve kimseyi duyacak halleri yoktu. Kendilerini olayın akışına bırakmış ve bir noktadan sonra yerlerinde duramaz olmuşlardı.
Vücutlar gerilmiş gözler hedefe odaklanmıştı. Ardından yıldırım gibi bardaklar atıldı, yumruklar sehpalara indi, her biri bir tarafa savruldu. Hani derler ya, “tam silahların çekilmesine ramak kala” artık sesini ve sözünü duyuramadığını gören Ahmet Hakan kendinden beklenmeyen bir çeviklikle ortalarına atlayıp, acilen rejiden ara istedi ve elleriyle televizyoncu ve sinemacılara özgü “kes” işareti yaptı. Böylelikle elleri yüreklerinde bu işin sonu nereye varacak diye ekran karşısında donup kalıvermiş biz yurttaşlar, post-modern bir düellonun sonunu görmekten neyse ki “mahrum” olduk.
Hiç şüphesiz o siyasiler programın o hale gelmesini özel olarak istemediler. Belki parti politikalarına olan sadakatlerini güçlü bir şekilde sergilemek istediler ve olayların akışına kendilerini kaptırdılar; bilemiyorum. Kimin haklı, kimin haksız olduğunun da pek bir önemi yok. Ama manzara bir felâketti.
Daha makul bir yol yok mu?
Halkın çoğunluğu bu mevzuların öyle meydan muharebesine gider gibi ele alınmasını hiç istemiyor.
Eğer meseleler siyasal gıdasını gerilimden alanların ellerine bırakılırsa, vay halimize!
Mevcut anayasanın bu toplumu taşıyamadığı belli.
Tartışmaya ve yenisini yapmaya ihtiyacımız var. Bunu serinkanlı ve sağduyulu bir ortamda, demokratik mekanizmaların işletildiği bir katılımla yapmalıyız. Herkesin sözünü özgürce söyleyebildiği ve önerilerini dile getirdiği şartlar hazırlanmalı. Bu beklentiler aslında çok fazla bir şey değil.
Fakat OHAL rejimi altındayız. Çok sayıda aydın, akademisyen, gazeteci, öğretmen tutuklu ve/ya işinden gücünden edilmiş durumda. Kapatılan radyo, televiyon ve gazete sayısı hayli yüksek. Çok sayıda dernek de geçici olarak faaliyetten alıkondu.
Bir bölüm muhalif yurttaş kendini baskı altında hissediyor, güvensizlik duyuyor ve geleceğinden endişe ediyor.
Bu şartlar altında hakkıyla demokratik, özgür, katılımcı, adil bir sistem tartışmasının yapılabilmesi pek kolay gözükmüyor.
Sanki gerilimi artırmak ve kutuplaşmayı yükseltmek için gerekli bütün alt yapı hazırlanmış gibi.
Anayasa değişikliği teklifi daha TBMM’ye gelmemişken, siyasiler boğaz boğaza geliyor.
Allah aşkına, teklif Meclise indiğinde ne olacak?
Dikkatinizi çekerim; kahvehaneler, sokaklar, meydanlar, mahalleler TV stüdyosu değil!
Neden toplumun hiç olmazsa dörtte üçünün onayını sağlayabilecek bir anayasa değişikliği getiremiyoruz, anlaşılır gibi değil.
Kutuplaşma gün be gün artarken iki partinin kapalı kapılar ardında anlaşmasıyla kotarılan bir sistem değişikliğine kendimizi mahkûm ediyor; bunun bize yönetim gücü ve istikrar getireceğine inanıyoruz.
Umarım siyasal hayatımızı daha demokratikleştirecek, katılımı güçlendirecek, yönetimi iyileştirecek bir sistem arayışımızı sonunda iki kutbun düellosuna çevirmeyiz.
Kahramanlık çağlarında düellolar bazı toplumsal sorunları da çözermiş.
Bugün böyle bir ihtimal yok!
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları



























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022